O Bir Ra Board

Full Version: Hititler
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
HİTİTLER

SİY ASAL TARİH
1. TARIHÖNCESİNDEN TARİHE

Toplumların Tarihöncesi çağları, henüz kendileriyle ilgili
dolaysız bilgi veren yazılı belgelerin bulunmadığı, başka bir
deyişle herhangi bir yazı sistemini dillerine uygulamaya
geçmedikleri zaman kesitleridir. Bu dönemlerde toplumların
yarattıkları uygarlıkların düzeyi ve yaşam biçimleriyle ilgili
bilgiler, günümüze gelebilmiş maddi belgeler'in arkeologlar
tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılması sonucu elde
edilmektedir. Maddi belgelerden, günümüzde artık yaşama
yan insan topluluklarından kalan her türlü eşya ile, mimarlık
ve sanat eserleri anlaşılmaktadır. Bu suskun belgelerin
dışında, bir de o günkü toplumların fikir ürünleri
diyebileceğimiz yazılı belgeler bulunmaktadır ki, bunların
okunması ile elde edilen bilgilerin ışığı altında insanlığın
geçmişi hemen her yönüyle anlaşılabilir bir duruma gelir. Bu
aşamaya gelen toplumlar, tarihöncesi çağlardan tarihsel
çağlara geçmiş sayılırlar. Eğer, bir toplum henüz kendisiyle
ilgili dolaysız bilgi sağlayan belge yaratma aşamasına
gelmemiş, fakat çevresinde bulunan ve yazıyı kullanmasını
bilen başka toplumların belgeleri o toplumla ilgili bilgi
veriyorsa, söz konusu insan topluluğu protohistoril bir çağ
yaşıyor demektir. ·
Anadolu'da 'yaşayan toplumlar da tarih çağlarına geçmeden
önce, Ön Asya adını verdiğimiz ve yaklaşık olarak batıda Ege
Adaları'ndan başlayarak Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır,
Mezopotamya ve !ran'ı içine alan coğrafi alanda yaşamış
yazıyı kullanmaya Anadolulu insanlardan çok önce başlamış
toplumların bıraktıkları yazılı belgeler yardımıyla böyle bir
protohistorik çağa ulaşmıştır.
Anadolu, Ön Asya'nın kapsamına giren yukarıdaki alanlar
içinde iki bakımdan önemli bir yere sahipti. Bu önemin birinci
nedeni Anadolu'nun coğrafi konumundan kaynaklanmaktay
18 -ı
dı; Ege dünyası ile Doğu dünyası arasında ilişkiyi sağlayan
Anadolu Yarımadası idi. Ancak, bu durumu nedeniyle
Anadolu'yu çoğu kez görüldüğü gibi, bir köprü olarak da
nitelemek doğru değildir, çünkü köprü daha çok bir geçiş
aracıdır; oysa Anadolu sadece bir yerden bir yere geçilen bir
toprak parçası değil, yerleşilen, yurt edinilen, yöresindeki
bütün kültürlerden etkilenen ve onları etkileyen, değerli bir
yaşam alanı idi. Anadolu'nun ikinci önemli yönü ekonomikti.
Anadolu, ilgili komşu toplumların yazılı belgelerinden
sağlanan ilk bilgilere bakılacak olursa ön Asya'nın,
özellikle Mezopotamya'mn, inşaat ahşabı, bakır ve gümüş
gereksinmesini karşılayan bir hammadde deposu durumun
daydı. Anadolu toplumları henüz büyük bir devıet haline
gelmemişken, Mezopotamya'da bir İmparatorluk kurmuş olan
Akad Kralı Sargon (IÖ 2340-2284), tarihsel içerikli
y~zıtlarında Amanus ve Toros Dağları'na, yani Anadolu'nun
guneydoğu sınırlarına değin geldiğinden söz etmektedir,
Kendinden sonra,_ fakat yine Akadlı Sargon'a atfen yazılan,
daha çok efsanevı karakter taşıyan ve literatüre Savaş Kralı
Efsanesi olarak geçmiş belgede ise, Sargon'un Anadolu
içlerine sefer düzenlediği anlatılmaktadır. Belgeye göre,
Anadolu'da bulunan ve Hitit dönemindeki Puruşhanda kenti
ile eşitliği kuşkusuz olan Burşahanda kenti tüccarlarından
bir kurul Dilnyanın kralı olarak niteledikleri Sargon'a
başvurarak, ondan kendilerini korumasını, rica ederler;
çilnkil onlar asker değildirler. Sargon'un gideceği ülke çeşitli
ağaçlarla dolu, ormanlık, zengin bir ülkedir; ama,
Burşahanda'ya değin yol uzun ve zahmetli bir yolculuk
gerektirecektir. Sargon'un bu sefere girişip, girişmediğini bu
belgeden öğrenemiyoruz. Fakat, eğer Puruşhanda kenti,
araştırıcıların Hitit metinlerinden çıkardıkları sonuca göre
gerçekten

SİYASAL TARİH

1. TARIHÖNCESİNDEN TARİHE


Toplumların Tarihöncesi çağları, henüz kendileriyle ilgili
dolaysız bilgi veren yazılı belgelerin bulunmadığı, başka bir
deyişle herhangi bir yazı sistemini dillerine uygulamaya
geçmedikleri zaman kesitleridir. Bu dönemlerde toplumların
yarattıkları uygarlıkların düzeyi ve yaşam biçimleriyle ilgili
bilgiler, günümüze gelebilmiş maddi belgeler'in arkeologlar
tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılması sonucu elde
edilmektedir. Maddi belgelerden, günümüzde artık yaşama
yan insan topluluklarından kalan her türlü eşya ile, mimarlık
ve sanat eserleri anlaşılmaktadır. Bu suskun belgelerin
dışında, bir de o günkü toplumların fikir ürünleri
diyebileceğimiz yazılı belgeler bulunmaktadır ki, bunların
okunması ile elde edilen bilgilerin ışığı altında insanlığın
geçmişi hemen her yönüyle anlaşılabilir bir duruma gelir. Bu
aşamaya gelen toplumlar, tarihöncesi çağlardan tarihsel
çağlara geçmiş sayılırlar. Eğer, bir toplum henüz kendisiyle
ilgili dolaysız bilgi sağlayan belge yaratma aşamasına
gelmemiş, fakat çevresinde bulunan ve yazıyı kullanmasını
bilen başka toplumların belgeleri o toplumla ilgili bilgi
veriyorsa, söz konusu insan topluluğu protohistoril bir çağ
yaşıyor demektir. ·
Anadolu'da 'yaşayan toplumlar da tarih çağlarına geçmeden
önce, Ön Asya adını verdiğimiz ve yaklaşık olarak batıda Ege
Adaları'ndan başlayarak Anadolu, Suriye, Filistin, Mısır,
Mezopotamya ve !ran'ı içine alan coğrafi alanda yaşamış
yazıyı kullanmaya Anadolulu insanlardan çok önce başlamış
toplumların bıraktıkları yazılı belgeler yardımıyla böyle bir
protohistorik çağa ulaşmıştır.
Anadolu, Ön Asya'nın kapsamına giren yukarıdaki alanlar
içinde iki bakımdan önemli bir yere sahipti. Bu önemin birinci
nedeni Anadolu'nun coğrafi konumundan kaynaklanmaktay
18 -ı
dı; Ege dünyası ile Doğu dünyası arasında ilişkiyi sağlayan
Anadolu Yarımadası idi. Ancak, bu durumu nedeniyle
Anadolu'yu çoğu kez görüldüğü gibi, bir köprü olarak da
nitelemek doğru değildir, çünkü köprü daha çok bir geçiş
aracıdır; oysa Anadolu sadece bir yerden bir yere geçilen bir
toprak parçası değil, yerleşilen, yurt edinilen, yöresindeki
bütün kültürlerden etkilenen ve onları etkileyen, değerli bir
yaşam alanı idi. Anadolu'nun ikinci önemli yönü ekonomikti.
Anadolu, ilgili komşu toplumların yazılı belgelerinden
sağlanan ilk bilgilere bakılacak olursa ön Asya'nın,
özellikle Mezopotamya'mn, inşaat ahşabı, bakır ve gümüş
gereksinmesini karşılayan bir hammadde deposu durumun
daydı. Anadolu toplumları henüz büyük bir devıet haline
gelmemişken, Mezopotamya'da bir İmparatorluk kurmuş olan
Akad Kralı Sargon (IÖ 2340-2284), tarihsel içerikli
y~zıtlarında Amanus ve Toros Dağları'na, yani Anadolu'nun
guneydoğu sınırlarına değin geldiğinden söz etmektedir,
Kendinden sonra,_ fakat yine Akadlı Sargon'a atfen yazılan,
daha çok efsanevı karakter taşıyan ve literatüre Savaş Kralı
Efsanesi olarak geçmiş belgede ise, Sargon'un Anadolu
içlerine sefer düzenlediği anlatılmaktadır. Belgeye göre,
Anadolu'da bulunan ve Hitit dönemindeki Puruşhanda kenti
ile eşitliği kuşkusuz olan Burşahanda kenti tüccarlarından
bir kurul Dilnyanın kralı olarak niteledikleri Sargon'a
başvurarak, ondan kendilerini korumasını, rica ederler;
çilnkil onlar asker değildirler. Sargon'un gideceği ülke çeşitli
ağaçlarla dolu, ormanlık, zengin bir ülkedir; ama,
Burşahanda'ya değin yol uzun ve zahmetli bir yolculuk
gerektirecektir. Sargon'un bu sefere girişip, girişmediğini bu
belgeden öğrenemiyoruz. Fakat, eğer Puruşhanda kenti,
araştırıcıların Hitit metinlerinden çıkardıkları sonuca göre
gerçekten

bulunulmuşsa
da,
bunlar
başarısız
kalmıştır.
1893-94 yıllarında E. Chantre bu tabletlerin Kültepe'de
bulunabileceğini düşünmüş, ~cak bu düşünce bir türlü
doğrulanamamış ve 1925'e değin her yıl daha çok sayıda
tablet
eski eser pazarlarına sunulmuştur. Sonunda Çek
bilgini B.Hrozny, Kültepe'de kazılar yapmaya başladığında,
tabletlerin höyükten değil de, çok yakinındaki bir tarladan
çıkarıldığını köylülerden öğrenebilmiş ve gerçekten de orada
başlattığı kazıda 1000 kadar tablet ele geçirmiştir. Daha
sonra Hrozny bu ~azıları sürdürememiş ve araya giren 2.
Dünya Savaşı nedeniyle araştırmalara ara verme zorunlulu
ğu doğmuştur.
Gerek Kültepe Höyüğü'nde, gerek Asurlu tüccarların
oturmuş olduğu anlaşılan ve tabletlerin bulunduğu yerleşme
de, 1948 yılından beri Türk Tarih Kurumu adına Prof. Dr.
Tahsin Özgüç tarafından sistemli kazılar yapılmaktadır. Bu
kazılar sonucunda, bir Asurlu tüccarlar kolonisi olarak
niteleyebileceğimiz yerleşmenin 4 tabakası olduğu saptanmış
br. Bunlardan IV. ve III. tabakalar en eski yerleşmeler olup,
yazılı belgeden yolrnuııdur. il ve 1b tabakalarında bulunan
tabletlerin sayısı ise onbine varmaktadır._
2. ASUR TİCARET KOL-ONİLERİ
Mezopotamya'da kurulmuş devletlerin tarihleri, ilk kuruluş
evreleri dış,a- tutulacak olursa, Anadolu'nuıı tarihine göre
daha iyi bilinir. Bunun nedeni, Mezopotamya'da yapılmış ve
bugün de sürmekte olan yoğun arkeolojik araşbrmalarda ele
geçen yazılı belge sayıslDlll fazlalığı kadar, bu yazılı belgeler
arasında bulunan kral listelerinin varlığıdır. Kral listeleri,
habrlanabilen
ilk krallardan,
belgenin yazıldığı ana kadar
başa geçmiş bütün kralları tahtta kalış süreleri ile birlikte
sıralar. Aradan geçen zamanla ilk kralların tümü akılda
tutulamamış olduğundan, adları bilinen krallara çok uzun
egemenlik süreleri verilmiş; böylece daha iyi hatırlanan
krallarla
ilk . başa geçenlar
arasında oluşan boşluk
kapatılmaya çalışılmıştır. Bundan dolayı, başlangıç evreleri
için bu listeler fazla güvenilir tarih kaynakları değilse de,
daha sonraki tarihsel gelişimin öğrenilmesinde yararları
büyüktür. Yukardaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi, kral
listeleri sadece hangi kralın hangisinden sonra geldiğini, kaç
yıl başta kaldığını gösteren ve devletlerin göreli (nisbi)
kronolojisini belirleyen kaynaklardır. Örneğin, Kral A, 10 yıl
hükümdarlık etmiş, sonra başa geçen Kral B, 25 yıl tahtta
kalmıştır. Listede üçüncü kral olarak görünen Kral C ile
Kı:a~ A arasında 35 yıllık bir süre olduğu hesaplanabilmekte
akıp
dir, ancak bu 35 yıllık za_man dilimi, dünyanın yaratılışından
bugüne
giden
ve
çeşitli
takvim
sistemleri
ile
_kavrayabildiğimiz zaman içinde nereye oturtulmalıdır?
Örneğin 1800-1835 arasına mı ya da 1210-1245 arasına mı?
İşte kral listeleri bu sorulara yanıt vermez, ama dolaylı
olarak bunların yanıtlanmasına da yardım eder. Göreli
kronolojiyi, kesin kronoloji haline sokmak için, yukarıdaki -örnekte"Verdiğinıiz zaman dilimi içinde bir değişmez nokta
bulmak gerekmektedir. Bu kesin noktayı da bize Mısır ve
Mezopotamya kaynaklı olan astronomi çalışmaları ve
gökyüzü cisimlerinin hareketlerine, ay ve güneş tutulmaları
na ait gözlemlerin kaydedilmiş olduğu belgeler sağlar. Bu gibi
olaylar bazen çok uzun aralıklarla da olsa: periyodik olarak
tekrarlanmakta
ve bu periyodların süresi biliniyorsa, aynı
durumun ne. zamanlar görülmüş olabileceği geriye doğru
hesapl_an~~ktadır. Sözgelimi eğer Kral B döneminin 3. yılında
tam bır guneş tutulması olduğu belgelenmişse, bu kralın
yaşamış olduğu sanılan zaman kesiti içine rastlayan güneş
tutulması hesaplanır ve diyelim ki. 10 1337 yılı bulunur.

Bundan sonrası arlık kolaydır; elde edilen bu değişmez
noktadan hareketle, yalnız Kral B'nin değil, listede adı geçen
bütün kralların tarihleri saptanabilir, dolayısıyla bir devletin
kronolojisi anahatları ile ortaya çıkar.
Kültepe yanındaki Asurlu tüccarlara ait yerleşme yerinde
saptanan II. tabakada bulunan tabletlerde geçen İrişum,
Sargan ve Puzuraşşur gibi Asur kral adları ve her yıl atanan
ve yıllara adlarını veren yıl memurlan'n~n adları yardımıyla
bu tabaka İÖ 19.yüzyıla, Ib tabakası ıse, tö 18. yüzyıla
tarihlenebilmektedir.
Buradaki tabletlerden anlaşıldığına göre , yönetim merkezi
Mezopotamya'daki Asur (bugün ~.alat Şergat) kenti olan
Asur Devleti vatandaşlan-· olan tuccarlar, İÖ 19. ve 18.
yüzyıllarda Kültepe'de. ol?uğu gibi, An~~o}u'~un d~ğiş~k
yerlerinde ticaret kolonılerı kurmuşlar ve ıyı orgutlenmış bır
pazar ağı geliştirmişlerdi. Bu ağ, iki tür ticaret merkezinden
oluşmaktaydı. Bunlardan biri, Anadolu'da o zaman varlığı
yine tabletlerden
anlaşılan, henüz merkezi bir devlet
otoritesine bağlı olmayan kent beylikleri yakınında kurulmuş
·olan, Asurlu tüccarların belirli bir serbesti içinde yaşayıp
mesleklerini icra ettikleri, adına karıun denilen ve Asurca
liman ve nhbm anlamına gelen yerleşmeler, büyük
yerleşmelerdi. Diğer bir yerleşme ise Asurca ubrıun/
wabruın sözcüğünden türetilmiş olan wabartuın'lar [anlamı
misafir) bulunmaktaydı ki, bunlar herhalde ana merkezler
arasında tüccarların konakladıkları, belki mallarını geçici
olarak depoladıkları, bir çeşit kervansaraylardı.
Ticaret kolonisi terimi . Asur'un Anadolu içine uzanan siyasal
egemenliği olarak anlaşıımamaııctır. Hunlar, hem Asurlu
tiiccarlara,
hem de koruması altına girdikleri kent beylerine
karşılıklı çıkarlar sağlayan bir ticaret sistemin parçalarıydı.
Dikkat edilmesi gereken ikinci bir nolctA nA. bu kolonilerin
uluslararası bir karakter göstermesidir. Ele geçen belgeler
deki tüccar adları incelendiğinde, burada yalnız Asurlular'ın
yerli
Anadolu halkına ait kişilerin de ticaret
değil,
şirketlerine sahip oldukları ortaya çıkmaktadır. Bunların
yanında Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya kökenli kişiler
de ticaret yapmaktaydı. Bu nedenle, çoğunluğu Asurla sıkı
ilişkili tüccarlardan
oluşan bir topluluğu barındırmasına
karşın bu yerleşmelerin, yabancı devletlerin ve hükümdarla
rın egemenliğinde olmadığını vurgulamak gerekmektedir.
Sözünü ettiğimiz ticaret ağı, Kültepe karum'unun II. katı ile
çağdaş belgelerde 10, Ib ile çağdaş belgelerde ise 4 adet
olarak görülmektedir. Wabartum'lar ise, II. tabakaya ait
belgelerde yine 10, Ib'de bulunmuş belgelerde ise 2 adet
olarak belirmektedir. Bütün bu örgütlenme içinde, sistemli
bir biçimde kazıldığı için en iyi tanınanı ve en çok yazılı belge
,ereni,
eski adının Kaneş olduğu anlaşılan Kültepe'deki
karum'dur. Tablet veren diğer 2 karum, sonradan Hititler'in
başkentini oluşturacak olan Boğazköy'deki karuın Hattuş,
diğeri ise, eski adını kesinlikle bilmediğimiz Alişar'daki
tüccar yerleşmesidir. Bu iki karum'da da Kaneş karum'una -oranla çok daha az sayıda tablet bulunmuştur.
Asur ile Anadolu arasındaki ticaretin temelini, Asur'dan
Anadolu'ya kalay ve dokuma ürünleri dışalımı, karşılığında
da Anadolu'dan genellikle gümüş, bazen de altın dışsatırnı
oluşturmaktaydı. Anadolu'dan
Asur'a
bakır· dışsatımı
yapıldığı bilinmekteyse de, bakır ticaretinin Kaneş karum'un
dan değil de bakır madenleri yakınında kurulmuş başka bir
karurn'dan yapıldığı anlaşılmaktadır; Kaneş karum'unda ele
geçen belgelerde bakır yollanması ile ilgili bir şey yoktur.
Büyük bir olasılıkla bakır ticaretini elinde tutan ve Fırat
yakınındaki Ergani bakır madenleri ile ilişkili olan bir karum
bulunmaktaydı. Asurlu tüccarların Anadolu'ya getirdikleri
21
rnıayın da Mezopotamya'dan değil, Iran'da bulunan kalay
kaynaklarından alındığı sanılmaktadır. Asur'dan getirilen
tekstil ürünlerinin ise, Asur'a başka bölgelerden dışalıını
yapılan yünün dokunması ile oluşturulduğunu ve dokumacılık
işinde, genellikle kocaları Kaneş karumu'nda
ticaretle
uğraşan kadınların çalıştığını öğreniyoruz. Bu arada bazı
tekstil ürünlerinin
Asur aracılığıyla güneydeki Babil'den
alındığını, işlenmiş eşya olarak bazı tunç malzemenin Asur'a
dışsatımının yapıldığını yazılı belgelerden
anlamaktayız.
Mezopotamya ile İndus Bölgesi'nin de ticaret ilişkileri
olduğuna dair ipuçlarına sahip olmaınıza karşılık, buradan
alınan eşyanın Asurlu tüccarlar aracılığı ile Anadolu'ya
gönderilip gönderilmediğini kesinlikle bilmiyoruz.
Ticaret kervanlarında eşekler kullanılmaktaydı. Her tüccarın
ya da firmanın Asur'dan birkaç eşeklik kervanlarla yola
çıktığı, fakat bunların birleşerek konvoylar oluşturduğu
anlaşılmaktadır. Yollarda bazı tehlikeli durumlarla karşıla
şıldığı kesindir. Tabletlerde tepenin Usttınde pusuya yatmış
kara bir köpek, dağınık kervanları bekliyor; gözleri iyi
insanları kolluyor biçiminde, haydutları anlatan ya~ı-ede?i
türde anlatımlara rastlanır. Buna karşın, bu tehlikelerın
Ortaçağ'da Akdeniz ticaretini olumsuz yönde etkileyen
korsanların yarattığından daha az olduğu da söylenebilir.
Kervanı korumakla yükümlü olan kişiye yapılan ödemelerden
bazı belgelerde söz edilmekle beraber, büyük güvenlik
güçlerinin gerekli olduğunu gösteren bir kayıt yoktur.
Anadolu ile yapılan ticaretin Asurlu tüccarlara
büyük
kazançlar sağladığı, özellikle tunç alaşımında kullanılan
kalayın Anadolu'ya
getirilmesinin
°/o
getirdiği, eldeki yazılı belgelerden öğrenilmektedir. Alıcının
lOO'ü aşan kar
borçlanması durumunda O/o 30 oranında faiz elde edilmektey
di. Kolonilerin bulundu~ kentlerdeki verel Anadolu kralları

dışalımı yapılan mallar üzerinden
dokumalardan 1/20, kalaydan 2/65 oranında vergi almak
taydılar. Ayrıca, kervan yollarının geçtiği bölgelerdeki başka
beylere malın °/o 10'u oranında yol vergisi ödemekteydiler.
Kaneş gibi, karum'ların yakınında kurulu kentlerin kralları,
meteorik demir ve değerli taşları doğrudan kendileri satma
hakkına da sahiptiler. Bu nedenle, bazı malları yerel krallara
haber vermeden kaçak olarak onların bölgelerine sokan ve
vergiden kurtulma yollarına başvuran tüccarlar
da yok
değildi. Bir belgede ... kaçak mallar yakalandı; saray
Puşu-ken adlı tüccarı hapse atb. Gardiyanlar çok uyanık.
Bütlln ülkelere kaçakçılık bildirildi ve nöbetçiler kondu.
Dikkat! Kaçakçılık yapmayın! biçiminde tüccarları uyaran
bir
metin dikkati çekmektedir. Yerel kralların Asurlu
tüccarları koruma yükümlülüğünden başka, soygunlar
nedeniyle oluşan kayıplarını garanti etme yönünde de
görevleri vardı. Tüccarlar ise, siyasal ve adli bakımdan Asur
yönetimine bağlıydılar.
Asurlu tüccarların yerleşmelerinde yaratmış oldukları maddi
kültür,
Anadolulu bir karaktere sahiptir. Avluları tam
merkezde olmayan, tek ya da iki katlı dikdörtgen ev~eri,
çanak-çömlek, madeni araçları ve pişmiştoprak heykelcikleri
Anadolu'nun kültür çerçevesine çok uygundur. Geometrik
motiflerle bezenmiş aslan, boğa ve diğer hayvan ya da
ayakkabı biçiminde yapılrrnş kaplar, bu yerleşmenin kendine
özgü ürünleridir.
Tabletler üzerinde görülen mühürler de
üslup bakımından aynı dönemdeki Mezopotamya örneklerin
den farklıdır.
Anlaşıldığına göre, Asurlu tüccarların oluşturdukları kültür,
maddi belgelerde kendini belli etmemekte, Anadolu'ya
yabancı kişilerin buralarda yaşadığı, sadece yazılı belgeler
den öğrenilmektedir. Bu tüccarların Anadolu kültürüne

etkileri de fazla olmamıştır. İlişkileri, daha çok korunması
altında bulundukları saraylarla olmuş, doğal olarak .kültürel
bakımdan daha tutucu olan yerel halk, Asurlular'ın ne
clilinden, ne de toplumsal ve dinsel görüşlerinden fazla
etkilenmemiştir. tleride sözünü edeceğimiz bir mektubun
gösterdiği gibi, bu kolonistlerin zamanında yerel Anadolu
krallarının keneli aralarındaki yazışmalarında bile kullanmış
oldukları Eski Asur dili, Asur yerleşmelerinin ortadan
kalkışından sonra tamamen silinip kaybolmuştur.
Asur Ticaret Kolonileri'nin hangi nedenlerle sona ercliğini
kesinlikle bilemiyoruz. Ancak.kazılardan elde edilen verilere
ülkeme saldırdı, 12 kentimi yıkıp, sığır ve koyunları
yağmaladı. Bu belge, koloni çağı Anadolu'sunda
küçük
bölgeleri egemenliği altında tutan ve sahip oldukları askeri
güç nedeniyle başka kralları da kendilerine bağımlı kılan
yerel
kralların varlığını açıkça ortaya
koymaktadır.
Genişleme siyasetlerinin birbirine ters düşmesi nedeniyle,
bunlar arasında zaman zaman sert mücadeleler olmakla
beraber, zaman zaman da anlaşmalarla çıkarlarını daha iyi
göre, bunlar büyük bir yıkım sonunda yok olmuşlardır,
Karum II ve Ib tabakaları arasındaki yangın bunun kanıtıdır.
Ib
katında, ticaret
ilişkilerinin
az
da
olsa
yeniden
canlandığını, fakat eski canlılığına kavuşmadan, Asur ile
olan btığların tümüyle kesilcliğini görmekteyiz.
3. HİTİTLER 'İN ORTAYA ÇIKIŞI
Asur Ticaret Kolonileri sırasında Anadolu'nun gevşek bir
siyasi dokuya sahip olduğundan. yani o dönemde henüz güçlü
bir merkezi otoritenin varolmadığından yukarda söz etmiştik.
Kültepe'de ele geçen ve Mama Kralı Anum-Hirbi'den, Kaneş
Kralı Warşama'ya yazılmış bir mektup, Anadolu'nun siyasal
durumu ile ilgili çok ayrıntılı bilgi vermekteclir. Bu belgede
Anum-Hirbi, Kaneş kralına şöyle demekteclir: Sen bana şöyle
yazmışsın: Taişamalı benim kölemdir, ben onu saldnleştiri
rim. Fakat sen kölen Sibuhalı'yı yatışbrabillyor musun?
Taişamalı senin köpeğin ise, o nasıl oluyor da diğer
bil.lctlmdarlara karşı bağımsız gibi davranabiliyor? Benim
köpeğim Sibuhalı diğer bil.lctlmdarlara karşı istediği gibi
davranıyor mu? Taşimalı aramızda nerdeyse üçüncü lcral mı
olacak? Benim düşmanım beni yendiğinde, Taişamalı benim
koruyacak ·ittifaklar oluşturulmaktaydı. Bu mektubun başka
bir yerinde, gerçekten de Warşama'nın babası Kaneş kralı
İnar döneminde, iki yerel devlet arasında bir anlaşma
imzalandığı ve aralarında elçiler aracılığı ile diplomatik
ilişkiler kurulmuş olduğu yazılıdır.
Mektupta kullanılan clil, Asurlu tüccarların da belgelerinde
kullanmış oldukları Asurca'nın Eski lehçesiclir. Bu nokta
Anadolu için çok önemliclir ve Asurca'nın siyasal yazışma clili
olarak yerel hükümdarlar arasında da geçerli olduğunu
kanıtlamaktadır. Fakat sonradan bu clil Anadolu'dan silinmiş
ve yerini ilerde göreceğimiz gibi, Hint-Avrupa dil ailesinin bir
üyesi olan Hititçe almıştır.
Asur Ticaret Kolonileri'nde bulunmuş yazılı belgelerde,
aslında Asurca olmayan birçok teknik terim geçer. Bu
clil ailesine
terimler, köken bakımından dilbilimciler tarafından Hint-Av
rupa
bağlanmaktadır. Bu özel sözcüklerin
yanında, belgelerde bulunan kişi adlarından birçoğu da,
yine etimolojik açıdan Hint-Avrupa kökenli olarak analiz
edilebilmekte ve Hititler'in İÖ 19. yüzyılda Anadolu'da
varolduklarının kanıtı sayılmaktadır. Daha ilerideki bölüm
lerde göreceğimiz gibi, kendilerini Kültepe'de krallık yapmış
kişilerin soyuna bağlayan Hititler'in öncülleri, Asur Ticaret
Kolonileri çağında Anadolu'ya çoktan girmiş. dil ve
varlıklarını duyurmağa başlamış ve hatta yerel devletlerin
21

yönetiminde etkin bir rol oynamağa başlamışlardı. Hint-Av
rupa soyundan olan Hititler'in, Anadolu'nun yerli halkı
olmadıkları bilinmekte, ancak göç tarihleri ve Anadolu'ya
giriş yolları henüz kesinlikle saptanamamaktadır. Hititler'in
ya da daha genel bir terimle Hint-Avrupalı toplulukların
Anadolu'ya,
Trakya
ve
Kafkaslar yoluyla Derbent Kapıları'ndan, hatta Balkanlar'ın
Karadeniz'e olan kıyılarından deniz yoluyla Orta Karadeniz'e
geldikleri yönünde varsayımlar bugün tartışma konusu
olmaktadır. Arkeolojik veriler, bunlardan hangisinin daha
doğru olduğunu kanıtlayacak sağlam ipuçlarını henüz ortaya
koyamamıştır.
Bilim dünyasının Hititler ile ilk karşılaşması 1887 yılına
rastlar.
Orta Mısır'daki Tell el-Amarna'da yapılan kaçak
kazılarda, büyük bir tablet arşivine ait ilk belgeler bu tarihte
eski eser pazarlarına sürülmüştü. Bu belgeler, İÔ. 14.
yüzyılda Mısır firavunları olan 3. Amenofis, 4. Amenofis ve
Tutenkamon'un, Ön Asya'daki başka devletlerin kralları ile
olan diplomatik yazışmalarını içermekteydi. Çiviyazısı ve
Babil lehçesi ile yazılmış olan bu tabletlerin birinde, Hitit
Kralı Şuppiluliuma, firavun'a kardeşim diye hitab ediyor,
kendisini
onunla
eşdeğer bir hükümdar olarak kabul
ediyordu. Bazı belgelerde ise, Hititler'in Suriye üzerinde
siyasal bir baskı öğesi oldukları ve buraya girdikleri
kaydediliyordu. Mısır'ın Yeni İmparatorluk dönemine ait
başka mektuplarda
ise,
Mısır-Hitit çatışmalarından söz
edilmekteydi. Bütün bunlar, Martin Luther'in İncil çevirisin
de, İbranca Hittim'in karşılığı olarak kullanılan Hititler ya da
Het oğullarının, tö 2. bin yılda büyük bir siyasal güç olarak
bütün Ön Asya'ya kendilerini kabul ettirdiklerinin kanıtıydı.
Burada hemen şu noktayı belirtmemiz gerekir ki, İncil'de, İÔ
1. bin yılda Filistin'de yaşamış oldukları söylenen Hititler ile,
IO 2. bin yılda Anadolu'da bir devlet kurmuş Hititler aynı
kişiler değillerdi; ancak, daha ileride göreceğimiz gibi,
bunlar da dil ve köken bakımından asıl Hititler'in akrabası,
Boğazlar üzerinden;
Doğu'da
onların bir bakıma devamı idiler. El-Amarna belgeleri
arasında 2 mektup daha vardı ki, bunlar o güne kadar
bilinmeyen bir dille, fakat yine de çiviyazısı ile yazılmışlardı.
Bu belgeleri 1902 yılında inceleyen Norveçli bilim adamı J.A.
Knudtzon, bu mektupların dilinin bir Hint-Avrupa dili
olduğunu dünyaya duyurdu. Ne var ki, Knudtzon'un bu
buluşu, diğer bilim adamları arasında kuşku ile karşılandı ve
hemen hemen hiç yandaş bulamadı. Aradan 4 yıl geçtikten
sonra,
1834 yılında Ch. Texier tarafından bulunan,
Ankara'nın 150 km. kadar doğusundaki Boğazköy'de H.
Winckler
tarafından 1906 yılında başlatılan kazılarda.
yukarıda sözünü ettiğimiz El-Amarna'da
bulunmuş ve
Arzawa kralına gönderildiği anlaşıldığı için, adına Arzawa
mektuplan denen bu 2 belgenin yazıldığı dilde kaleme alınmış
olan başka-tabletler de ele geçirilmeğe başlandı. Winckler
kazılarını 1913 yılına kadar sürdürdükten
sonra ölünce,
Alman Şarkiyat Cemiyeti, aslen bir Çek bilgini olan B.
Hrozny'yi İstanbul'a göndererek, Boğazköy'den çıkan bu
tabletleri incelemesini istedi. Bu sırada patlayan ı. Dünya
Savaşı nedeni ile Hrozny, İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki
çalışmalarını kısa kesmek zorunda kaldıysa da, araştırmala
rını olumlu bir yönde geliştirmeyi başararak, 24 Kasım 1915
tarihinde,
Berlin
Ön Asya Cemiyeti'nde verdiği Hitit
sorununun çözümü konulu bir konferansta bu belgelerdeki
dilin gerçekten bir Hint-Avrupa dili olduğu tezini tekrar
ortaya attı. Aynı yılın içinde yayınlanan bir kitapta Hrozny,
Eski Yuna~ca, Latince ve Eski Hintçe ile yaptığı karşılaştır
malarla, bırçok Hititçe sözcüğün anlamını saptamayı ve Hitit
dilinin ilk gramer kurallarını ortaya koymayı başardı.

Böylece, bugün Hititoloji olarak tanınan bilim dalının doğuşu
gerçekleşmiş oluyordu.
4. BOĞAZKÖY ARŞİVİNİN ÖĞRIITTİKLERİ
Hititçe'nin çözülmeğe başlanması ile, Boğazköy'de bulunmuş
binlerce tabletin okunması ve anlaşılması yolu açılmış oldu.
İlk dikkati çeken nokta, konuları bakımından bu tabletlerin
çeşitliliği oldu. Arşiv denince ilk akla gelen, devlet yönetimi
ile
ilgili belgelerin
saklandığı bir yer olmasına karşın,
Boğazköy arşivinde tarih, edebiyat, mitoloji, din; sihir ve
büyü , hukuk gibi hemen bütün yazın ~ürl~rini kaps~y~~
tabletler bulunması, bu arşivin daha çok bır kitaplık nıteliğını
taşıdığını göstermektedir.
Şaşırtıcı olan bir diğer nokta da, bu kitaplıkta ele geçen
belgelerin Hititçe'nin yanında, o zamana kadar bilinm~~en,
daha birçok eski dilin varlığını ortaya çıkarması oldu. Hititçe
ile
aynı zamanda ve aynı coğrafi alanda kullanılmış
olduklarından, komşu diller olarak adlandırılan bu dillerin
içinde en fazla belge bırakanı, doğal olarak Hititçedir.
Hititler'in
kendileri tarafından Neşa kentinin dili olarak
nitelenen Hititçe, Anadolu'da İÔ 2. binyılda konuşulmuş olan
tek Hint-Avrupa kökenli dil değildi.
Güneybatı Anadolu'ya lokalize edilen Luwiya ülkesinin dili
olan Luwi dili, yine Hint-Avrupa dil ailesinin bir üyesi idi.
Anlaşıldığına göre bu dil, bazı lehçe ayrıcalıkları da
göstermekteydi. Bu dilin yayılma alanı da oldukça genişti ve
Çukurova Bölgesi'ne değin bütün Akdeniz kıyı kesimini
kapsamaktaydı. Hitit dünyasında kullanılan ikinci bir yazı
sistemi olan hiyeroglif yazısının da Luwiler tarafından icad
edildiği sanılmaktadır. Mısır'daki gibi bir resimyazısı olan,
Hitit ya da daha doğru bir terimle Luwi hiyeroglifleri, özollik
le büyük boyutlu kaya yazıtlarında ve mühürler üzerinde
çöküşünden sonra
güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye'de varlıklarını sürdilren
ve adına G_eç Hitit Devletleri dediğimiz yerel krallıklar
zamanında ısa, yaygın olarak stel denilen dikili taşlar ve
mimarlık eserlerindr
uygulama alanı bulmuştur. Iô 700
yıllarına değin süren bu zaman dilimi içinde yaşayan
toplumlar, İncil'de sözü edilen Het oğullarıdır.
Luwice ve dolayısıyla Hititçe ile akraba bir başka
Hint-Avrupa dili, Anadolu'nun kuzeybatısında bulunan Pala
~~sinin
diliydi. ~u dilde yazılmış belge sayısı az olmakla
bırlikte, her 3 dil arasındaki yakınlık kuşku götürmez bir
biçimde kanıtlanabilmektedir.
Bunlarla hiçbir dilbilimsel akrabalığı bulunmayan fakat
özellikle din ve sanat açısından Hititler'i çok etkilemiş bir
toplum ~lan Hurriler tarafından konuşulduğu için, Boğazköy
belge_ler!~d_e de s~a
rastlanan bir başka dil de Hur ya da
Hurrı dılid~ ~e Hi_nt-Avrupa dillerine göre çok değişik bir
yapıya sahıptır. Hint-Avrupa dillerinin Almanca, İngilizce,
Farsça ve başkaları gibi günümüzde de yaşayan üyeleri
olmaşına karşılık, Hur dilinin yaşayan bir akrabası kesinlikle
~aptanamamıştır; ~a.<;lece ke,ndisinden sonra, lô ı. bin yılın
ilk yarısında Van Golu merkez olmak üzere yayılmış bir devlet
olan Urartular'ın konuştukları ve yine çiviyazısı ile yazdıkları
Urartuc~ il? akraba~
bağları açıkça görülebilmektedir.
Gerek sozclik haznesındeki benzerlikler, gerekse dilbilgisi
kurallarındaki uyum. her iki dilin ayııı kökenden türediğini,
zaman ve alan ayrılıkları yüzünden zaman değişikliklere
uğradığını kanıtlamaktadır. Yapı bakımından bu dile en çok
benzeyen modern diller, bazı Kafkas dilleridir. Boğazköy
belgelerinde, özefil!<le dinsel bayramların anlatıldığı metinler
de, ver ver Hurrıce yazılmış bölümlere rastlanmaktadır.
25 HİTİTLER
Anlaşıldığına göre, Kuzey Mezopotamya ve Suriye'de
yerleşmiş Hurlar, Mezopotamya kültür ve sanat etkinliğinin
Anadolu toplumuna aktarılmasında aracı rolü oynamışlardır.
Hitit ülkesinin adı Hatti'dir. Bu ad Hint-Avrupalı Hititler'in
göçünden önce de vardı. Hititler, ülkeleri için aynı adı
kullanmışlar, fakat dillerine az önce değindiğimiz gibi, Neşa
kentinin dili adını vermişlerdi. Onların gelişinden önce
burada yaşayan dil, Hatti dili idi. Aslında Hititçe teriminin bu
sonradan
dil için kullanılması daha doğru olurdu. Fakat ülkenin adı ile
Hititler'in konuştukları dil,ilk araştırmalarda aynı tutulmuş
ve
Hititler'in
kendi dillerine başka bir ad
verdikleri anlaşıldıktan sonra da bu yanlışlık, karışıklığa
neden olmamak için düzeltilmemiştir. Hitit metinlerinde de bu
dilde yazılmış bölümler bulunmaktadır. Hititler'in Anadolu'
ya ilk göç ettikleri zamanda henüz canlılığını koruyan bu
dilin, !O 2. bin yıl içinde zamanla kaybolduğu anlaşılmakta
dır. Ön Asya 'nın diğer dilleri ile Hattice'nin akrabalığını
gösterebilecek bir kanıt, biraz da bu dildeki belge sayısının
azlığı nedeniyle, henüz bulunamamıştır.
Bunlardan ayrı olarak, adının Hattuşa olduğu belgelerden
anlaşılan Boğazköy arşivlerinde, zamanın diplomasi dili olan
Akadça (Asur-Babil dili) ile yazılmış tabletler de vardır.
Ancak, bu dildeki tabletler yalnız siyasal içerikli olan bazı
yazışma ve devletlerarası antlaşmalardan ibaret değildir;
ilk Hitit büyük kralının siyasal bir vasiyetname niteliği
taşıyan metni ile yine onw1 yaptıklarınıanlattığı belge çift-dilli
olarak kaleme alındığı gibi, bazı kehanet ve fal tabletleri ile
dinsel içeriğe sahip birkaç metin de Akadçadır. Diğer yön
den, Hitit yazı dilinde Akadça ve Sumerce sözcükler de yer
almaktadır. Anadolu'nun Hititler dönemindeki dilleri ile ilgili
bilgi sahibi olabilmemizin nedeni, Hititler'in kendi kültürleri
ni dış etkenlere karşı kapalı tutmamış ve beraber yaşadıkları
toplumlardan pek çok kültür öğcsi alınış olmalarıdır. Bütün
bu öğeler bir Hatti uygarlığı içinde birleşmiş, yeni bir kültür
oluşumuna yol açmıştır. Bu, herhalde sadece Hititler'in
büyiik bir hoşgörüye sahip olmaları ile açıklanacak bir şey
değildir. Hititler'in göçebe bir topluluk olarak Anadolu'ya
girdikleri zaman, orada kendilerininkinden
çok üstün bir
uygarlık düzeyi ile karşılaşmış oldukları kesindir. Etkilendik
leri
pek çok maddi kültür öğesini kullanmaya zorunlu
kalmışlar , topluma, Kültepe'deki Kaniş karum'u belgelerinin
gösterdiği biçimde her düzeyde sızmışlar, sözünü ettiğimiz
gevşek siyasal dokudan yararlanarak
yerel
krallıkların
yönetiminde söz sahibi olmaya dahi başlamışlardı. Sonuçta
bütün Anadolu'yu egemenlikleri altına alıp, büyük bir siyasal
güç halinde tarih sahnesine çıktıklarında da, ilk zamanlar
dan beri alışageldikleri kültürel etkileşmeleri yine sürdür
müşlerdi.
5. GÖÇEBELİKTEN DEVLETE
Anadolu tarihinin kilit noktalarından biri olduğu, sürekli
adının geçmesinden de belli olan Kült~pe'de el~. geç_en ve bir
çeşit noterlik belgesi niteliği taşıyan bır tablet uzerınde k~al
Pithana ve merdiven büyüğü Anitta adları geçmektedir.
Merdiven büyüğü ya da Asurca biçimiyle rab~ similtim
ünvanının hem veliahta hem de saraya çıkan merdıvenlerde,
yani bir tür açık hava ~ahkemesinde hukuksal işle~? b~kan
bulunsaydı
kişilere verildiği sanılmaktadır. Sadece bu belge uzerınde
tarih açısından çok büyük önemi olduğu
herhalde ~nlaşılamıyacak bu adlar, birkaç yazılı belgede
daha geçerek, Hitit tarihinin ilk evrelerinin sorunl~r~a ışık
tutmakta ve Hitit Devleti ile Asur Ticaret Kolonilerı çağı
arasında köprü lcurulmasını sağlamakta~. Yuk_a~ıd_a a<;Iı
geçen ve yapılan kazılarda eski adını bılemediğımız bır
karum'a sahip olduğu anlaşılan Alişar'da ele geçen 2 tablet
üzerinde yine Anitta 'nın adına rastlanmaktadır. Bunlardan
birinde, kral Anitta'nın mührll yazısı vardır ki, Kültepe'de
veliaht olarak tanıdığımız bu kişinin, belgenin yazıldığı za~a~
babası Pithana'nın yerine geçtiğini kanıtlamaktadır. tıdncı
belgede ise Büyük Kral Anitta, merdiven büyüğü Benıwa
adlarını bulmaktayız. Buradan da, Anitta'nın krallıkla da
yetinmeyip Büyük Kral Unvanını aldığını ve oğl~ Beruwa'yı
veliaht atadığını anlıyoruz. Diğer yönden, Anıtta'nın hem
26
Kültepe'de, hem Alişar'da belge bırakmış olması, ege°:enlik
alanı oldukça geniş olan bir devletin varlığına ışaret
etmektedir. Anitta'ya ait başka bir önemli belge, yine Kültepe
Höyüğü 'nde elde edilmiştir. Önce hançer oldu_~ ~anıl~n,
sonra bir mızrak ucu olduğu anlaşılan bu belge uzerınde ıse
"kral Anitta'nın sarayı" yazısı vardır. Bütün bunlar bize,
Koloni çağında Anadolu'da kurulmuş bir yerel devletin iki
kralını ve bir prensini tanıtmaktadır._ Beruwa'nın kral olup
olmadığını ise bilmiyoruz.
Kazılar sonunda Hititler'in başkenti Hattuşa olduğu anlaşılan
Boğazköy'de, önce 1906-07 ve 1911-12 yıllarında H. Winckl_er
tarafından başlatılan kazılar, ı. Dünya Savaşı'nın çıkması ile
kesintiye
uğramış, 1931 yılında K. Bitte! yönetiıı~~de
çalışmalara tekrar başlanarak, 1939'da bu kez de 2. Dunya
Savaşı'nın patlamasına kadar sürdürülmüştür. Aynı bilim
adamının yönetiminde bugüne değin sistemli ve sürekli olarak
yapılan üçüncü dönem Boğazköy kazılarının başlangıç tarihi
1951 yılıdır. Şimdiye kadar ele geçen tablet sayısı 25.000'i
aşmıştır. İlk dönemde bulunanların bir bölümü Doğu Berlin
Müzeleri'nde,
Müzesi'ndeki
bir
bölümü İstanbul Eski Şark Eserleri
Çiviyazılı Belgeler
Arşivi'nde, 2. Dünya
Savaşı'ndan sonraki kazı dönemlerinde ortaya çıkarılanlar
ise Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde saklanmakta
dır.
Bu tabletler
arasında bulunan 8 tanesi, 79 satırlık bir
belgenin birbirlerini tamamlayan üç nüshasını oluşturur. A
nüshasının t;;ski Hitit dilinin özelliklerini taşıdığı, diğer iki
nüsha otan B ve C 'nin ise, yine dil ve yazı açısından Hitit
dilinin yeni evresine ait özellikleri yansıttığı ve bu yüzden A
nüshasının daha sonra yapılmış kopyaları olduğu anlaşılmak
tadır.
Boğazköy'de bulunan bu belge sayesinde, Alişar ve Kültepe
belgeleri üzerinde rastlanan Anitta'nın kişiliği açık seçik
ortaya çıktığı gibi, Hitit başkenti ile Asur Ticaret Kolonileri
çağı'ndaki Alişar ve Kültepe ile de tarihsel köprüler
kurulabilmektedir.
Kısaca Anitta Metni olarak bilinen bu
belge şu sözlerle başlamaktadır:
Anitta, Pithana'nııı oğlu, Kuşşara kralı, söyle: Gökyüzü'nün
Fırtına Tanrısı'nııı sevgilisi idi. Kuşşara kralı, kentten büyük
bir kudretle inip, Neşa'yı bir gecede gücü sayesinde aldı
Neşa kralına saldırdı, ama Neşa'nııı halkına kötülük etmedi.
Onlan 'analar' ve 'babalar' yaptı (yani öyle davrandı).
Babam Pithana'dan sonra ben bir isyanı bastırdım; hangi
ülke ayaklandı ise, onu tanrı Şiu'nun yardımıyla yendim, Kral
Anitta, bundan sonra giriştiği askeri seferlerden söz etmekte,
bu arada
Hatti ülkesiyle olan savaşımını anlatmaktadır.
Daha sonra tekrar geriye dönerek, babası Pithana
zamanında deniz kenarındaki Zalpa olarak adlandırılan bir
kentle aralarındaki savaşlara değinerek, şöyle demektedir:
Bu sözleri bir tablet üzerinde kapıma koydurdum. Gelecekte
bu tableti kimse kırmasın, kim kırarsa, o Neşa'nın düşmanı
olsun I Burada dikkati çeken nokta, kendini Kuşşar kralı
olarak tanıtan Anitta'nın, sözlerini üzerine yazdırıp kapısına
koydurduğu tableti kıranın, Neşa kentinin düşmanı olması
biçimindeki
lanetleme
anlatımıdır. Bu tableti
kıranın
Kuşşar'ın değil, Neşa'nın düşmanı olacağının belirtilmesi,
Anitta'nın, ileride tekrar göreceğimiz gibi, Neşa'yı kendi
kenti olarak benimsediğini göstermektedir. Metin şöyle sürer:
Bir zaman önce , Zalpa kralı Uhııa, tannmız Şiu'yu (yani
onun yontusunu) Neşa'dan Zalpa'ya kaçırmıştı. Fakat ben,
büyüle kral Anitta, bizim tanrımız Şiu'yu, Zalpa'dan Neşa'ya
geri getirdim. Zalpa kralı Huzziya'yı ise, canlı olarak Neşa'ya
getirdim. Tabletin bundan sonraki bölümü soı;· :ıdan Hitit
Devleti'nin başkenti olarak tarih sahnesinde çok önemli bir
rol oynayacak Hattuşa'nın adının geçmesi nedeniyle ilgi
çekicidir:
Hattuşa kenti açWctan lcınlınca, tannm Şiu, onu
taht tanrıçası Halmaşuit'e teslim etti; ve ben bir gecede onu
güçle aldım ve kentin yerine yabani otlar ektim. Bundan
sonra kim kral olur da Hattuşa'yı yeniden iskan ederse, o,
Gökyüzünün Fırtına Tannsı'nın lanetine uğrasın! Bundan
sonra Anitta, Neşa kentini sağlamlaştırdı~ıru orada tanrısı
Şiu, Gökyüzünün Fırtına Tanrısı ve Taht Tanrıçası Halmaşuit
çin tapınaklar yaptırdığını, seferlerinden elde ettiği ganimet

ile bunları donattığını, ayrıca aslanlar, yabandomuzları,
leoparlar ve dağ keçileri gibi 120 vahşi hayvan getirerek, bir
hayvanat
bahçesi
kurdurduğunu anlatmaktadır.
bayındırlık işlerinin ardından Anitta'mn
başka
düşmanlara yöneldiğini, onları da yenip, tutsaklal', savaş
arabaları ile altın ve gümüş ele geçirdiğini metinden
okumaktayız. Belge şu sözlerle sona ermektedir: Ben sefere
çıhnca, Puruşhandalı adam (yani kral) bana armağanlar
getirdi; bunlar demirden yapılma bir tahta ile, yine demirden
yapılma bir asa idi. Neşa'ya geri dönerken Puruşhandalı
adamı da birlikte göttırdllm. O , taht odasına (B nüshası:
Zalpa'ya ) girince, önUmde, sağda oturacak .
Buradaki
Puruşhanda kenti, birinci bölümde sozunu
ettiğimiz, Sargon'dan yardım isteyen tüccarların oturmuş
oldukları kenttir. Yine yukardaki bölümde adı geçen Zalpa
kentinin önemine ise biraz sonra değineceğiz. Görüldüğü gibi,
Anitta metninde Neşa kentinin önemi açıkça vurgulanmasına
karşİlık, kendisinin bir sarayı bulunduğunu az önce sözünü
ettiğimiz belgeden öğrendiğimiz Kaniş'e hiç değinilmemekte
dir.
Buna bir açıklama getirmek isteyen araştırıcılar,
Kaniş'in daha Anitta'nın babası zamanında ele geçirilmiş
olduğu için Anitta metninde yer almadığını öne sürmekteydi
ler. Fakat bu pek kabul edilebilir bir varsayım olamazdı.
Çünkü Anitta, babasının da başarılarım belirttiği gibi, kendi
sarayı. bulunan bir kentten söz etmeyi ihmal etmemiş
olmalıydı. Bazı araştırıcılar ise, soruna başka bir açıdan
yaklaşmayı denediler. Onlara göre Kaniş ve Neşa, aynı yer~
değişik biçimlerde yazılmış adlarıydı. Gerçekten de bu kentin
asıl adı Kneşa ise, bunun, hece sistemi kullanan ve
dolayısıyla sessiz harfleri tek tek belirtemeyen çiviyazısı jle
ancak Ka-neşa olarak yazılabileceği açıktır.
Durum böyle olunca, günümüzdeki bazı modern Hınt- Avrupa
HİTİTLER
Sol üst: l.Hattuşili'nin vasiyetname
tabletinin Hititçe nüshası. Alt: Aynı
tabletin Akadça nüshası.Anadolu
Medenıyet/eri Müzesi-Ankara. Sag·
Anitta 'nın Kültepe'de bulunmuş o/on çivi
yazılı hançeri.
dil ailesi~e a!t dillerdeki, örneğin İngilizce'de başta bulunan
~-. sessızlerınden k-'nın telaffuz edilmemesi (know. knee
Bu
yine
.
gıbı) olayına benzer bir biçimde, Kneşa'nın Neşa olarak
okunması ve zamanla yazıda da k- sessizinin düşerek, kent
~dının N?şa biç~m.!nde kalması olasıdır. Eğer bu kuram doğru
ıse,. n:etınde sozu geçen Neşa, Kaneş'ten başka bir yer
değıldır.
Bu sorun, Anitta hançeri olarak arkeoloji
literatürüne geçen mızrak ucunun bulunduğu 1957 yılından
Boğazköy'de 1970 yılında ortaya çıkarılan bir tableti~
okunmasına değin, yeri geldikçe tartışıldı. Söz konusu bu
tab_let, efsane türünde bir anlatımı içermektedir, fakat
tarıhsel olaylara da ışık tutabilecek ipuçlarına sahip olması
bakımından çok ilgi çekicidir: Kaneş kraliçesi bir yıl içinde 30
erk~k çocuk d~~du.
'
Ben ne biçim bir şey doğurdum !'
dedi; kapları pıslilcle doldurdu, çocukları içine koyup, ırmağa
bıraktı. Irmak onları Zalpuwa ülkesinde denize çıkarttı.
Tanrılar __ ço~ukları denizden aldılar ve onları büyüttüler.
Burada uzerınde durulacak bazı noktalara hemen değinmek
gereklidir. Çocukların ırmağa atılması ve tanrılar tarafından
büyütülmesi. Ön Asya'da pek sevilen bir motiftir. Akadlı
Sargan ve Hz. Musa ile ilgili bu tür efsaneler vardır.
Genellikl_e ~-oplumsal kök~n bakımından geldikleri yiiksek yere
uygun gorulmeyen, yanı soylu sınıftan olmayan yönetici ve
ö~der~erle ilgili bu tür efsaneler uydurularak, esas soyları
gızlenilmeğe çalışılmakta ya da efsaneleşmiş kişiler tanrısal
bir gücün koruyuculuğunda büyütülmüş gibi gösterilmekte
di_~
·
Burada, Kaniş kraliçesinin çocuklarını attığı ırmak,
Kultepe yakınında bir kolu bulunan Kızılırmak olsa gerektir.
Kızılırmak ise, Bafra'da Karadeniz'e dökülür. Zalpuwa ya da
aynı metinde biraz aşağıda Zalpa olarak görülen ülke, bu
nedenle Kızılırmak ağzı yakınlarında bir yerde olmalıdır.
Metin özetle şöyle sürmektedir: Aradan yıllar geçti. Kraliçe
27

bu sefer de 30 kız çoculc doğurdu. Onları lcendisi büyüttü. Bıı.
sırada oğullar Neşa'ya doğru yola çıktılar. Tamarınara
denilen yerde lconakladılar. 'Şimdiye değin nereye gittilcse,
orada kadınlar yılda sadece bir çoculc doğurur, bizi ise
anamız bir babnda doğurmuş' dediler. Kentin insanlan ise,
'bizim Kaniş kraliçemiz de bir kez, bir babnda 30 · ){ız
doğurdu, yine öyle doğurduğu oğlanlar ise kayboldu' dediler.
Oğlanlar bütün kalpleriyle 'daha ne anyoruz, işte anamızı
buldÜk, gelin Neşa'ya gidelim 1' dediler. Neşa'ya vardıkların
da anaları onları tanıyamadı ve hzlannı oğullanna verdi. ttk
oğullar kız kardeşlerini tanımadılar ama sonuncu oğul dedi ki
'kız kardeşlerimizi almayalım, günah işlemeyelim'. Görüldüğü
gibi, metinde Kaniş ve Neşa adları birbirinin yerine sık sık
kullanılmaktadır. Bu belge yardımıyla, önce sadece bir
varsayım olarak tartışması yapılan Kaniş = Neşa eşitliği,
kesinlikle kanıtlanmış olmaktadır. Zalpa ya da Zalpuwa
olarak geçen kentin yaklaşık yerine yulcarıda değindik,
arkeolojik veriler henüz yetersiz olduğu için, kesin bir şey
söylenememekle beraber, buranın Bafra yakınındaki tkiztepe
Höyüğü olabileceği düşilnülmektedir. Eğer bu doğrulanırsa,
metinde geçen üç önemli yerin . nerede olduğu tümüyle
belirlenmiş olacaktır (Kaniş, Hattuşa, Zalpa). 1Bunların
dışında Kuşşar'ın lokalizasyonunu saptamak olası değildir.
Ancak, kendini Kuşşar kralı olarak tanıtan Anitta'nın
belgelerinden 2 tanesi de Alişar'da bulunduğuna göre,
Kuşşar = Alişar eşitliği de akla yatkın gelmektedir.
Gerek Anitta Metni'nin, gerekse yulcarıda anahaJlarrm
verdiğimiz Zalpa Öyküsü olarak bilinen belgenin Hitit
başkenti Hattuşa'da bulunması, Asur Koloni ça_ğında
kurulmuş yerel devletlerle büyük bir siyasal otorite halini
almış Hitit Devleti arasındaki bağları açık bir biçimde ortaya
koymaktadır. Bu bağların sadece bu kadarla da kalmadığı,
Hitit Devleti'nin ilk kralı kabul edebileceğimiz ı. Hattuşili'nin
yine Boğazköy'de ele geçmiş, Akadça ve Hititçe olarak
yazılmış 2 belgesinden anlaşılmaktadır. Bunlardan biri,
kralın Kuşşar kentinde, hasta yatağında yazdırdığı ve
~~ndisind~n sonra Hitit tahtına oturacak veliahtı belirlediği,
ıçın_de tarıhs~l olayla_r~ da anlatıldığı, siyasal içerikli bir
vasıyetnamedir. Metni ozetlemeden önce hemen açıklamamız
gereken nokta, Anitta'nın lanetlemesine karşın Hattuşa'nın
Hititlerce ye~den iskan edilmesi ve bu belgeyi yazdıranın
burayı devletin başkenti yaptığı için kendi adrm da Hattuşalı
anlamına gelen Hattuşili olarak değiştirmesidir. Asıl adının
Labarna ya da Tabarna olduğu anlaşılan Hattuşili'nin
vasiyetnamesi~. şöyle özetlemek olasıdır: Hattuşili, bir tür
soylular
melcısı olan pankuş'un üyelerine
önce evlat
edine:~k . veliaht ilan ettiği ve iyiliği için he~ şeyi yaptığı
(kendisı ıle aynı adı taşıyan) Labarna adlı prensi, kötü
'davran_ış!arı nedeniyle şikayet etmektedir. Hattuşili'nin kız
kar~eşının oğlu olan bu prens, annesi ve kardeşlerinin
entrıkalarına alet olmuştur. Prensle kralın arasındaki
baba-oğul ilişkisi kesilince, oğlunun taht üzerindeki hakkının
kalmadığını gören Hattuşili'nin kız kardeşi bir sığır
gibi böğürmeye ve yakarmaya başlar, ama b~ da yarar
sağlamaz. Kralın gözünde o da bir yılan• dır. Hattuşili,
b!3basına. sevgi_ şöstermeyenin, uyruğuna karşı da sevgi
gosteremeyeceğini söyler. Prens öç almaya kalkarsa ülkenin
kargaşa içine düşebileceği qüşünülerek, kralın bar;ş içinde
tuttuğu ülkesini başkalarının çökertmesine izin vermeyeceği
vurgulanır ve Labarna, ılımlı bir biçimde 'enterne' edilir. Evi,
tarlası ve hayvanları olacaktır; hatta iyi davranışı görülürse,
kente dahi gelebilecektir. Ama kötülüğü görülürse, gözaltın
dan kurtulamıyacaktır. Kral, şimdi Murşili'yi veliaht ilan
etmektedir. Murşili'nin yetiştirilmesine adamlar görevlendi
rilir; bunlar
kralın gösterdiği biçimde davranacaklardır.
Emirlere kesinlikle uyulacak, uymayan eskiden de olduğu gibi
cezalandırılacaktır. Veliahtın aklını çelmek için başkaları ile
ilgili suçlamalarda bulunmıık ve bazı kent yaşlılarının devlet
işlerine karışmaları yasaklanmıştır. Böyle davranışların iyi
sonuçlar getirmediğine, Hattuşili'nin bir başka oğlu olan
Huzziya örnektir; ~ir zamanlar o da, yöneticisi bulunduğu
Tappaşanda kenti yaşWarının kışkırtması ile babasına
başkaldırmış ve bu nedenle görevinden alınmıştı. Bu isyan
ülkede kargaşalıklar yaratmış, bu arada kralın kızlarından
biri de kendi oğlunu tahta varis yapmak için entrikalara
girişmişti. Bu isyan da bastırılmış, prenses de enterne
~dilmişti. Ülkenin büyiikleri de düzenli yaşamalıdır, yoksa
ulke karışır. Hattuşili'nin büyükbabası (adı verilmemekle
beraber
. Puşar_ruma olabileceği, aşağıda değineceğimiz
kurban listele~ıne dayanılarak ileri sürülmektedir), yine
Labarna adlı hır prensi veliaht ilan etmişse de, ileri gelenler
Papahdilmah'ı tahta çıkarmışlar ve ülke kötü durumlara
düşmüştü. Kralın vasiyeti tutulmalı ve her ay Murşili'ye
okunarak, iyice belletilmelidir. Tanrılara saygılı olunmalı,
günah işlemekten kaçınılmalı, gereğinde pankuş'un fikrine
başvurulmalıdır. Hattµşili'nin vasiyetnamesi, karısı Haşta
yar'a
hitaben
geleneklere
şu
sözlerle
sona
ermektedir:
Cesedimi
uygun biçimde yıka; beni kollarına al ve
kollarında toprağa veri
Hattuşili'nin diğer belgesi, daha çok askeri icraatının
anlatıldığı, yine çift-dilli olarak kaleme alınmış ve 1957
yılında Boğazköy kazılarında ortaya çıkarılmış bir tablettir.
Bu belgenin başlangıç bölümünde Hattuşili kendisini şöyle
tanıtmaktadır: Hattuşili, büyüle Kral, Hattuşa kralı, Kuşşarlı
adam. Bu sözler Kuşşar kralı Anitta ile Hitit kral ailesinin
bağlantısını, artık kuşkuya hiç yer bırakmayacak biçimde
gözler önüne sermektedir. Ne yazık ki eldeki belgeler, Anitta
ile Hattuşili arasında geçen dönemde neler olup bittiğini bize
daha açık anlatacak kadar fazla değildir. Ancak, Hattuşili'
nin ilk metninde sözü edilen tarihsel geriye bakışlar, devletin
ilk kuruluş yıllarında tahta geçmiş kişileri ve çıkan
karışıklıkları, tam kronolojik bir sıra içinde olmasa da,
belirtmektedir. Hitit dinsel inançlarına göre, öldükten sonra
tanrı olan krallar için yapılacak · kurbanları düzenleyen
kurban listeleri olarak nitelediğimiz belgeler de bu konuda
fazla yardımcı olmamaktadır. Bunlarda Hattuşili'ye değin
Kantuzili, Tuthaliya, Puşarruma ve Pawahtelmah adları
görülmektedir.
Anitta
Bu adlardan Pawahtelmah ile yukarıdaki
belgede geçen Papahdilmah aynı olduğuna göre, Kuşşar
soylu Hitit kralı sülalesini gerilere doğru götürmek ve
yaklaşık olarak İÖ 1650-1620 arasına tarihlenen 1.Hattuşili
ile
(yak. İÖ 1750) arasındaki boşluğu kısmen
doldurmak olası görülmektedir. Böylece, Anadolu'ya sonra
dan göç eden Hint-Avrupalı· Hititler'in hangi aşamalardan
geçtikten sonra bir sülale kurdukları ve yerel krallıkları
yavaş yavaş kendilerine b_ağlayarak merkezi otoriteyi
güçlendirdikleri,
yazılı
belgelerden
sağlanan bilgilerin
mozayik taşları gibi yan yana getirilmesiyle, ana çizgileriyle
de olsa, gözler önüne serilmektedir.
6. ESKİ HİTİT DEVLITİ'NİN KURULUŞU: HATTUŞA
Devletleri ilk kuruldukları andaki sınırları dışına iten, başka
topraklar ü~erinde yayılmaya zorlayan etkenlerin başlıcası,
büyük imparatorluklar kurma, daha büyük alanları ve daha
kalabalık toplumları. egemenlik altına alma gibi tutkuların
yanında, hiç kuşkusuz ekonomik faktörlerdir.
Devlet,
ekonomik, askeri, dinsel ve sosyal her alanda örgütlenme
demektir. Bu örgütlemeyi yapabilmek ve yiirütebilmek ise,
tümüyle ekonomik güce dayanır. Tanrılara düzenli kurbanlar
atlanmasından, kentlerde savunma sistemleri inşa edilmesine
değin her şey, devletin maddi varlığı ile orantılı olarak
gerçekleştirilebilir. Btı, bakımdan, Hitit Devleti de kuruluş
evresini tamamlar tamamlamaz, ekonomik gücünü artırmak
için zengin alanlara yönelik bir genişleme siyaseti izlemeğe
başlamıştır. 1. Hattuşlli'nin önceki bölümde sözünü ettiğimiz
çüt - dilli olan ve askeri icraatını konu alan belgesi, bu
siyasetin ana ilkelerini saptamaktadır.
ı. 1-fattuşili'nin bu belgesine göre ilk seferler güneydoğu
Anadolu ve Kuzey Suriye Bölgesi'ne
düzenlenmiştir. Bu
alandaki en büyük başarı, Alalah kentinin alınmasıdır.
Bugün Hatay ilindeki Teli Açana olan Alalah, Kuzey Suriye
kapılarının kilidi durumundaydı. Bu kentin düşmesi ile
beraber, daha güneydeki alanlar Hitit kuvvetlerine açılmış
oluyordu. Ancak, Anadolu'nun batısı ve Hitit Devleti'nin
çekirdeğini oluşturan Kızılırmak kavsi içinde ka,lan toprakla.
rın kuzey ve güneyinde de düşman toplumlar vardı. Belgeden
anlaşıldığına göre; ı. Hattuşili güneydoğuya yönelince,
Anadolu Yarımadası'nın güneybatısına lokalize edilen
Arzawa, Hititler'e karşı gelmiş, bu kez kral o yöne yiirümek
zorunda kalmıştı. Bu durumda ise, güneydoğuda ele geçirdiği
topraklarda
kıpırdanmalar başlamış ve Hititler iki ateş
arasında kalmışlardı; öyle ki, belgedeki anlatımla- üllcelerin
tümü Hititler'den kopmuş, geriye yalnız Hattuşa kalmışb.
Ancak, Hitit kralı kısa sürede toparlanmayı başarmıştı:
Güneş Tanrıçası, gözdesi Büyüle Kralı dizlerine oturttu, onun
elinden tuttu ve savaşa onun önünde koştu, artık kentler
birbiri ardından düşüyor, Büyüle Kral bir aslanın pençesiyle
yapbğı gibi ülkeleri yeniyordu. Altın ve gümüşün ne başı ne
sonu vardı, Hattuşa'yı ganimetle doldurdu ... aldığı kentlerin
tanrılarının altın ve gümüş heykelİerini ülkesine
getirdi ve onları kendi tanrı ve tanrıçalarının tapınaklarına
koydurdu. Büyük Kral, aldığı ülkelerdeki kadın köleleri de
kendi ülkesine getiriyor ve Arinna'nın Güneş Tannçası'nın
hizmetine veriyordu. Hattuşili'nin en büyük başarısı da
belgede şu sözlerle anlatılmaktadır: Fırat lrmağı'm benden
öncekiler hiç geçmemişti. Ben, Büyüle Kral, onu yaya geçtim,
ordularım da benim ardımdan yaya geçtiler. (Akadlı] Sargon
da onu geçip, Hahhu ordusunu yenmişti. Ama, Hahhu'ya
kötülük yapmam.ışb; kenti ateşe vermemiş, dumanını
Gökyüzünün Fırtına Tanrısı'na yükseltmemişti. Fakat ben,
Büyüle Kral, Haşşu kralını ve Hahhu kralını- yendim,
kentlerini ateşe verdim ve dumanlarını Gökyüzünün Fırtına
Tanrısı'na ve Güneş Tannsı'na yükselttim ve Hahhu kralını
bir yük arabasına koştum!
·
~u ~etinden de görüldüğü gibi, Hitit genişleme siyaseti
oncelikle Kuzey Suriye'ye yönelikti. Önce Alalah, sonra
Hahhu ile Haşşu'nun ele geçirilmesi, Hititler'e miktarı
~esaplanamıyacak kadar çok altın ve gümüş ile içinde
ınsa~ar da olan ç~şitli zengin ganimetler sağlamıştı. Aynı
metnın başka yerlerınde, Anadolu içindeki düşmanlara karşı
yapılan asken seferlerde kazanılan ganimetler, sadece koyun
ve sığır olarak bildirilmektedir. Şu halde Hitit kralının neden
ı~:arla ş~eydo?uyu topraklarına katm~k istediğini anlamak
g~ç değıldır. İlgı çekici bir başka nokta yenik düşen ülkelere
aıt tanrı heykellerininAnadolu'daki
T~~~ı .. hey~e~eri
sadece
maddi
tapınaklara taşınmasıdır.
değerleri bakımından
goturulmemıştır; eğer böyle olsaydı, bunlar eritilip, başka
eşyaların yapımında kullanılırdı. Bunlar, Hititler'in kendi
tanrıları~a ait t_aJ?~akla'rda kutsanıyor ve böylelikle Hitit
pantheon u dediğımız -tanrılar toP,luluğunun birer üyesi
o!uyorl~r.dı. Bu olay bize, ilerki bölümlerde değineceğimiz
gıbı, Hıtı~ı:_r tarafından kutsanan tanrıların neden fazla
olduğ~~ şostermektedir. Belgedeki diğer önemli bir nokta,
Hatt~şılı nın ~ırat Irmağı'nı geçmekle övünmesidir. Hitit kralı
Fırat ı k_endinden önce geçen Akadlı Sargon'dan söz
~t~~ktedır. Bu kral, birinci bölümde Savaş kralı efsanesi ile
ılgı!~ olarak ~nlattığımız Sargon'dur ve Hattuşili ile arasında
7 yuzyıllık hır zaman vardır. Bu, Hititler'deki tarih bilincini
k~nıtladığı kadar, Sargon'un bütün Ön Asya'da nasıl yaygın
b!r efsane kahramanı halini almış olduğunu da göstermekte
dir.
Hat_~uşi~'nin güneydoğudaki askeri faaliyetleri başka tablet
ler uzerınde de anlatılmaktadır. Bunlar, gerçi küçük ve kırık
par_çalar olmasına karşın bu bölgeye Hititler tarafından
v~r_ilen önemi belirtmeye yeterlidir.
Hitit
genişleme siyasetinin
uygulanmasının pek kolay
o~a~ğı, toprakların genişlemesi ile birlikte, askeri ve
yonetım kademelerinde görev yapanların zaman zaman
ihmallfr
ve yanlışlar yaparak, Hitit çıkarlarına zarar
vderme e:i yüzünden cezalandırılmalarını ~onu alan metinler
en belli olmaktadır. Urşu adlı kentin sarılması ve düşmeye
29
---•r
HİTİTLER
zorlanması sırasında görevlilerin Hattuşili'ye iha tl ·
b
u
·b·ı
·
gı ı arın,
d..
nl

ne erı ve
uşma__ arın yandaşları durumunda olan
Karkamış, ~';llpa_ (bugun Halep) ve Hurriler tarafından nasıl
desteklendiğı, ~ır. ta?l?tte çok açık dile getirilmektedir.
Yukarı.da _an':1 91~gilerını verdiğimiz ve Hattuşili'nin vasiyet
n_amesı nıteliğını ta~ıy'.1~ ~elgede, bu kral zamanında iç
sıyasette de her şe~ın ıyı _gıtmediği, tahta geçmek için bazı
P~l':ns ve prenseslerın dahi komploların içine girdiği, belirgin
bıçım~e ortaya konm_?,kta?"'. Anc~k bütün zorluklara karşın,
d:vle~
esasları ve ozellikle dış sıyasetinin ilkeleri Hattu ili
donemınde saptanmış oluyordu.
7. BAŞARILI BİR KRAL: 1. MURŞİLİ
Hattuşili'nin hasta ~atağında, Kuşşar kentinde bir vasiyet
n~me yazdırdığını bılmekle beraber, ölüm nedenini öğrene
mıyoruz. Ancak kralın Kuzey Suriye seferlerinden birinde
y~ralann:ıış olması, güçlü bir olasılık olarak kabul edilmekte
dır.
Ve~aht olarak ilan edilen Murşili'nin bize kalan
belgelerınden, ~~!t~şili'nin gerçekten iyi bir seçim yapmış
olduğu ve_ Murşili nın dedesi, babası ya da babalığı (il<lsi
arasındakı akr?balık tam anlaşılamamaktadır) tarafından
konmuş dış sıyaset hedeflerini benimseyerek
bunların
gerçe_~~~tirilmesi yönünde hareket ettiği görülmektedir.
Murşıli nın askeri icraatının ağırlık noktasını 2 kentin
alınması oluşturur: Halpa ve Babil. Bunlardan birincisinin
Hattuşili döneminde yayılma siyasetinin ilk hedefi olarak
k!lbul ?dildiğini biliyoruz. Halep'in Hititler'in egemenliğine
gırı:nesı s~nu~u, Ön Asya'daki kuvvet dengesi bu devletin
lehine değışmış, aynı zamanda ticaret yollarının denetimi de
Hititler'in
eline
geçmiş oluyordu. Aynı zamanda bu
kentlerden pek çok ganimet ve tutsak da alınmış, bunlar da
Anadolu içlerine taşınmıştı. Kuzey Suriye'nin fethi, Murşili
ye Mezopotamya kapılarını açan en büyük etken olmuştu.
Halep düşünce, aynı bölgede egemen olan Hurri kökenli
prensler de Hitit ordusu karşısında tutunamayınca, Murşili
Fırat'ı izleyerek güneye inmiş ve Babil önlerine varmıştı.
Gerçi bu seferin ayrıntıları ile ilgili fazla bilgi sahibi
olamıyoruz; daha sonraki Hitit krallarından Telepinu'nun
Fermanında bu olay, sadece sonra Babil'e sefere çıktı ve
Babil'i yıkb sözleriyle anlatılır. Ancak bir Babil tabletinde bu
olayla ilgili görünen kısa bir not sayesinde Babil seferinin
tarihi de saptanmaktadır. Samsuditana zamanında Hititli,
Akad ülkesine ( = Orta Mezopotamya) yürüdü biçimindeki bu
anlatım, Murşili'nin kimin çağdaşı olduğunu öğrenmemize
yardım etmekte ve bu koşutluktan, Babil'in İÖ 1594 yılında
fethedilmiş olabileceği ortaya çıkmaktadır. Babil'in Hatti
ülkesine olan uzaklığı ve her iki bölgenin birbirine bağlandığı
yolların askeri yönden denetiminin güçlüğü düşünülecek
olursa,
aslında bu seferin Orta Mezopotamya'ya değin
uzanan bütün alanların Hitit İmparatorluğu'na sürekli olarak
kazandırılması amacı ile yapılmadığı anlaşılır. Bu seferler,
Hatti ülkesine pek çok ganimet yanında, belki ondan da çok
ün kazandırmış, Hititler'in kendilerini büytılc devletler
arasında Ön Asya toplumlarına kabul ettirmelerini sağlamış
yıllık
Dışa dönük askeri başarılarını sürdürürken,
Murşili'nin
Anadolu içindeki düşmanlarının arkadan vurmasına meydan
verip vermediğini bilmiyoruz, ama onun sonunu hazırlayan
lar düşmanları değil, kendi yakınları olmuştur.
8. KARGAŞA DÖNEMİ
Hattuşili'nin kendinden sonra gelenlere vasiyet ettiği birlik,
tutkular,
özellikle yönetici sınıftan kişilerin tutkuları sonucu bozulmuş,
bu
Murşili'nin
ş
askeri
faaliyetler
Hattuşa'dan uzun zaman ayrı kalması ile de herhalde
körüklenmişti. Askeri alandaki başarıları çekemeyenler ve
onun,, özellikle Babil'i alarak adeta bir efsane kahramanı
olacağından korkan kral ailesinin üyeleri, Murşili'nin sonunu
hazırlayan komplolara girişmişlerdi. Bu komplolar sonucun
da yalnız Murşili'ye kötülük edilmekle kalmamış, Hitit Devleti
yüzünden
çok uzun süren bir kargaşanın içine itilmiş, taht kavgaları ve
cinayetler birbirini izlemişti. Hattuşili'nin uyarılarına karşın,
iç barışın ortadan kalkması, o giine değin silah zoru ile
kazanılmış olan toprakların elden çıkmasına ve Anadolu
içinde yerel devletler arasında sağlanan bağların kopmasına
neden olmuştu.
Bu karışık dönemle ilgili bilgi edindiğimiz yazılı kaynak,
Murşili'den yaklaşık 70 yıl sonra İÖ 1525 yılında Hitit
Devleti'nin başında bulunan Telipinu'nun ferman niteliği
taşıyan belgesidir. Bu belge, adı geçen kralın kendinden önce
oluşmuş olayları da özetlediği, fakat en önemlisi, tahta geçiş
için belirli bir sistem çerçevesinde kurallar koyduğu bir
metindir. Telipinu, Murşili'nin sonunun nasıl olduğunu şu
ı;özlerle anlatır: Hantili 'içki sunucu' idi. Ve Murşili'nin hz
kardeşi Harapşili ile evliydi. Hantili, Zidanta ile birlik olup,
ihanet etti. Ve fena bir şey yaptılar. Murşili'yi öldürdiller,
kan döktiller. Görüldüğü gibi, Murşili'yi kendi eniştesi
öldürmüş ve başa geçmişti. Yaklaşık İÖ 1590 yıllarındaki bu
olaydan sonra, başka tabletlerin yardımıyla anlaşıldığına
göre, Hitit Devleti bir bocalama dönemine girmişti. Hantili,
yeni askeri seferlerle Kuzey Suriye'deki Hitit etki alanını elde
tutm~ya çalışmış ise de, bunda başarı kazanamamış,
Hurriler Anadolu'ya girmişler ve kendi nüfuzlarını artırarak
güçlenmişlerdi. Bu arada Halep, eskiden içinde bulundu~
kudretli durumu yeniden tam olarak kazanmasa bile Hitit
egemenliğinden kurtulmuştu. Anadolu'daki durum da' Hitit
}er'in aleyhine bozulmuş, özellikle Karadeniz kıyılarında
yaşayan, yarı yerleşik bir toplum olan Kaşkalar Hitit
Devleti'nin çekirdeğini oluşturan İç Anadolu'ya değin ~kınlar
yaparak,
devlet için çok tehlikeli durumlar yaratmaya
başlamışlardı. Başka belgelerde okuduğumuz ve Hantili'ıün
~adolu'nun
değişik y~rle~inde kaleler yaptırdığına ilişkin
~ır no~U?•. !(aşka te~e~!-°e
karşı kralın almak istediği
onlemle ılgılı olduğu duşunülebilir. Tam anlamı ile kanıtlan
m_amış~a da, Hattuşa'daki bir bölüm surların Hantili
donemınde yapıldığı ileri sürülmektedir. Siyasal kayıpların
yanı sıra, yine_ ?.a~ı cinayet olaylarının olduğunu, Hantili'nin
kTarliı_s~ Harfapşili nın oğulları ile birlikte öldürüldüğünü, yine
e pınu ermanından öğreniyoruz. Bu bölümde tablet fazla
tır. Murşili'nin Babil seferinden herhalde en karlı çıkan, 150
Hammurabi sülalesinin Hitit istilası sonucunda,
yıkılması ile ortaya çıkan kuvvet boşluğundan yararlanarak,
Babil'i ellerine geçiren ve dilleri bakımından ne Asurlular ile
ne de Sumerler ile akraba olan Kasitler oldu. Orta Fırat
Bölgesi'nde yaşayan Kasit beyleri, uzun bir süredir Babil'i
zaten etkiliyorlardı; Hititler'in buraya kadar inmelerinde
onların da yardımcı olduklarını düşünmek gerekmektedir.
Hitit ordusunun kendi ana üssünden bu denli uzakta çok uzun
süre dayanamamış olması doğaldır. Babil'e egemen olan
Kasit krallarından 2. Agum'nın bir belgesinde, adı geçen
kralın, Hititler'in Anadolu'ya götüremeden yarı yolda Hana
ülkesinde bırakmak zorunda kaldıkları, biri önemli tanrılar
dan Marduk'a ait iki yontuyu tekrar Babil'e getirdi~ini
okuyoruz. Bu olay, Hititler'in dönüş yolunun pek kolay
olmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Hitit ordusu, kendini
daha güvenli kabul ettiği Anadolu topraklarına bir an önce
ulaşabilmek için, ağırlıklarının bir bölümünü yolda terk
etmel!e zorıınlu kalmıs olmalıdır.
kırık olduğundan, kesin _olmamakla beraber, bu olay, yeri
tam saptanamayan Şukzıya kentinde geçmişti. Bu kırımdan
kurt~l?,n: Hantili'nin bir başka oğlu olan Kaşşeni idi.
Hantıli ~ _son~. ?~ pek parlak olmadı; Telipinu onun
egemenliğının bıtişını de şöyle anlatır: Hantili ihtiyarlayıp,
tanrı. ~~aya yüz tutun~a (yani öltlme yaklaşınca), Zidanta,
Hantili ~ oğl'! Kaşşem'yi oğullan ile birlikte öldürdü, ileri
gı:len hizmetkarları da öldürdü. Ve Zidanta kral oldu.
Boylece, Murşili'nin öldürülmesi sırasında Hantili'nin suç
orta~ığını yapan Zidanta, bu kez de Hantili'nin tahta varis
olabılecek oğlunu, ailesiyle beraber ortadan kaldırıp, Hitit
tahtına oturmuştu. Ancak onun d kr fulT-.n,n
sürmediğ" · ·
T li
'
a
a
6=
uzun
ını ~~ . e pinu fermanında okuyoruz: Sonra,
•~ar
tannlar Ka_şşem ~ kanını aradılar (yani, öcünü aldılar). Ve
Zidanta nın oğlu Ammuna 'yı babasına düşman
ettiler. Ve o, babası Zidanta 'yı öldürdü. Ve A.mmuna kral
oldu. Fakat, tannlar babası Zidanta'nın kanını aradılar:
tahılı, ~ahçe ve bağlan, sığırları, koyunları iyi (yani
bereketli) lcılınadılar ve pek çok ülke ona düşman oldu. Ordu
her yere savaşa gitti ve başarısız geri döndü. Görülatiğü gibi,
HİTİTLER
Eski Hitit Devletrnin çeşitli
krallarına ait mühür baskıları.
Sal üst: /şputahşu. Alt:
Tahurwaili. Orta üst:
Alluwamna. Alt: Huzziya. Satı
üst. orta, alt: Anonim Tabarna
mühür baskıları.
etmemiz yanlış olmayacaktır. Saray muhafızlarının başı
Hitit Devleti'nin çöküşü yaklaşık IÖ 1550 yılında başa geçen
Ammuna döneminde sürmüş, siyasal başarısızlıkların
yanında bir de oluşan kuraklık, tanrısal güçlerin de bu
cinayetleri kınadığına, Hititler'i daha çok inandırmıştı. Fakat
başlarına gelen bütün felaketler, kral ailesi içindeki başa
geçme tutkularını söndürmeye yetmemişti. Bundan sonraki
olayları yine elimizdeki belgede buluyoruz: Ammuna da tanrı
olunca, saray muhafızlannın başı olan Zuru, oğlu 'altın
mızrağın adamı' (unvanını taşıyan) Tahurwaili'yi gizlice
gönderdi ve o, Tittiya'yı ve oğullarını ailesi ile birlikt~
öldürdü. 'Haberci' (unvanını taşıyan) Taruhşu'yu gönderdi
ve o Hantili'yi oğullan ile birlikte öldürdü. Ve Hıızziya kral
oldu.Belgede adı geçen bu kişilerle ilgili daha ayrıntılı bilgi
olmadığından, anlatılan olayları daha ıyi anlayabilmek için
metni
okumakla vetinmemek, onu biraz yorumlamak
gerekmektedir.
önce,
öldürülen
Tittiya
v~ Hantili'_nin
ortadan kaldırılma nedenini araştırmak gerekir. Genellikle
tarih boyunca her devlette kral ailesinde cinayete kurban
gidenler, tahtın mirasçıları ya da taht üzerinde hak sahibi
kişiler olmuştur. Bu bakımdan adı geçen 2 kurban, olasılıkla,
Ammuna'nın oğullarıydı. Bu varsayım doğru ise, onları
öldürenlerin, yani Tahurwaili ve Taruhşu'nun tahta geçen
kişinin yakınları olması gerekirdi; öyleyse, bunları Huzziya'
nın kardeşleri kabul etmekte bir sakınca yoktur. Diğer
yönden Telipinu, okuduğumuz fermanında kendisinin Hıızzi
ya 'nın i.11 kız kardeşi ile evli olduğunu bildirmektedir. Aynı
metnin bir başka yerinde onlar 5 kardeşti anlatımı
bulunmakta, bir yerde de Tanuwa adında birinden, Taruhşu
ve Tahurwaili ile birlikte söz edilmektedir. Buna dayanarak,
Zuru'nun çocukları olarak Taruhşu, Tahurwaili, Tanuwa,
kral olan Huzziya ve Telipinu'nun karısı İştapariya'yı kabul
görevindeki Zuru'nun oğullarını tahta çıkarmakta kendini
haklı görmesine neden, kesin olmamakla beraber, kral
Ammuna'nın kız kardeşi ile evli olması ve dolayısı ile Hitit
sülalesine akraba olmasıdır. Telipinu, herkesin bildiğini
düşündüğü için olsa gerek, babasının kim olduğunu açıkça
vermemiştir. Ancak metnin devamından, onun babasının da
Ammuna olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda ortaya bir
sorun çıkmaktadır: Tittiya ve Hantili, Ammuna'nın oğulları
oldukları için bertaraf edilmişlerdir de, Telipinu'ya niçin
dokunulmam1ştır? Bu sorunun yanıtı kolaydır; Telipinu,
İştapariya ile evli olması nedeniyle, tahta geçen Huzziya'nın
·eniştesi ve doğal olarak, cinayetleri işleten Zuru'nun da
damadıdır. Ne var ki, kardeşlerinin öldürülüp, Telipinu'nun
akrabalık yüzünden bağışlanması, Huzziya'nın iktidarının
çabuk sona ermesini hazırlamıştı. Bunu, Telipinu'nun
ağzından dinleyelim: Ve Hıızziya kral oldu. Telipinu onun i.11
kız kardeşi ile evliydi. Hıızziya onlan da öldürecekti, fakat
plam anlaşılınca, Telipinu onlan bertaraf etti. Onlar 5
kardeşti. Telipinu onlara evler yapb. 'Gitsinler, otursunlar!
Yesinler, içsinler! Onlara lcötUlülc yapmayın! Ve ben
söylüyorum lci,onlar bana lcötülülc ettiler, ben onlara lcötUlülc
etmemi' Burada Telipinu'nun, zamanında kendi canını
b~ğışlayan bu kardeşlere vicdan borcunu ödeyerek, onları
elinde olduğu halde öldürtmediğini ve sadece enterne etmekle
yetindiğini görüyoruz. Huzziya sürgün edilince, doğal olarak
Telipinu kral olmuş, kendi deyimiyle babasının tahtına
~ılcmışbr. Devletin yönetimini ele aldığında, durumun hiç de
ıç
açıcı olmadığı bellidir. İç çekişmelerin devleti zayıf
düşürmesinden sadece Kuzey Suriye'deki yerel krallar
yararlanmamış, Anadolu içindeki merkeze bağlı bölgelerden
de kopmalar başlamıştı. Yaklaşık olarak bugünkü Çukurova
31
HİTİTLER
ile eşitleyebildiğimiz Kizzuwatna'nın en önemli kentlerinden
olan Adaniya (bugün Adana) dahi bağımsız duruma gelmişti.
Böylece Hitit egemenlik alanı daralarak,
dönemlerindeki,
Hattuşa ve yöresinden
ilk
kuruluş
oluşan,
çekirdeğinin sınırları içine çekilmişti. Diğer yandan
'kendisine karşı katliam planları hazırladığı halde, Telipin~
tarafından affedilen eski kral Huzziya'nın kardeşleri de
ana
tekrar komplolar düzenlemeye kalkışmışlardı. Telipinu bu
sefer onları panku'nun yargılamasına izin vermiş, soylular
meclisi, suçluların ölümle cezalandırılmasına karar vermişti.
Fakat çok insancıl bir kişiliği olduğu anlaşılan Telipinu
onların canlarını şu sözlerle bağışlamıştı: ... Tanuwa'
Tanıhşu ve Tahurwaili'yi getirdiler ve panlcu onlan ölüm~
mah.lruın etti. Ve ben, kral, söyledim 'niçin ·ölsünler? Onlar
yüzlerini sallarlar
(yani utanırlar). Ben, kral onlan
(birbirlerinden) ayırdım, onlan çiftçi yapbm. Silahl~
sağ
yanlarından .aldım ve onlara boyunduruk verdim!' Bu
insancıllığa karşın, cinayetler yine de durmamıştı. Telipinu
yeni olayları da şöyle anlatır: Kral ailesi içinde kan dölcme
arttı. Kraliçe İştapariya öldü, kralın oğlu Ammuna da öldü.
Tannlann insanlan (yani bütün halk) diyor ki 'bale ı
Hattuşa 'da kan dökülmesi çoğaldı '. Bunun üzerine ben,
Telipinu, Hattuşa'da bir toplantı düzenledim. Şimdiden sonra
Hattuşa 'da kral ailesinin oğluna kimse kötülük yapmasın, ona
hançer çelcmesinl Telipinu bundan sonra taht kavgalarına
son vermek üzere, tahta geçiş sırasına açıklık kazandıracak
kurallarını koyar: Birinci prens kral olsun. Birinci dereceden
prens yoksa, ikinci dereceden bir oğul kral olsun. Eğer tahta
geçecek bir erkek çocuk yoksa, birinci dereceden bir
prensese bir içgilveyi koca versinler ve o, kral olsun! Benden
sonra kim kral olursa, onun kardeşleri, oğullan, alıabalan,
ailesinin bireyleri ve askerleri birlik olsun I Ve sen gel,
düşman üll:eleri gücünle yeni Fakat, şöyle söyleme: 'her şeyi
bağışlıyorum'. Aksine hiçbir şeyi bağışlama, onlara· (yani
suçlulara) baskı yap. Kral ailesinden kimseyi öldürme; bu
kötü sonuçlar verir; Bundan sonra kim erkelc ya da kız
kardeşlerine kötülük etmeyi tasarlarsa, siz onun panlcu
üyelerisiniz, ona açıkça deyin lci Ican dölcme ile ilgili bu
tableti okul Hattuşa'da Ican dölcme arttığı zaman, tannlar
kral ailesini cezalandırdılar. Kim erlcek ve kız kardeşlerine
zarar verirse, kralın başını tehlilceye sokarsa, mahlcemeyi
çağınn. O (yani sanıJc), o zaman planını uygulamaya
kalkarsa, kendi başı ile ödesin! Fakat, onu Zuru, Tanuwa,
Tahurwaili ve Taruhşu gibi (yani onların yapbklan gibi)
gizlice öldürtme. Onun evine, karısına ve çoculclanna zarar
vermesinler. Eğer bir prens de lcötülük ederse, o. da
yapbklannı başı ile ödesin. Ancak, onun da e~e,
çocuklarına zarar vermesinler. Ceza onlann evlenne,
tarlalanna, bağlarına, samanlıklarına, tutsalclanna,. sığır ve
koyunlarına uygulanmasın! Prenslerin mallannı ve ınsanla
nnı başkasına vermek de do~ değildir. Y!"'sl:Ic. mem~l~r
dan prensi avuçlarına almak ısteyenler diyebilirler ki bu
kent benimdir'· ve kentin efendisine (yani yöneticisine) zarar
verirler. Bundan böyle, Hattuşa'da siz (memurlar), _bu
olaylan hatırlayın. Tanuwa, Tahurwaili ve Taruhşu sıze
örnek olsun! Bundan sonra kim, hangi yüksek memur olursa
olsun, kötülük yaparsa, siz soylular meclisi üyeleri onu
karşınıza çağırın ve onu cezalandırın 1
Görüldüğü gibi, Telipinu'nun,
serbest
_
?ır
• • •
çevırı
ıle
özetlediğimiz bu metni, gerçek bir. ferman: bır kral buy:uğu
niteliği taşımaktadır. Telipinu burada, ~Ik ~~ esas .~or~v
olarak, taht kavgaları yüzünden devletın _ıçıne duşmuş
olduğtı sıkıntıları . engellemek
üzere
ve
cezalandırıcı mekanizmalar koymayı kabul atmıştır. Soylular
yem . ~rallar
\
meclisine bu yönde yetki vermekte, suç işleyen kralın dahi
yargılanmasını bu meclise bırakmaktadır. Buyrukta hukuk
açısından göze çarpan öneraji bir nokta, cez~nın s_adece ~uçu
işleyene verilmesi ilkesidir. Suçlunun · aıle bıreylerı ve
mallarının korunması, Telipinu'nun adalet anlayışına ve
insancıl karakterine
de uygun düşmektedir. Tahta geçişte
benimsen!)n ilkelere gelince, açıklanması gereken bazı yerler
vardır, Bunlardan ilki, çocukların birinci, ikinci biçiminde
derecelendirilmesidir.
Bu sınıflandırmadan, yaşça en büyük
3:l
ve daha küçük olanları anlamak -olasıdır.· Ancak, Hitit
krallarının esas eşleri yanında, bir harem'e sahip oldukları
bir gerçektir. Bu bakımdan, ikinci dereceden sözü ile, bir
• harem kadınından olma çocuğun da kasdedilmiş olabileceği
hatırda tutulmalıdır. Tahta varis olabilecek biç erkek
çocuğun bulunmaması halinde, en büyük kıza verilecek bir
içgüveyi kocanın kral olması da, Telipinu açısından dikkati
çekmektedir. Kralın belgesinden öğrendiğimize göre, Telipi
nu'nun varisi olaiı Ammuna, kraliçe İştapariya ile birlikte bir
cinayete
kurban gittiği için, devletin ypnetimini kendi
ıoyıından birine bırakmak amacı ile, tahta geçişi belirleyerı
iüzenleme içine bu kural da konulmuş olmalıdır.
Telipinu'nun, ülkenin iç işleriyle uğraşmayı ve iç barışı
sağlamayı, dışa dönük bir yayılma siyaseti izlemeğe yeğlediği
anlaşılmaktadır ki, onun döıtemine qeğin geçen karışıklıklar
düşünülecek olursa, bu doğaldır.· Elimizde fazla belge
olmamasına karşın, Telipinu'nun bazı diplomatik girişimlerle,
ülkesinin dışa karşı güvence kazanmasına çalıştığını da
biliyoruz. Tabletin kendisi bulunmamış olmakla beraber,
Hitit arşivleri.İldeki belgelerin içeriğini bildirmeye yarayan
bir tablet kataloğundalci bir nottan, Hatti kralı Telipinu ile
Kizzuwatna kralı İşputahşu arasında bir antlaşma yapıldığını
öğreniyoruz. Bu, bir zamanlar Hitit Devleti'ne bağlı olan
Kizzuwatna'nın bağımsızlığını elde ettikten sonra, durumun
Hitit kralı tarafından da zorunlu kabul edildiğini göstermek
tedir.
Arkeoloji ve eski diller fılolojisinin, gerek maddi,
gerekse yazılı belgeleri toplayarak nasıl sentezlere varabildi
ğine iyi bir örnek, Tarsus'daki
Gözlükule kazılarında
İşputahşu'nun mührünün bulunmasıdır. Mühürde, kendini
Pariyawatri oğlu İşputahşu olarak tanıtan bu kralın, bu
buluntu sayesinde hem tarihsel kişiliği kamtlanmakta, hem
de Kizzuwatna'nın bugünkü Çukurova dolaylarına yerleştiril
m'esinin doğruluğu ortaya çıkmaktadır.
Telipinu'nun ölümü ile ilgili hiçbir şey bilmiyoruz. Yalnız, son
yıllarda Boğazköy kazılarında bulunan bir mühür baskısı,
Telipinu'dan sonra ülkede bazı karışıklıklar çıkmış' olabi
leceğin_i düşündürmektedir. Adı gecen mülıür Büyük Kral
Tahurwaili'ye aittir. Mühür, 'üslup bahmınctan çok gelişkın
olup, güzel bir işçilik gösterir. Kurban listelffi'ine göre
Telipj.nu'dan sonra kralın kızı Harapşili ile evli olan
Alluwamna tahta geçmiştir. Bundan sonra ise, yine listelerde
Hantili
(2.), , Zidanta
(2.)
ve
Huzziya (2.)'nin
gelmektedir. Bu belgeler üzerinde Tahurwaili'nin
adları
adı hiç
yoktur. Hitit Devleti'ne bu denli kötülükleri dokunmuş olan
.-:lantili, Zidanta ve Huzziya'nın aynı sırayla başa geçen
krallara
verilmiş olması mantığa ters düşmektedir Bu
bakımdan sadec~ ~stelere bakarak, .~u kralların v~lığı
kanıtlanamaz. Elimızde bulunan 2 mühür baskısı da bu
sor~na ışık ~tma~9:1cta,. aksine daha da karmaşık duruma
getirmektedir. Telipınu dan sonra yönetimi ele alan Allu
wamna 'nın mühürü, üslup bakımından Tahurwaili'ninkind
daha_ ~elcnı:. Eğer gerçekt~n 2 J:I~ziya krallık yapmış is:~
hangısıne aıt olduğunu bilmediğımiz, hangisinin
olduğu
saptanamayan bir Huzziya mühürü, Tahurwaili mühr ..
benzerlik göstermektedir. Sadece üslup acısından değer~~
dirilirse, mühürleri, eskiden yeniye Alluwamna H
H
.

·
Tahurwaili olarak sıralamak gerekir. Böyle yapılır' uzzıhya v 2 e
1ıx
uzzıya nın var 6ını a
k bul
T h
a
·1· il
urwaı ı __ e
T li ·
k
etme , hem de mühr' ·· bul
sş,
c
u
em .
unan
e pınu ıermanında adı geçen Tahurwaili' ·
ayrı ~yrı k!.ş~~~- o!_arak görmek, zorunlu olur. Bu nedeni:
Huzzıya mühurunu 1. Huzziya'nın saymak Talı
ili'
.'
Telipinu'nun öldürtmediği kişi ile bir tutmak' ve Allurwa yı,
··hr·· ··
ılı
b kı
d
mu unun yap ş a mm an illcql oluşunu müh' ·· k
uwamna
k
t
ı.::..
,
ur
azıyıcı
nın pe ns a owıayışına bağlamak', tarihsel rekonstrüksiyon
·
bakımından daha doğru olacaktır. Burada ayrıntı!
k · t
dix· · b k
ınme ıs eme 6.ımız aş a kanıtlarla da destekl
varsa yıma gore,
T h
ili.
ene
a urwa , Telipinu'nun ölum·· ·· d
e~
lci
11 . .
kl
.
f
z1
arına a e
bil
en
b
U
un en sonra
e~e erım g~rç~ eş~mek için isyan ederek kısa, bir
sure tahtı ele geçırmış, f~a~ Jelipinu fermanındaki kurallara
sadık kalan soylular meclisınce devrilerek yerın· T li · •
nun
d x
d
ama - dı All
·
k
b
.
,
uwamna getirilmiş olmalıdır B
li
1
.
. b
.
e
e pınu
u varsayım
o6ru ıse, ur an ~te e~ını u karışık dönem için güvenilmez
saymak gerekecektir. Dı~er yandan, Kizzuwatna kr.alları ile


antlaşmalar yaptıkları bazı tablet yarçal_a~ından a~laşılan
Zidanta Hantili ve Huzziya'nın da yıne Telıpınu metnınde adı
geçenle;le aynı kişiler olduklarını kabul etmek ~ereke?e~tir.
Ancak bu takdirde de, Alluwamna ile, aşağı~a gorec~ğımız 2.
Tuthaliya arasında bir zaman boşluğu kalabılmektedır.
9. BÜYÜK İMPARATORLUK DÖNEMİ
Telipinu sonrası ile Hitit tarihinde başlayan yeni döneme
Büyük İmparatorluk ya da Yeni İmparatorluk dönemi adı
verilir. Ama İmparatorluk teriminden, Hititler'den yüzyıllar
sonra kurul~uş Roma İmparatorluğu gibi, kıtala_r üzerine
yayılmış, geniş topraklara egeme~ olmuş . bır de~let
anlaşılmamalıdır. öte yandan, aynı_ d?ne'!.1e y~nı denmesıne
karşın, bu dönemle ilgili bildıklerımız, ozell~kle başl~n~ıç
evreleri için daha az problemli ya da daha kesın de d~ğıldır.
Hemen belirtelim ki, yaklaşık İÖ 1380 yıllarına tarıhlenen
Büyük Kral Şuppiltıliuma 'ya değin , Hitit tahtına oturmuş
kralların kesin sırasını ve dönemlerinde geçen olayların
tam bir kronolojisini sapta yamıyoruz. Bazı belgeler üzerinde
rastlanan adların gerçekten krallık yapmış olup olmadıkları
dahi bilinmemektedir.
Büyük İmparatorluk dönemine ait ilk belgelerde karşım~za
Tuthaliya (2.) ve eşi Nikalmati, Arnuwa~~a ve kralıçe
Aşmunikal adları çıkar. Kral adlar~nın Hıtıtçe olm~sın~
karşılık, kraliçe adlarının Hurri köken~ olrı~~sı he~en ~ık.~atı
çekmektedir. Buna neden, bu etnık zumrenın kulturel
etkisinin doğal sonucu kız çocuklar_a Hurri ~dları ta½:'1mas~n~n
moda halini alması ya da bu donemd~ki kral sulalesını~
Hurriler ile kaynaşmış olmasıdır. Dığer yand~n .Yem
İmparatorluk qönemindeki kral adları ~~• ., E_skı Devlet
zamanında başa geçenlere g~re.d~ha_ çok Hıtıtli dir. ~~ara
örnek olarak Şuppiluliuma gosterılebılır. Bu adı şuppı-saf,
HİTİTLER
Hitit imparatorluk dönemi krallarından 1. Arnuwanda 'ya ait iki mühür
baskısı.
temiz" luli -"kaynak" ve ethnikon eki -uma biçiminde analiz
ederek "saf kaynak-lı" olarak anlamlandırmak olasıdır.
Hattuşa-lı anlamına gelen Hattuşili de yine bunlardan biridir;
ancak bu, Hattuşa'yı başkent yaptığı için bu krala önce bir
çeşit lakap gibi verilmiş, sonra özel ad olarak diğer krallara
da takılmıştır. Arnuwanda da Hitit kökenli adlardandır.
Yalnız hatırda tutulması gereken önemli bir nokta, bazı Hitit
krallarının Hititçe adlar yanında ikinci bir Hurca ad da
taşıdıklarıdır.
Elimizde Tuthaliya (2)'nin icraatı ile ilgili bilgi veren fazla
yazılı belge yoktur. Hatta, Tuthaliya'nın hangi koşullar
altında tahta geçtiğini de bilemiyoruz. Tı.ithaliya'dan çok
sonr~ yaşamış olan Hitit kralı Muwatalli , Halep kralı
Talmışarruma ile yaptığı bir antlaşmada Tuthaliya'dan şu
sözlerle bahsetmektedir; Tuthaliya, krallığın tahbna oturdu
ğu zaman... Bu anlatım biçimi düşündürücüdür. Bütün
krallar, babalarının tahbna geçtiklerini söyledikleri halde,
Tuthaliya babasının değil de krallığın tahtına geçmiştir.
Acaba ~uthaliya, l_ıalckı olmadan tahtı zorla ele geçirmiş bir
gasıp, hır usurpator muydu'? Bu yüzden mi kendinden sonra
gelen Hitit kralları ondan böyle söz etmek zorunda
kalmışlardı'? Belgelerin azlığı bu soruları yanıtlamamıza
engel o~aktadır. Aynı antlaşma, Tuthaliya'nın siyasal
eylemlerıne de ancak bir par,ça ışık tutmaktadır. Bu belgede
a?1atıldığma göre, Halep kralı ile Tuthaliya arasında 'da önce
ht; an~aşma Y,apılmış, fakat Halep kralı sözünden dönerek
Mitannı kralı ile barış imzalamıştı. Bu nedenle Tuthaliya,
Halep ve Mitanni krallarını, ülkeleri ile birlikte yok etmişti.
Aradan l!,ıun zaman geçtikten sonra anlatılan bu başarı
gerçek m~dir. Y?1?ıa, biraz abartılmış mıdır'? Bunu kesinlikle
saptayabılınek ıçın Kuzey Suriye Devletleri yönünden de bu
olayı doğrulayacak belgelerin bulunması zorunludur. Ancak,
33

Tuthaliya döneminde dahi Hititler, 1. Murşili'nin fethetmiş
olduğu bu kent üzerinde kısa süreli bir baskı kurmuş ve Halep
kralının Mitanni ile yaptığı antlaşmayı, eski ha~~rına
dayanarak, kendilerine yapılmış bir ihanet saymış olab~ler:
Yeri gelmişken, burada. bir8:z .. da. adı geçen Mitannı
Devleti'nin gelişimi ve tarihçesı uzerınde durmamız gerek
mektedir.
Mitanni ya da başka belgelerde geç~n a _Y ~ Hanıga a _ı e
Hititler'in ilişkileri, Hitit yayılma sıyasetını~. Kuzey Surıye
üzerinde yoğunlaşmaya başladığı andan ıtı~8:re:1 or!aya
çıkar. Hatırlanacağı gibi, 1 Hattuş_ili ve 1. Murşıli donemınde
edilmişti.
dı 1
·
bu bölgelere giren Hitit kuvvetlen, Yukarı -~ezopotamya_ ve
Kuzey Suriye'deki bazı Hurri prenslerıı::ın askerlerıyle
çatışmalara girişmişlerdi. Olasılıkla İÔ !6 yuzy~lı1: sonl_arına
doğru, adı geçen coğrafi alana gelen ve ':°do-arı _koke.~ı ola_n
savaşçı ve yönetici bir sınıf, bu Hurrı prensliklerının bır
devlet örgütü kurmal~rını ~ağlaı:ruş ve_ or~aya çıkan devlete
resmi bir ad olat'ak Mitannı denılmış, ancak halkın
çoğunluğuna bakarak, Hurri adı da kulla?ıl~ay~. ~eva~
ları arasında üçüncü bir güç durumuna da gelmiştir.
Başkentleri, henüz yeri saptanamayan,
Waşşukanni olan
Hurriler ile Mısır ve Hitit kralları arasında kız alıp vermeler
olmuş, Mitanni zaman zaman esnek bir siyaset sürdürerek,
bu iki devlet arasında bir tampon bölge oluşturmuştur.
Hurri _ kültürün~
Hi~~er üzer~nde büyiik etkileri olduğuna
Jb t ·1
daha once de değınmıştik. Özellikle mitoloji ve din alanındaki
bu etkinlik,. Mezopotamya uygarlığının Hititler'e aktarılma·
sı~da .. ar~cı ol~uş, hatta daha sonra göreceğimiz bazı
m~toloıı~ oğele~ın Yunan, uygarlığına geçişini hazırlamıştır.
~tannı Devletı, İÔ. 13~0 !ardan sonra zayıflamış ve gittikçe
guçlenerek yayılan Yenı Asur İmparatorluğu'nun önce vasali
durumuna düşmüş, sonuçta İÖ 1270 yılında Asur kralı ı.
Salmanassar .tarafından siyaset sahnesinden atılarak bir
Asur eyaleti haline girmiştir.
Tuthaliya
ve
kraliçe
'
Nikalmati'den
sonra
belgelerde
~astlanan Arnuw~~da ve kraliçe Aşmunikal'in kişilik ve
ı~raatla~ını daha ıyı_ t~nıyabiliyoruz. Bu kral çiftine ait beın
!ndo-ari terimini, Hint-Avrupa dıl aılesı ıçındeki
bugünkü Hintçe ile akraba olan Doğu dillerini konuşan bir
zümreye verilen ad olarak kısaca açıklamak olasıdır.
Varlıkları İndra, Varuna ve Mitra gibi Hint tanrı adlarından,
kral adlar0ından ve özellikle at yetiştirme ile ilgili Hint kökenli
sözcüklerden anlaşılan bu yönetici sınıf, dil olarak Hurrice'yi
benimsemiş, hatta Mısır fıravunu 3. A~en_ofis ~e yapılan
yazışmalarda bu dil kullanılmıştı. İndo-arı kokenli kralların
dan Mattiwaza'nın, bu adı yanında Kili-Teşup gibi Hurri
kökenli ikinci bir ad daha taşıması, y~etici sınıfın Hurri
halkı içinde yavaş · yayaş eritildiği yönünde bir kanıt
sayılabilir. Mfüınni Devleti güçlü olduğu sıralarda Fırat'ın
batısında etkin olmaya başlamış, Mısır ve Hitit İmparatorluk
34
hiyeroglif, hem de çıvıyazısı ile yazılmış bir mühür üzerinde
şunlar okunmaktardır: Tuthaliya'nın oğlu, büyü1c kral,
tab9:rna Anuwanda'nın mührü - Tuthaliya'nın kızı, büyük
kraliçe tawa~anna Aşmunilcal'in mührü. Burada hemen
hatırlatalım ki, tabarna kralların, tawananna ise kraliçelerin
unvanıdır. Her iki sözcük de Hatti kökenli olmaları
b~1?mından, Anadolu'nun bu yerli halkının sonradan gelen
Hıtitler'e yap_tıkları lcül~irel etkinin diğer kanıtlarıdır. öte
yandan, kraliçe Aşmunikal'in sadece çiviyazısı ile yazıJ.ınıŞ
m~ünde
Nil:~ati'~
.şu sözleri okuyoruz: Büyük kraliçe Aşmuııikal,
kızı. ~u iki mühürle, kurban listelerinde geçen
Tuthaliya-Nikalmati ve ondan sonra gelen Arnuwanda ·
Aşmunikal'in sırası doğrulanmış olmakta
fakat
aynı
zamanda çözülmesi çok zor bir sorun da doğm'aıctadır. Gerek
HİTITLER
kral Arnuwanda'nın gerek kraliçe Aşmunikal'in babaları
Tuthaliya
olarak
verildiğine, Aşmunikal'in annesi ise
Nikalmati adını taşıdığına göre, Arnuwanda ve Aşmunikal'in
Tuthaliya- Nikalmati çiftinin çocukları, başka bir deyişle
kardeş olmaları gerekmektedir. Bu durumda ortaya bazı
varsayımlar çıkmaktadır: ı- İki kardeş, evlenmeden, kral ve
kraliçe Unvanlarını alarak, devleti birlikte yönetmişlerdi; 2
Daha sonra göreceğimiz Hitit yasalarında kardeşler arası
evlilik yasaklanmış ve aksine hareket edenlere ölüm cezası
konmuş olmasına karşın, iki kardeş evlenerek, kral ve kraliçe
olarak hüküm sürmüşlerdi; 3- Eğer evli idiyseler ve bu evlilik
..
kardeş evliliği değil de yasal bir evlilik ise, Aşmunikal,
Tuthaliya-Nikalmati çiftinin öz kızı, Arnuwanda ise., babasının
adı Tuthaliya olarak verildiğine göre, ya içgüveyisi giren bir
damat,. yada Tuthaliya'nın evlat edindiği bir çocuktur. Bu
varsayımlardan hangisinin doğru olduğuna karar verebilmek
güçtür. bunların her birini destekleyen, yada desteklediği
ileriye
sürülen
kanıtlar vardır. Bu çiftin hükümdarlığı
zamanında bir takım felaketli olayların oluştuğunu dile
getiren metinler ele geçmiştir. Diğer yandan, Tanrı Telipinu
(bu addaki kralla aynı adı taşıyan bir de tanrı vardır)
efsanesinde, adı geçen tanrının kraliçe Aşmunikal'e kızarak
ortadan kaybolup, birlikte bolluk ve bereketi de götürdüğü
nün anlatılması, kamu oyunda, kardeşi ile evlenmiş olduğu
için, kraliçenin günahkar olduğu inancının varlığına aracılık
eden
bir
işaret sayılabilir. Bu çiftin evli olmadığını
kanıtlamak için de, Hurri dilinde yazılmış bazı belgelerden
yararlanılmaktadır. Bunlar, Taşmişarri adlı birinin hem
Aşmunikal, hem de Taduhepa adlı kadınlarla birlikte
düzenlemiş olduğu belgelerdir. Taduhepa 'nın adı kurban
listelerinde Nikalmati ve Aşmunikal'den sonra geçmektedir.
bu bakımdan, Taduhepa, Tuthaliya ve Arnuwanda'dan sonra
Hitit tahtına oturan Şuppiluliuma'nın ilk karısı olarak kabul
edilmekteydi. Oysa Hurri metinlerinde geçen Taşmişarri, çift
adlı bazı Hitit krallarında da görüldüğü gibi, Arnuwanda'nın
Hurca
adı yani Taşmişarri =Arnuwanda
ikinci
Taduhepa da onun karısı olabilir. Buna göre Arnuwanda
önce kız kardeşi ile evlenmeden devleti yönetirken, karısı
ise,
Taduhepa
geri
planda
sadece
bir

olarak
kalmış,
Aşmunikal öldükten sonra görümcesinin yerine kraliçe
ünvanını almıştı. Kraliçe ünvanı olan tawananna makamı,
Hititler'de eşlerin ölümünden sonra da bir tür ana kraliçelik
olarak sürerdi. Bu bakımdan eski krallardan sonra tahta
geçen prenslerin zamanında da anneleri yada analıkları
ünvanlarını bırakınazlardı.
Arnuwanda-Aşmunikal çiftinin hükümdarlıkları zamanında
Hititler için en büyük sorun, VIII. bölümde varlıklarından söz
ettiğimiz Kaşkalar olmuştur. Merkezi bir otoriteye bağlı
olmadan bağımsız boylar halinde yaşayan bu insanlar, Hitit
Devleti'nin başında gerçek bir belaydı. Bazen başkente değin
inen bu yağmacı boylar ile antlaşmalar yapılmış, fakat bir
boy diğerinin Hitit kralı ile_ yaptığı_ antlaşmayl~ kendini bağlı
sayınadığı için, mutlaka bır tanesı saldırı halinde olmuştur.
Kaşkalar ile kuvvet zoruyla ~aşa <?_ıkamay~n Ar~u~an~8:-Aş
munikal çifti, aşağıdaki m~tinde ozetle goreceğımız gıbı tek
çareyi tanrılara yakarmakta bulmuşlardır: Majeste, BUyük
Kral Arnuwanda ve BUyük Kraliçe Aşmunikal şöyle söyler
•yalnız Hatti tllkesi siz tannlara karşı se.f (temiz) bir tllkedir.
Siz tannlara yalnız biz Hatti tllkesinde saygı gösteririz. Siz
tannlar, tanrısal içgUdUnUzl~ ~ilirsiniz ki; tapınaklarınızla
kimse bizim kadar ilgilenmemıştir. Ve siz tannların malları,
gUmUşü albnı, hayvan biçimli kaplan (rhyton denilen
kaplar) 've elbiseleri ile kimse bizim kadar ilgilenmemiştir.
Ayrıca, gUmüş ve albn tanrı yontulan il~ tannların
vücudunda
(yontularındaJ ne eskimlş ise, tanrıların
aletlerinden hangileri es~ş ~~, onları bizim kadar ~se
yenilememiştir. ayrıca, kimse sızın kurbanlarınızda temizliğe
bu Jlenli uymamış, gllnl~,, aylık ve yıllık bayr~~
böylesine yerine getirmemıştir. (Oysa)siz,tannl~
hizm~tli
leri ve kentleri angarya ve haraca zorlandı ve hizmetçileriniz
kadın ve erkek köle durumuna getirildi. Siz tannlara ben
BUytlk Kral Arnuwanda ve Büyük Kraliçe Aşmunikal her
konuda saygı gösterdik. Biz, sizin ekmek .ve sarap
kurbanlannızla, besili sığır ve koyunlarınızı yeniden
vereceğiz. (Siz) bizim tarafımızı tutun! Düşmanın Hatti
Ulkesine nasıl saldırdığını, Ulkeyi nasıl yağmalayıp ele
geçirdiğini size söyleyip, sizin nezdinizde onlardan davacı
olmak istiyoruz. Bu Ulkeler, siz gökyüzü tannlannın ekmek
şarap ve diıer eşyalarınızı verirlerdi (şimdi bunlar hara'c:a
bağlandı). işte buralardan, rahipler, tanrı anaları (yani
rahibeler), kutsal rahipler çalgıcı ve ilahiciler sllrllldü,
tannlann dinsel törenleri (iptal edildi) ve eşyalan oradan
atıldı. Oradan Arinna kentinin Güneş Tanrıçası'na ait
gllmüş, altın, tunç ve bakır güneş kursları ve hilaller ile
bayram elbiseleri (yani tören elbiseleri), gömlekler, kurban
ekmekleri, şaraplar ve kurbanlık sığır ve koyunlar gasp
edildi. Bu Ulkeler, Nerik, Hurşama, Kaştama, Himuwa,
Zalpuwa ve diğerleridir. Sizin bu tllkelerde sahip olduğunuz
tapınaklan Kaşkalar yıktılar, siz tannlann yontıılannı
kırdılar, rhyton 'lan, gllmüş, altın ve bronz kaplan ve sizin
bronz gereçlerinizi ve elbiselerinizi yağmalayıp paylaştılar.
Rahipleri, çalgıcı ve ilahi okuyuculan, aşçıları, fırıncıları,
çiftçi ve bahçıvanlan da aralarında paylaşıp, köle ettiler.
Kaşkalar her şeyinize sahip oldıılar. Bu yüzden, bu tllkelerde
kimse adınızı bile anmıyor; kimse size kurban sunmuyor ve
sizin için bayram düzenlemiyor. Buraya, Hatti tllkesine de
kimse sizin için vergi getirmiyor. Sizlere hiçbir yerden
rahipler, çalgıcılar gelmiyor. Kimse size güneş kursları,
hilaller, altın ve gllmilş ile elbiseler vermiyor; ekınek, şarap
ve hayvan kurban etmiyor. Size bu ülkeleri (yani Kaşkalar'ın
yağmaladığı tllkeleri) saydık. Şimdi size sürelcli yalvarıyoruz.
Kaşkalar buraya, Hattuşa'ya değin geldiler; Tuhaşuna ve
Tahantariya kentlerini vurup, kapılara kadar indiler. Biz,
tanrılara saygılı olduğumuzdan, onların bayranılanna
özellikle özen gösteriyoruz. Fakat Nerik ili Kaşkalar'ın elinde
olduğundan, Nerik'in Fırbna Tanrısı ve diğer Nerik tanrıları
için,
kurbaulan Hattuşa'dan Nerik yerine, Hakmişa'ya
yollamak istiyoruz. Kaşkalar'ı çağırıp, armağanlar verip, ant
içiririz. 'Nerik Fırtına Tanrısı'na gönderdiğimiz l..-ıırbanlara
dokunmayın, yolda onlara saldırmayın!' Ancak, onlar
armağanlan alıp, ant içerler. Ama, ayrılınca andı bozar ve
tanrıların sözUnii küçük görürler, Fırtına Tanrısı'nın andının
mllhrünü kırarlar, Hatti'dEin giden kurbanlara saldırırlar. Bu
duanın en ilgi çekici yönü, tanrılara Kaşkalar'dan
yakınılırken Kaşka saldırılarının önlenmesinin, tanrıların da
çıkar~arı bakımından gerekli olduğunun, yani Kaşkalar---
durdurulamazsa,
bundan en fazla tanrıların kendilerinin
zarar göreceğinin vurgulanmasıdır. Buna, tanrılara bir tür
şantaj yapılması da denebilir. Hititler'in ikinci yakınma
konuları da, Nerik ve yöresindeki kentlerin Kaşkalar'ın
elinde olması yüzünden, Hitit pantheon'u içinde çok önemli
bir yer tutan Nerik Fırtına Tanrısı'na armağan ve kurban
yollanamaması, Nerik yerine Hakmiş kentinde kurulan Fırtına
Tanrısı tapınağına gönderilmek istenen eşyanın da yine
Kaşka saldırılarından kurtulamamasıdır. Hakmiş kenti,
bugünkü Amasya'dır. Nerik kentinin yeri ise, henüz
bilinememekle beraber, bunun da kral Hantili döneminde
Kaşkalar'ın eline geçen, Karadeniz Bölgesin'de bir yer olması
gerekmektedir.
Kaşkalar'ın beylerine yapılan toprak bağışlarına ait belgeler
de elimize geçmiştir. Toprak sahibi yapılan Kaşka boylarının
Hititler'e dost bir topluluk haline dönüştürülmesi ve ekonomik
açıdan Hatti ülkesine bağlanmasının amaçlandığı belli
olmaktadır. Kaşka beylerine içirilen andlarda ise, Kaşka
lar'ın Hitit kralına karşı ihanet girişiınlerinde bulunmamala
kışkırtırsa,
rı, eğer biri kendilerine bir elçi gönderir de onları kötülüğe
onu yakalayıp majeste Hitit kralı önüne
çıkarmaları istenmektedir.
Sözünü ettiğimiz toprak bağışı belgeleri üzerinde, kral
Arnuwanda ve kraliçe Aşmunikal yanında, bir de tuhkaııti
unvanını taş\yan Tuthaliya adında üçüncü bir kişi
bulunmaktadır. Bunun kim olabileceğine dair bazı varsayım
lar ileri sürülmektedir.
10. ŞUPPİLULİUMA 'NIN ÖNCESİ VE SONRASI
Arnuwanda ve Aşmunikal'den sonra Hitit tahtına oturan ve

Büyük İmparatorluğun ilk güçlü kralı olarak tanıdığımız
Şuppiluliuma'nın egemenlik döneminin öncesi Hitit tarihinin
µelge açısından kısır ve bu yüzqen de üzerinde hala
tartışmalar olan bir kesitidir. İÖ 1380 '!erde başa geçtiği
anlaşılan Şuppiluliuma'nın özellikle askeri alandaki faaliyet
leri, oğlu ve halefi 2. Murşili tarafından ayrıntılı bir biçimde
kaleme alınmış olmasına karşın Murşili, dedesinin adını hiç
bir yerde vermemiştir. Ancak, yine babasının döneqıinde
başlayıp, 20 yıldır süregelen bir veba salgınına karşı
tanrılara yakardığı bir dua metninde, Murşili, babası
Şuppiluliuma'nın, Hitit Krallığı'nı Genç Tuthaliya adlı bir
kraldan zorla ele geçirdiğini anlatmaktadır. Diğer yandan bir
başka belge üzerinde kırık bölümlerinin tamamlanması ile
Şuppiluliuma'dan önce bir 2. Hattuşili'nin varlığı daha
· ortaya çıkmaktadır. Ancak yapılan tamamlamanın doğru
olup olmadığı başka belgeler yardımıyla kontrol edilemediği
için, sözühü ettiğimiz kırıklı tablet, bu kralın gerçekten
varolduğu ya da yok sayılması ile ilgili yorumların
çatışmasına neden olmaktadır. Bu kral gerçekten v~rsa,
acaba 2.Tuthaliya'dan önce mi başa geçmiştir? Böylece"VIII.
bölümün sonunda sözünü ettiğimiz zaman boşluğu doldurula
bilir mi, bunu kesinlikle bilemiyoruz. Kesin olarak bilinen şey,
Şuppiluliuma'nın 3. Tuthaliya olarak da kabul edebileceğimiz
Genç Tuthaliya'dan tahtı zorla almış olmasıdır. Öyleyse, bu
Tuthaliya kimdir? Acaba bu Tuthaliya ile, Arnuwanda-Aş
munikal zamanındaki toprak bağışı belgelerinde adı geçen
tuhlanti
unvanlı Tuthaliya
aynı mıdır? bir belgede
Tuthaliya'nın oğlunun oğl~ Tuthaliya biçimindeki bir
anlatımın bulunması, bu eşitliği doğrular görünmektedir. Bu
durumda Arnuwanda'nın, karısı Taduhepa'dan olma oğlu,
halası AşmunikaJ'in kraliçeliği sırasında tuhlcanti unvanıyla
devlet işlerinde rol almış, olasılıkla kendi annesinin
36
kraliçeliği döneminde de bu görevde kalmış, sonunda babası
Arnuwanda'nın ölümü ile boşalan tahtın sahibi
olmuşsa
~~• kısa bir süre sonra Şuppiluliuma tarafından öldürülmüş
tür. Bu varsayım akla şu soruyu getirmektedir: Şuppiluliu
ma'nın taht üzerindeki iddiası nereden kaynaklanıyordu?
Y~k~~ ,zamanlarda, Tokat'ın Zile tlçesi yakınındaki Maşat
Ho~ t~ ya~ılan kazılarda bulunan bir mühür üzerinde,
Şuppıluliuma nın babası olarak Tuthaliya verilmektedir Bu
G?nçTut~.a~ya, ya da diğer adıyla 3. Tuthaliya değil, kr~liç~
Nıkalmatı nın kocası ola.n. 2. Tutha~ya olmalıdır. Eğer bu
varsayımdan hareket edilirse, Şuppıluliuma da Arnuwanda
v~ ~şmunikal'i.n. en küçük kardeşidir ve yaşça onlardan
k~ç~ ~lduğu ıçın babası Tuthaliya'nın ölümünden sonra
yonet~m~ ele alamamış, tahta ağabeyi ve ablası ortaklaşa
geçmı~tır. Ancak ağ~beyinin '>lümünde boşalan krallığa
yeğenı Genç
bertaraf
Tuthaliya'~ın geçmesini hoş görmemiş ve
ederek, olgun bır yaşta devletin yönetimini ele
almıştır.
Şuppiluliuma•~ oğlu ve halefi 2. Murşili bu olayı veba
dualarında şoyle anlatmaktadır: Genç Tuthaliya Hatti
Ulkesinde egemen ilcen, ona bütün prensler, memurlar ve
askerler bağhlık andı içmişlerdi. Babam da ona bağhlık andı
içmişti. Fakat babam Tuthaliya'yı cezalandırmaya kalbşın·
ca, prensler, soylular , Hattuşa'daki yüksek memurların
hepsi babamın tarafını tuttular ... Tuthaliya 'yı ve ona yardım
eden kardeşlerini öldürdüler, (ailesinin diğer bireylerini ise)
Alaşiya 'ya yolladılar. Buna karşın siz tannlar, efendilerim,
babamı korudunuz. Hatti Ulkesinin topraklan düşman eline
geçtiğinde, bl!bam onlara karşı sefere çıhp, onlan yendi,
topraklan gen aldı. Düşman Ulkelerinden de topraklan Hatti
~esine
katb. Onun döneminde Hatti Ulkesi iyi idi, UJkedeki
ınsanlar, sığırlar ve koyıınlar çoğalıyordu. Fakat, siz

tanrılar, efendilerim, (sonradan) Genç Tuthaliya'nın öcllnu
babamdan aldınız; babam, Tuthaliya'nın katli yüzllnden
öldll. Babamın tarafını tutan prensler, beyler, memurlar ve
askerler de bu yüzden öldüler. Hatti ülkesi de bu yüzden
perişan oldu. Şimdi veba daha da kötüleşti; Hatti ülkesi ağır
zarara ·uğradı. Tanrılar, şimdi ben Murşili, size babamın
suçunu itiraf ettim. Babam (işlediği suçun affedilmesi için)
kurbanlar yapmışb. Ama, Hattuşa böyle kurbanlar yapma
mışh ... Şimdi ben, Murşili, size efendim olan tanrılara ülke
adına da kefaret ödiyeceğim. Siz tanrılar, efendilerim,
Tuthaliya'nın (dökülen) kanının öcllnll almak istiyorsunuz,
(ama) Tuthaliya'yı öldürenler (yaptıklarını) ödediler, Hatti
ülkesi de ödedi. Şimdi, (felaket) benim üzerime de gelince,
ben de tüm ailenıle kefan~t ödeyeceğim ... Ben kötll bir şey
yapmadığıma ve günah işlemiş olanlardan kimse hayatta
kalmadığına göre ... benim yakarışlarımı duyunuz! ... (herkes
ölünce) size .kimse kurbanlar getirmez ... Vebayı kovunuz, onu
dllşman ülkelere gönderiniz. Hatti ili.kesine karşı yine iyi
olunuz! Ben sizin bir rahibiniz ve hizmetçiniz olduğuma göre,
bana karşı merhametli olunuz. Kalbimde.ki bu acıyı ve
ruhumda.ki bu korl.,ıyu alınız! Bu duada da dikkati çeken
nokta, veba salgınının ülkeden uzaklaştırılmasında tanrıların
çıktırının olacağı, aksi halde ta:1rılara kurban sunup, dua
edecek .kimsenin kalmıyacağı gozdağının vurgulanmasıdır.
Bugünkü Kıbrıs ile eşitlenen Alaşiya 'nın,. sürgün ye!i ol~rak
seçilmesi de ilginçtir; bu ada daha sonrakı krallar donamında
de sürgünlerin yollandığı bir yer olarak kullanılıyordu.
Şuppiluliuma tahtı ele geçir~~!nd~ siy~s~l. du~umun iyi
olmadığı, Hatti topraklarının buyuk bır kesımının duşmanlar~
kaptırıldığı, yukarıdaki veba_ ~-ua.~ı~?a . ~a açıkça . be~lı
olmaktadır. Tarih boyunca gorulduğu gıbı, devletlerın ıç
karışıklıkları düşmanların vayılma doğrultusundaki ·istekleri•
HİTİTI..ER
Şuppiluliumo·yo on üç mühür
baskısı.
ni sürekli çogaitmış, her zayıflama, istila ve toprak
kayıplarını beraberinde getirmiştir. Fa.kat Şuppiluliuma daha
prensliğinden başlayarak, genellikle hasta olduğu anlaşılan
babasını askeri faaliyetlerde temsil ettiğinden, kral olunca
çok deneyimli ve yetenekli bir komutan olarak, düşman
ülkelerle başa çıkmayı başarabilmiştir. Oğlu 2. Murşili
tarafından anlatılan icraatına göre, Şuppiluliuma babasının
Kaşkalar ile yaptığı savaşlarda büyük yararlılıklar göster
miş, ayrıca Kaşka korkusu yüzünden boşalmış ola11 sınır
bölgelerinde kaleler ve tahkimatlar yaptırarak, kaçan halkı
yeniden buralara yerleştirmiştir. Ayrıca Hatti ülkesinin
doğusunda, bugünkü Kuzeydoğu Anadolu'ya yerleştirilen
Hayaşa ile Anadolu'nun batı ya da güneybatısındaki
Arzawa'ya karşı girişilen seferlerde de yine önemli bir rol
oynamıştır. Askerlikten anladığı ve bu işi sevdiği, savaşlara
hep gönüllü olarak katıldığı, bunu belirten bölümlerde11
anlaşılmaktadır: Bllyükbabam (yani Murşili'nin adını hiç
vermediği bllyükbabası, doğal olarak Şuppiluliuına'nın da
babası) Kaş.kalı Piyapili'nin ya.klaştığını duyunca, kendisi
hasta olduğundan sordu 'Kim gidecek?', babam dedi lci 'Ben
gideceğimi' . Böylece, bllyll.kbabam, babamı yolladı. Babam,
büyllkbabama şöyle dedi 'Ey efendimi Arzawalı düşmana
karşı beni gönder!'. Böylece büyükbabam Arzawalı düşmana
karşı babamı gönderdi.
Şuppiluliuma krallık tahtına çıktığı zaman, herhalde uzun bir
süre Anadolu içindeki kargaşanın yatışması ile uğraşmak
zorunda kalmıştı. Krallığının ilk yıllarında Toros sıradağları
nın ötesine doğru yayılma girişiminde bulunmuşsa da,
anlaşıldığına göre bunda pek başarılı olamamıştı. İlk olarak,
bugünkü Elazığ dolayları ile eşitlenebilen İşuwa ülkesi ile bir
çatışması olmuş, arkasından Mitanni kralı ile arasında bir
sürtüşme başlamıştı. Mitanni kralına gel dövüşelim diye
37
HİTİTLER
haber göndermesine karşın, kral, başkenti Waşukanni'den
çıkmamış, Hitit ordusu oraya ilerleyince, herhalde Mitanni
kuvvetlerince yakılan ekinler ve kapatılan kuyular yüzünden
aç ve susuz kalarak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu sırada
Mitanni kralı Tuşratta'nın eline geçen ganimetler, Mısır
firavunu 3. Amenofis'e
armağan edilmişti. Hatti-Mitanni
çekişmesinin Şuppiluliuma aleyhine sonuçlanması üzerine,
Kaşkalar tekrar
saldırıya geçmişler ve kral, yayılma
siyasetini bir süre için terk edip, iç düşmanlarla savaşmak
için
kuzeye yönelmişti. Kaşkalar yatıştırılınca, tekrar
güneydoğuya ağırlık verilebilirdi, ki 2. Murşili'nin babası ile
ilgili anlattıklarından böyle olduğunu anlıyoruz. Ancak
yayılma siyasetini yeniden başlatmadan önce, Anadolu
içindeki
güvenliğin sağlama alınması gerekiyordu.
r,üzd~~• ö~celikle Anadolu'nun
Bu
doğusundaki Azzi-Hayaşa
ülkesı ile_bır_ antlaşma yapıldı. Bu antlaşmayı pekiştirmek için
de Şuppiluliuma, Hayaşa kralı Hukkana'ya kızını vermiş,
fakat
antlaşma metnine,
göreneklerin
ayrı
ilci
ülke
arasındaki gelenek
olduğunu, bu nedenle kızının eşlik
haklarının korunması için bazı koşulları kabul etmesi
gerektiğini de koymuştu. Örneğin, karının kız kardeşi ya da
bir başka kadın akrabası sana gelirse, ona yiyecek, içecek
ver; yiyin, için ve neşelenin, ama onunla cinsel ilişkiye
girmeye kalkışma. Buna izin verilemez ve bunun cezası
ölümdür! sözleriyle Hukkana uyarılmıştı. Antlaşmaya göre,
gerektiğinde isyan ya da savaş halinde silahla yardıma
koşmak, düşmanın ihanetini haber vermek, tutsakları geri
vermek gibi yükümlülükler de getirilmişti. Aynı amaçlara,
yani, siyasal alanda güçlenmeye yönelik bir antlaşma da
Kizzuwatna kralı Şunaşşura ile imzalanmıştı. Mitanni ülkesi
nasıl Hatti ile Mısır arasında bir tampon oluşturuyor idiyse,
Kizzuwatna
da
Mitanni
ile
Hatti
arasında aynı rolü
oynuyordu. Bu bakımdan, zamanla yine Mitanni yanında yer
alan bu ülkenin tekrar Hititler'in yanına çekilmesi gerekmişti.
Böylelikle, gerek Mitanni'ye karşı durum sağlamlaştırılmış,
gerekse Suriye yolu açılmış olmaktaydı. Antlaşma yapılan
Kizzuwatna kralının adının Şunaşşura gibi tam anlamıyla
İndo-Ari bir kökene sahip olması dahi, Mitanni'nin yönetici
sınıfının buraya da el atmış olduğunu göstermeye yeterli bir
kanıttır. Şuppiluliuma bu yüzden Kizzuwatna'yı kendi yanına
çekerken, çok akıllı bir dil kullanmıştı: Hurriler Şunaşşura'ya
köle diyorlardı. Şimdi ise, majesteleri (yani Hitit kralı) onu
gerçek bir kral yaptı... Şunaşşura majestenin huzuruna
gelince, majestenin büyü.kleri onun önünde ayağa kalkacak,
kimse oturur durumda kalmayacak. Mitanni kralının,
armağanlar vererek Kizzuwatna kralını küçük düşürmesini
önlemek amacıyla, antlaşmaya şöyle bir bölüm de eklenmişti:
Horlar, Şunaşşura'nın Hurri kralından ayrılıp, majeste ile
anlaştığını duyar da, Hurri kralı majesteye kutlama
armağanları yollarsa,
ben,
majeste
Hurri kra~dan
Şunaşşura dolayısıyla verilen bu armağanı kabul etmıyece
ğim. Böylece Şunaşşura, alınıp-satılan bir köle durll:mund~~
çıkarılmış olacaktı. Antlaşmanın diğer maddelerınde ıki
devlet arasındaki sınırlar da belirleniyor, gerekli durumlarda
Kizzuwatna'nın kaç piyade ve kaç arabalı asker gö~?~:ec~
ği saptanıyordu. Herhalde, Kizzuwatna kralını ağır yukuml~
lükler
altına sokarak
ürkütmemek
için,
askerlerın
beslenme işini Hitit kralı üstlenmişti. Ayrıca, suçluların
bu
geriye
verilmesi
de
konu edilmişti. İki kral arasına
arabozuculuk sokmak isteyeceklerin bulunacağını da hesaba
katan Şuppiluliuma, aralarında gönderilecek elçilerin gerçek
ve doğruluğuna güvenilebilir haberler taşımaları konusunda
da titizlik göstermişti. Yollanan haber, bir tablette yazılı
olarak da sunulacak, eğer elçinin söyledikleri ile tabletteki
haber birbirini tutuyorsa, elçiye güvenilecekti.
Kizzuwatna ile antlaşma yapılıp, bu ülkenin arkad_a!1
saldırrnıyacağı konusunda güvenceye sahip olunca, Hıtıt
orduları Kuzey Suriye üzerinde baskı kurmaya başla?'lış~ardı.
Hurri kuvvetlerinin bir bölümü de yenilmiş, Şuppıluliuma,
Kinza ( = Kadeş, bugün Humus kentinin güneybatısındaki
Tel1 Nebı Mend) ve Amurru (bugün Trablusşam yakınların
daki kıyı kesimi ) Bölgeleri'ni ele geçirmişti. Ayrıca kıyı
kesiminden doğuya doğru içerlere girip, Hurri egemenlik
38
·alanında kalan Kargamış kentini de kuşatmıştı. Kuşatma
sırasında Lupakki ve Tarhuntazalma
adında iki generali,
bugünkü Bika Vadisi'ndebulunan Amka ülkesine göndermişti.
Bunlar, Amka'yı yağmalayıp pek çok tutsak, sığır ve kayım
getirmişlerdi. Bu hareket aslında Mısır nüfuz bölgesine
saldırmak anlamına geliyordu. Ancak bu arada Mısır
firavunu
Tutenkaınon ölmüş, devlet başsız kalmıştı.
Olasılıkla kendilerini güçsüz duydukları için olacak ki, Mısır
tarafından bir karşı saldırı olmamıştı. Bu sırada Mısır
kraliçesinden Şuppiluliuma'ya bir elçi geldi; elçinin elindeki
belgede şöyle yazıyordu: Benim kocam öldü. Oğlum ise yok.
Senin çok oğlun olduğu söyleniyor. Sen oğullarından birini
bana verecek olursan, o benim kocam olur. Ben asla
kölelerimden birini seçip, kendime koca yapmam. Şuppiluli
uma bu haberi dinleyince büyü.kleri toplantıya çağırdı ve
onlara dedi ki: 'Böyle bir şey yaşamım boyunca başıma
gelmedi'. Sonra Hattuşaziti'yi şu emri vererek Mısır'a yolladı
'Git ve bana doğru haberi getiri Onlar belki beni aldabyorlar,
belki efendilerinin bir oğlu vardır. Sen işin doğrusunu bana
bildir! Bu habercinin
Mısır'a gönderilmesinden
sonra
Kargamış kuşatması Hititlerce başarı ile tamamlanıp, kent
fethedildi.
Kuşatma 7 gün sürmüş ve 8. gün kent
Şuppiluliuma'nın eline geçmişti. 2. Murşili babasının bu
başarısından şöyle söz etmektedir: Babam tannlardan
korktuğundan, yııkarı kentte tapınaklara kimseyi sokmadı,
kendisi de tek bir tapınağa yanaşmadı, hatta onlara saygı
gösterdi. Fakat aşağı kentteki halkın gilmilş, albn ve tunç
eşyalannı alıp, Hattuşa'ya taşıdı. Saraya getirdiği tutsakla
rın sayısı 3.330 idi. Hititler'in ülkelerine götürdüklerinin
sayısı ise belli değildi. Sonra oğlu Şarrikuşuh'a Kargamış
kenti ve ülkesinin yöneticiliğini verdi; onu kral yapb.
Şuppiluliuma'nın Ön Asya içindeki siyaseti bu bölümlerle
gayet
açık bir biçimqe ortaya konmaktadır. Yapılan
antlaşmalar, olmadığı zaman güce başvurulması, kazanılan
toprakları merkezi otoriteye kesinlikle bağlı oğulların·
yönetimine terk etmek, bu Hitit kralırun gerçekten iyi bir
devlet adamı ve iyi bir asker olduğunu göstermektedir.
Kargamış kralı olan oğlunun adı başka kaynaklarda Piyaşili
olarak geçmektedir. Şarrikuşuh bir Hurri adı olduğuna göre,
belki de çoğunluğu Hurri kökenli olması gereken Kargamış
kenti halkına hoş görünmek için bu ikinci ad prense takılmış
olabilir; tanrılara karşı saygılı davranmak da, yine aynı
taktik amaca yönelik olsa gerektir. Aynı işlem Halep için de
uygulanmış, Şuppiluliuma oraya da oğullarından rahip
unvanı ile bilinen Telipinu'yu göndermiştir. Kargamış'ın Hitit
egemenliğine girmesinden sonra, Mısır'a doğru haber
getirmesi
için gönderilen elçi sonunda geri dönmüştü.
Yanında Mısır elçisi Hani de vardı. Bu elçinin Mısır
kraliçesinden getirdiği haberde şöyle deniyordu: Sen neden
'beni aldatıyorlar' diyorsun? Benim oğlum olsa idi, benim ve
ülkemin bu utanc~ yabancı bir ülkeye yazar mıydım? Ben
başka ülkeye değil,yalnız sana yazdım. Senin için oğlu çok
diyorlar. Birini bana veri O, bana koca, Mısır'a,kral olsun!
Şuppilu~~ma'nın t::11sır:1~ ilişkileri, yukarda adı geçen iki
g?neralinın Amka ~~sını yağma etmesine değin iyi gitmişti.
Fırav:un. 4. Amenofıs ın
taht~
geçişini kutlamak
için
Şuppiluliuma ona armağanlar gondermişti. Fakat Amka'da
Hititler'in
görünmesiyle,
Suriye
topraklarındaki küçük
k:all~J<lar, ~ısır vr:ı Hitit güçleri arasında kalmış ve iki yanlı
bır sıyaset ızlemeğe çalışmışlardı. Şuppiluliuma bunları da
kendi emri altına almayı başarmış ve yanına çekmeyi bilmişti
Şuppiluliuma'nın nüfuz alanı artık Mısır sınırına kad~
dayanmıştı. Anlaşıldığına göre, Mısır ile doğrudan bir
çatışmaya girmeye de istekli değildi. Mısır kraliçesinden
~lumlu yanıt ?~tine~, oğullarından Zannanza'yı Mısır'a
fıravun olmak ıçın gondermeye karar verdi. 2. Murşili'nin
anlatımı ile artık Hatti ve Mısır sürekli dost kalacaklar'dı.
Ama bu istek gerçekleşemedi. Şuppiluliuma'nın kraliçenin
ilk mektubu üzerine harekete geçmeyip beklem;si, Mısır'da
tahta geçme tutkusuna sahip kişilere zaman kazandırmıştı.
Onlar da kendi p~anlarını uygulamak için hazırlanmışlardı.
Sarayhlardan
hırı, tahtı çoktan
ele geçirmişti. Zannanza
Mısır'a-varmadan yolda öldürüldü. Mısır kronolojisine gör;
yak. İÖ 1350'lerde oluşan bu olay, Şuppiluliuma tarafından
haber alınınca, kral Zannaza için ağıtlar yakh; tanrılara
şöyle dedi: 'ey tanrılar!' Ben bir kötülük yapmadım, ama
Mısır halh bana bunu yapb. Şimdi de sınırlanma saldırdılar.
Hititler'in reaksiyonu doğal olarak sert oldu. Şuppiluliuma
sefere çıktı ve Mısır yaya ve arabalı askerlerini yendi.
Yakaladığı tutsalclan üllcesine getirdi. Bu galibiyetin, Mısır
topraklarında olmadığı, yenilen Mısır güçlerinin Mısır
ordusunun tümünü oluşturmadığı sanılmaktadır. Fakat ne
olursa olsun bu çatışma, daha ilerde Kadeş Antlaşması ile
bitecek olan Mısır-Hitit savaşına yol açan bir olaydı.
Mitanni ile ilk sürtüşmesi başarısızlıkla sonuçlanan Şuppilu
liuma düşmanı olan bu ülkenin içişlerini her zaman dikkatle
izlemiş ve patlak veren bazı iç çekişmeleri kendi lehine
kullanmak istemişti.Fakat Mitanni kolayca çözümlenebilecek
bir sorun değildi. Şuppiluliuma'nın geri çekilirken bıraktığı
ganimetleri Mısır'a armağan gönderen 3. ve 4. Amenofis'e
yazdığı mektuplarda kızına selam söylemesinden, kızlarından
birini Mısır sarayına gelin gönderdiği anlaşılan Tuşratta'nın
ön Asya içindeki ilişkileri sağlam temellere dayanmaktaydı.
Bu kralın tahta geçişi sırasında çıkan kargaşalıklarda
Şuppiluliuma, kendi tarafına çekmeyi başardığı Artatama
adlı birini başa geçirmeye çalışmıştı. Olasılıkla Mısır
güçlerine karşı elde ettiği başarılardan sonra Hatti kralı,
Mitanni üzerine ikinci bir ı,efer düzenlenmiş, Waşşukanni'yi
yağmalamıştı. Bu yenilgi üzerine Mitanni ülkesinde bazı
soylular Tuşratta'ya karşı ayaklanmışlar ve onu öldürmüşler
di. Ülke, güçlenmeye başlayan Asur ve Yukarı Dicle
Bölgesi'nde olduğu düşünülen Alşe arasında paylaşılmıştı. Bu
savaşımlar arasında Mitanni tahtına geçmek isteyen
Mattiwaza. Hitit ülkesine kaçarak, Şuppiluliuma'ya sığındı.
Hatti kralı ona kızım verdi ve bir antlaşma yaptı.Adı geçen
H1T1TI.ER
Şunoşuro ile Kizzuwotno orasındaki antlaşmanın metni. Ba. 10408. Eskı
Şark Eserleri Müzesi -lstanbul.
antlaşl}lada Şuppiluliuma şöyle diyordu: Kral Tuşratta'nın
oğlu Mattiwaza'yı elinden tuttum; onu babasının tahbna
oturtacağım. Büyüle bir ülke olan Mitanni, mahva uğramasın
diye, kızının batırma büyüle Hatti kralı, bu üllceyi yeniden
canlandırdı. Tuşratta'nın oğlu Mattiwaza'yı elinden tuttum
ve kızımı ona eş olarak verdim. Mattiwaza kralı olduğuna
göre, Hatti üllcesinin kralının kızı da Mitanni üllcesinde
kraliçedir. Sen, ey Mattiwaza, kızımın üzerine başka ka~
alına! Ona, başka bir kadın eşdeğer duruma gelınesin; kızımı
ikinci kadın derecesine indirme. Mattiwaza, gelecekte benim
oğullarımın gerçek kardeşi ve eşitidir. Mattiwaza'nın
çocukları da benim çocuk ve torunlanmın eşiti olacakbr.
Hatti ve Mitanni üllcesinin halkı gelecekte birbirlerine kötülük
etmeyeceklerdir ... Hatti üllcesi kralı savaşa giderse Mitanni
kralı da onunla gidecektir. Mitanni'nin düşmanı olan,·
Hatti'nin de düşmanı olacakbr. Hatti'nin dostu olan,
Mitanni'nin de dostu olacakbr. Bundan önceki bölümde de
değindiğimiz gibi, Hitit desteği ile ayakta duran Mitanni,
özellikle Kargamış kralı olan Hitit prensi Şarrikuşuh (diğer
adı Piyaşili)'un çabalarına karşın, Şuppiluliuma'nın ülkede
çıkan ve olasılıkla Suriye seferlerinde alınan tutsaklardan
kaynaklanan bir veba salgını sonucu ölmesi ile, Asur baskısı
altında çökmüştür.
Şuppiluliuma'mn dış siyasetinde önemli bir rol oynayan
sülaleler arası evlilikler, yalnız Hitit sarayından başka
ülkelere prenses gönderilmesi ile kalmamış, Şuppiluliuma da
başka sülalelerden kadınlar almıştı. Belgelerde bu kralın
eşlerinden biri olarak, Babilli bir prensese rastlıyoruz.
S~riye'deki krallıklardan biri olan Ugarit'te (bugün Suriye'
nın Akdeniz kıyısındaki Ras Şamra), kral 2: Niqmadu ile
yapılan diplomatik yazışmalardan biri üzerindeki mühürde,
kocasının adı yanında, Tawananna unvam ile bulunan bu
dedim ki: 'Efendim Arinna'nın Gtlneş Tannçasıl Bana kUçUJc
diyen ve beni saymayan yöredeki düşman Ulleleri sUreldi
senin topraklanın ~a ~aya
uğraşırlar. Bana, aşağı gel ve
benimle bu Ullelen yeni Arinna 'nın Gtlneş Tannçası benim
sözlerimi işitip, bana geldi ve ben babamın tahbna geçer
ge~~ez, 10 yıl için~~ ~öredeki düşman Ulleleri yendik. Bu
bölumden 2. Murşili nın, daha babası ölmeden zorluklarla
karşılaştığı, kardeşinin de hayatta fazla kalmayış_ı yüzünden,
düşmanların Hatti topraklarına göz diktikleri anlaşılmakta
dır. Ayrıntılı yıllıklarda bulunan şu parça da ilginçtir:
onlar (düşmanlar), aşağı Ullenin valisi Hannuti'nin
öldüğünü öğrenince bana şu sözleri yazdılar: 'Sen daha
çocuksun ve (bir şeyden) anlamazsın. Senin Ullen yıkılmaya
(mahkum). Piyadelerin ve arabalı askerl~rin azalmış. Benim
piyadelerim ve arabalı askerlerim seninkilerden çok.
Babanın askeri, arabası çoktu. Sen çocuksun onunla nasıl bir
olabilirsin?' Beni böyle aşağıladılar ve uyruğumdan (olanları)
geriye vermediler. 2. Murşili'nin ilk yıllarında Kaşkalar ile
uğraşmak zorunda kaldığı, bu arada Kuzey Suriye'de de bazı
düşmanca hareketler olduğu anlaşılmaktadır. Kargamış kralı
olan amcası Şarrikuşuh, Hitit güçlerinin en büyük desteğiydi.
Bu bölge üzerinde Asur etkileri artınca, Kargamış kralı
Asurlular
ile savaşılması emrini vermiş, fakat Hititler'in
burada kendilerine karşı hazırlıklarını duyan Asur komutan
ları savaşmaktan çekinmişlerdi. Firavun Haremheb dönemin
de, Mısırlılar'ın da Suriye'ye akınlar yaptıkları ve Halep'in
güneyindeki Nuhaşşe'nin Hatti ülkesinden koptuğu sırada,
yine
Şarrikuşuh'un yardımlarıyla Mısır askerleri geri
çekilmeye zorlanmıştı. Fakat Kargamıs kralı. Kummanni
kentinin, tanrıçası Hepat'ın bfr bayramını kutlamak için Hatti
kralı ile Kizzuwatna'da bulustu~u sırada nastalanıp ölünce,
bu bölgedelo denge, Hitit ülkesi aleyhine bozulmuştu. Bunun
üzerine Nuhaşşe yeniden isyan etmişse de, 2. Murşili onları
ekonomik açıdan çökertecek bir önleme başvurarak, yola
getirmeyi başarınıştı:Onu piyadeler ve arabalı askerlerle
Nuhaşşe'ye gönderdim. Ve ona şöyle talimat verdim:
'Nuhaşşeliler düşman olduklarından, git, onların ekinlerini
yak ve onları zarara sok!' O, gidip, Nuhaşşe'nin ekinlerini
yaktı. Onları zarara soktu. Nuhaşşe kralları, babama ve
bana ettikleri andı bozmuş olduklarından, ant tanrıları
tanrısal güçlerini gösterdiler... Kinza ( = Kadeş) kralı
Aitalcama'nın en büyüle oğlu, (yandaşı olan Nuhaşşe'nin)
nasıl zarara uğradığını ve ekinlerinin azaldığını görünce,
babası Aitakama 'yı öldürdü ... Kinza ( = Kadeş) ülkesi tekrar
benim yanıma geçti. Fakat ben, onları uyruk olarak kabul
etmedim. içtikleri andı bozdukları için, onlara şöyle söyle
dim: 'Ant tanrıları öçlerini alsınlar. Oğlu babasını öldürsün,
kardeş kardeşini öldürsün ve o kendi etini kendi canını
bitirsin'. O (lcomutanlardan biri) Kinza 'ya gitti ve Kinza 'yı
aldı. 2. Murşili'nin acımasızca elde ettiği bu başa:ıdan sonra'.
Kargarnış'ı da yeniden düzene soktuğunu_ v~ _ol~1: ağa~eyı
Şarrikuşuh yerine, onun oğlunu tahta_ ~eçırdığını ~ğrenıyo
ruz. Eskiden Halpa (Halep) kr~lı olan, ~ığer a~ab~yı Telıpınu
yerine de yine onun oğlu Talmışarruma yı geçırdi ve on~a
bir
antlaşma yaparak, ıcendine bağladı. Kuzey . Surıye
krallıklarından Amurru'nun
kralı
Duppi-Teşup ıle de,
Şuppiluliuma'nın aynı ülkenin kralı Azif'u ile imzal~~~ğı .?ibi,
bir antlaşma yaptı. Bu belgenin ge~ıye bakış ~olumun~e
özetle
şöyle yazılmıştır: Ey Duppı-Teşup, Aziru senın
büytlkbabandı. O babama başkaldırdıysa da, babam on~ yola
getirmişti. Sonra ise, Nuhaşşe ve Kinza kralları ona ısyan
ettiklerinde Aziru onlara katılmamıştı. Babam düşmanlarıy
la savaşırk~n. senin büytikbaban A~u da ,ol!unla gitti. O,
babamı hep korumuş, hiç öfkelendirmemışti. Babam da
Azinı'yu ve ülkesini korumuştu, Babamın, büytikbabandan
istemiş olduğu 300 şekel ( = bir ağırlılc birimi) temizlenmiş,
birinci kalite altını, her yıl büytikbaban ödemiş, hiç karşı
gelmemiş, onu kızdırmamıştı...
. .
Ugarit arşivlerinde bulunan yazılı belgelerde de, 2. Murşili
döneminde bu bölgenin de Hitit nüfuz al~nı içind~ kaldığl;fil
belli eden anlatımlar görülmektedir. Ugarıt kralı Nıqmepa ıle
yapılan bir antlaşmaya göre Hitit kralı, Ugarit ile sınırı olan
bir ülkeyle savaş halinde bulunursa, Niqmepa'nın esas
görevi, onun yardımına koşmalc olacaktı. Aynı antlaşma
metninde, Şuppiluliuma tarafından belil\l.enen eski sınırlar da
onaylanıyordu. Ancak, bazı ufak sınır düzeltmeleri ile,
Kargamış kralının egemenlik alanı genişletilmiş ve Ugarit o
güne değin işlettiği tuz yataklarından yoksun kalmıştı. 2.
Murşili'nin desteği ile tahta geçtiği anlaşılan Niqmepa, buna
karşı koyamıyorsa da, ödediği haracın orantılı olarak
azaltılmasını istemiş ve bU-istem, Hitit kralı tarafından da
olumlu karşılanmıştı.
Anadolu içindeki duruma gelince, bu alanda Hititler'in en
büyük sorununun Kaşkalar olduğunu ve 2. Murşili'nin de ilk
yıllarda bunlarla
uğraşmak zorunda kaldığını ~arı~a
belirtmiştik. Ancalc bu dönemde, Kaşkaların yone~
biçiminde büyiik bir değişiklik olmuş ve o . za~a1;1a ?~~
bağımsız boylar halinde yaşayan Kaşkalar, şımdi b~. kiş~
yönetiminde toplanmışlardı. Bu olayı 2. Murşili şoyle
aktarmaktadır: Pihhuniya Kaşka tarzında hüldlm sürmüyor
du. Kaşka ülkesinde tek bir kişinin hüldlmdarlığı olağan
değildi· Pihhuniya birdenbire lcral gibi yönetmeye başladı. O
zaman' ben majeste ona karşı çılcıp, bir elçi yollayıp şöyle
yazclım'. 'sürllp Kaşka'ya götUrdllğün ve benim uyruğumdan
olanları bana geri gönder'. Pihhuniya ise bana şöyle yanıt
verdi: 'Sana hiçbir şeyi geri vermiyeceğim. Ve sen eğer bana
karşı sefere çıkarsan, savaşı hiçbir zaman kendi toprakla
rımda kabul etmiyeceğim. Seninle senin ülkende savaşa
gireceğim'. Kaska kralının bu meydan okumasına karşı, 2.
Murşili'nin karsısında tutunamadığı ve yenilerek. ülkesinin
bir kesiminin yakılıp yıkıld,ığı, PihhliİliJa'nın da tutsak edilip
Hattuşa'ya götürüldüğü, yine 2. Murşili tarafından anlatıl
maktadır.
Anadolu'nun doğusundaki Azzi-Hayaşa Bölgesi de Hititler ile
sürekli sürtüşme halinde kalmış bir yerdir ve 2. Murşili
döneminde de savaşımın sürdüRii anlaşılmalctadır. Krallığı
nın 10. yılında 2.Murşili bu ülkeyi barışa zorlamayı başarmıştı
Kendi anlatımı şöyledir: Azzi ülkesinin insanları, tahkim
edilmiş kentleri savaşta fethettiğinıi görünce, kendileri de dile
yamaçlarda, yüksek dağlarda ve tahkim edilmiş .kentlerde
tutunabilen Azzi halkı korktular. O zaman, Ullenin en
yaşlıları bana gelip, ayaklanma kapandılar ve dediler lci:
'Efendimiz I Bizi mahvetme! Bizi uyruğun olarak kabul et. Biz
de şimdiden sonra, sürekli olarak askerlerimizi ve arabalı
savaşçılarımızı efendimizin enırine verelim. Bizde bulunan
Hatti uyrulclu kişileri de geriye verelim. O zaman ben
majeste, onları mahvetmedim; onları uyrukluğa aldım. Yıl
kısaldığı için (yani kış yaklaştığı için), Azzi Ullesini düzene
sokmadım, fakat Azzi insanlarına
ant içirdim. Sonra
Hattuşa'ya döndüm ve kışı Hattuşa'da geçirdim ... İlkbahar
da, Azzi'yi düzen·e sokmağa gidecektim. Ama, Azzi halkı
majeste'nin geldiğini duyunca, bana (birini) gönderip şu
haberi ve~<ll!er: 'Sen, efendimiz, bizi bir kez mahvettiğin için,
0
ey efendimiz, tekrar gelme. Bizi uyrukluğa al' ... Bana
uyruğumdan 100 kişiyi geriye verdiler Ben de Azzi'ye
p!IDedim ve onları uyrukluğa kabul ettim.
Bu yıl (yani 11, yıl
ıçın_de)_ başka sefere çıkmadım ve Ankuwa'ya gidip orada kışı
s.eçırdim.
~!kani~ batı ve. güneybatısındaki Mira, Kuwaliya, gibi
ulkelerın kr~_lları ıle de kimi zaman antlaşmalar yoluyla, kimi
zaman da guç kullanılarak bir denge sağlanmaya çalışılmış
o~d~ğu anloşı.~aktadır. Bazen Arzawa ülkeleri 'bir yıldırım
gıbı g~len Hıtıt ordusu tarafından ezilmiş, bazen ise Sen,
M!şhuilm~a.' kaçıp babama sığınm.ışbn . Babam seni kabul
edip, kendisıne damat yapmış, kızı, kız kardeşim Muwatti' yi
sana eş ol~rak_ "\'ermişti. Fakat, sonradan seninle ilgilene
!°f:mlş,. senın ~üşmanlannı yenememişti. Oysa ben seninle
ilgilendim, senın düşmanlannı yendim. Aynca kentler kurup,
onları ~ahlcim edip, askerle donatbm. Ve ben seni Mira
lllkesinin beyliğine getirdim sözleri ile ülkenin babsında
yandaşlar aranmıştı.
2. Murşili döneminde çok ilginç bir saray entrikasına şahit
olmaktayız. Şuppiluliuma'nın ilk karısı Henti'den başka bir de
Babi~ bir. eşi olduğuna yukarıda değinmiştik. Sonradan
M_~iı:_ıgal diye 'bir Hurri adı da ta.kılan bu kraliçe, ele geçen
muhurlere ızöre Tawananna ünvanına da sahipti. Gerek

Arnuwanda'nın kısa egemenlik döneminde, gerek ondan
sonra başa geçen 2. Murşili'nin krallık zamanının başlarında
da, Malnigal, Tawananna unvanını ve bunun kendisine
verdiği hak ve yetkilerinden yararlanmayı sürdürmüştü. 2.
Murşili- bu durumu şöyle anlatıyor: Babam tanrı. olduğunda,
kardeşim Arnuwanda ve ben Tawananna 'ya hiç kötülillc
etmedll:, onu görevinden indirmedik. O, babamın zamanında
sarayı ve Hatti nllcesini nasıl yönettiyse, kardeşimin
döneminde de öyle yönetti. Kardeşim de tanrı olunca, ben de
ona kötülillc etmedim, Tawananna'yı hiçbir zaman indirme
dim ... Siz tanrılar, onun babamın sarayını bir 'türbe'ye
çevirdiğini görmüyor musunuz? Babil'den eşya (?) getirtti,
başka eşyaları ise Hattuşa 'da bütün hallca da$}tb; geriye
hiçbir şey kalmadı. 2. Murşili bunlara karşın, Tawananna'ya
iyi davranmıştı. Fakat Tawananna, gece gündüz tanrıların
önünde durup 2. Murşili'nin karısını lanetlemeye başlayıp
da, bu beddualar sonucu gelini ölünce, iş ciddileşmişti.
Bunun üzerine sarayda
Malnigal'den
bir
mahkeme düzenlendi ve
Tawanannalık unvanı ve yetkileri alınıp,
saraydan kovuldu ve kendisine bir ev ile yaşamını sağlayacak
yeterli maddi olanaklar verildi. Bütün toplumlarda var olan
kaynana-gelin çekişmelerine Hitit döneminden bir örnek olan
bu olayın nedeni , eldeki belgelerin yetersizliğ! yüzünden
kesinlikle anlaşılamamRktAriır. Ancak ölen gelinin adının
Gaşşulawiya olduğu sanılmaktadır,
12. 3. HAITUŞİLİ VE PUDUHEPA
2.
Murşili'nin uzun yıllar süren egemenliğinin nasıl
noktalandığı (İÖ 1310) halckında bilgimiz yoktur. OndAn sonra
Hitit Devleti'nin başına geçen ilci kral, Muwatalli (İÖ 1310
1282) ve 3. Murşili (prenslik adı Urhi-Teşup, İÔ 1282 -1275)ile
ilgili en ayrıntılı bilgileri sağlayan kaynak, bu ikisi zamanında
42
da çok önemli askeri ve idari görevlerde bulunmuş ve
büyük başarılar kazanmış bir prensken, yeğeni 3. Murşili'yi
bertaraf ederek tahtı eline geçiren 3. Hattuşili'nin (yaklaşık
İÖ 1275-1250) kaleme aldığı ve otobiyografi niteliğindeki
metnidir. 3. Hattuşili, Hitit tarihi içinde eşi Pudulıepa ile
birlikte, tanıdığımız en kişilik sahibi hükümdardır. Gerek
askerlikteki yeteneği, gerekse iç ve dış siyasetteki etkinliği
ile, Ön Asya'da bir döneme kendi damgasını vurmuş olan bu
kralın otobiyografisindeki ilk bölüm şöyledir: Büyillc Kral,
Hatti ülkesi kralı Murşili'nin oğlu, Büyillc Kral Hatti üllcesi
kralı Şuppiluliuma 'nın torunu , Kuşşar kralı• Hattuşili'nin
s~yundan,. B.üyillc Kral, ~atti üllcesi kralı Tabarna Hattuşili'
nın sözlerıdir: Tanrıça Iştar'm kudretinden söz edeceğim;
bunu herkes duymalıdır. Ve gelecekte tanrılar içinde İştar ...
özellikle kutsanmalıdır. Babam Murşili'nin 4 çocuğu oldu:
Halpaşulupi, Muwatalli, Hattuşili ve (bir de) kız çocuk. Bu
saydıklarımın içinde ben en küçükleriydi.m ... Efendim İş tar
kardeşim Muwatalli'yi, babam Murşili'ye rüyasında gönder
di: 'yıllar Hattuşili için kısadır (yani ömrü •ızun değildir)· o
sağlıklı değildir. Onu bana ver; o , benim rahibim olsun.' O
zam.an sağlıklı olu~•· Ve.babam beni, küçillc çocı,ğunu, aldı ve
be°! tanı:ıçanm hizmetine verdi ... Ve İştar, benim efendim,
benım elimden tuttu, bana hillcmetti. Babam Murşili tanrı
olduğunda, kardeşim Muwatalli babasının tahbna oturdu.
Kardeşimin yanında ben de ordu komutanı oldum. Kardeşim
beni saray baş muhafızı mevkiine çıkardı ve Yukan Ülke'yi
(İç Anadolu'nun kuzey kesimleri) benim yönetimime verdi. Ve
ben, Yukarı Ülke'yi egemenliği.m albna aldım ... Efendim İştar
beni e.sirgediği ve kardeşim Muwatalli de beni iyi tuttuğu için,
efendim İştar'm bana olan koruyuculuğunu ve kardeşimin
bana iyi davrandığını görenler, beni kıskandılar. (Benden
önceki vali ve diğerleri ... benim kötülüğümü istediler. Ve
bana karşı iftira edilmeye başlandı. Ve kardeşim Muwatalli
benim için soruşturma açb. Fakat efendim Tanrıça İştar,
Die Kunsr
olan ilişkileri _hakkında elimizde bazı belgeler varsa da
bunların hangı krallara tarihlenmesi gerektiği noktasında
bana rüyada göründü ve bana rüyada dedi ki: 'seni bir
tannya emanet edeceğim. Korkma 1' . Ve ben (bu) tanrının
yardımıyla temize çıktını ... Efendim Tanrıça İştar beni hiçbir
zaman ihmal etmedi; beni hiç düşmanlarıma terketmedi. Beni
mahkemede karşıtlanma, beni hskananlara karşı yalnı:ı:
bırakmadı. Düşmanlardan olsun, mahkemedeki karşıtlanın
dan olsun, lcral sarayından olsun, bana karşı edilen sözlere
karşı, İştar, beni savundu, her .fırsatta beni ~ardı.
Düşmanlanmı, beni çekemiyenieri be~
elime teslim etti,
ben onların (işini) tamamladım. Kardeşım, sorunun (aslını)
anlayınca, bana hiçbir kötUIUlc yapmadı. Ve beni tekrar
(korumasına) aldı, Hatti'nin ordusunu v~ arabalı savaşçıları
nı bana teslim etti... butUn Hatti Ulkesındeki komutayı ben
üstlendim. Ve beni efendim İştar'ın onurlandırması ile, hangi
düşman Ulkesine doğru döndüysem, düşman bana karşı
gelmedi. Düşman Ulkelere karşı_ .~e-p b_e~. ~alip ~!•~ ! ·
Muwatalli'nin
kardeşi 3. Hattuşılı nın kişıliğınde buyük hır
yardımcı ve ~sker bulduğuna kuşku yokt~. ı:ıattuşili,
şimdiye değin dizginlenemeyen Kaşkalar ı s~rekli olarak
yenmiş ve kuzey bölgelerinin tek egemenı durumtL?a
gelmiştir. O kadar ki, 3. Hattuşili, b:1gü?kü Amasya ıle
eşitlenen Hakmiş kentinde özerkliğe sahıp hır kral olmuştur.
Bu dönemde Kaşkalar üzerindeki baskısını artırarak, çok
eskiden Hantili zamanından beri Hatti toprakları dışında
kalmış 'olan kutsal kent Nerik'i te~ar _ele geç~rme~
başarmıştır. 3. Hattuşili'nin böylece ulkenın kuzeyındeki
düşmanı frenlemesi ve Kaşka tehlikesini ortadan kaldırması
sayesindedir ki kral Muwatalli ülkenin batı ve güneybatısına
karşı başarılı ;eferler düzenleyebilmiş ve özellikle Mısır'a
karşı sert bir tutum takınabilmiştir. Anadolu'nun batısıyla
ha.la tartışmalar sürmektedir. Ancak, Muwatalli'nin batıda
birtakım kendine bağlı yerel krallıklar kurarak bu kesimi
güvence altına almaya çalıştığı belli olmaktadır. •
Hatti
ülkesinin
batısında ve güneybatısında yerleşmiş
toplumların kralları ile yapılan antlaşmalarda geçen bazı yer
ve kişi adları da çeşitli yorum ve tartışmaların ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, hangi Hitit kralı
zamanında yazıldığı tartışmalı olan belgelerden biri üzerinde
şunlar okunmaktadır: Ahhiyalı Attarşiya seni Madduwat
ta •~ Ulkeoden kovdu .. Sen, majestenin babasına kaçbn ...
maiye~,,
Sem, Madduwatta'yı, majestenin babası karın çocukların
askerlerin ve arabalı sava~çılarutla birlikte,
Attarşıya ?1° kılıcından kurtardı. Yoksa sizi açlıktan
köpekle~ l'.IY~cekti. B~adaki Ahhiya ya da başka metinlerde
geçen ?ıç~yle. Ahhiya~a ile Yunan belgelerinden bilinen
Akaların ülkesı; Attarşıya ile, yine Yunan efsanesindeki
Atreus,. yukarıda verdiğimiz belgenin sonlarına doğru çok
kırık b!r yerde o~abilen
Mukşu adıyla, yine Yunan
e~sanesıne göre Troıa savaşlarından sonra Anadolu'nun
guney kıyı_larında ':'e Çukurova'da kent kurduğu söylenen
Mopsos eşıtle°!11ek ıstenmiştir. Aynı biçimde başka metinler
de_ rastlanan ~ır yer adı Apaşa ile Efesos, Milawanda adıyla
M~etos ve Milyas aynı tutulmak istenmiştir. Muwatalli'nin
Wıluşe.lı Alakşandu ile yaptığı antlaşma da aynı tartışmala
rı~ açılm!lsını gerektirmiştir. Alakşandu ile Alaksandros,
Wıluşa ıle ise İllion (Troia dolayları) eşitlenmiştir.
Anadolu'nun batı kesiminin kimi zaman Hitit egemenliğine
girdiği.kimi zaman bağımsız kaldığı.bazı dönemlerde devasal
olarak
Hattuşa'ya bağlandığı gerek yazılı belgelerden,
gerekse Karabel'deki
(İzmir'in doğusu) ve Niobe-Sipylos
(İzmir'in doğusu)'daki Hitit hiyeroglif yazıtları ile mühür ve
heykelcikler gibi bazı küçük eserlerden anlaşılmaktadır.
Diğer yandan Troia. Efesos. Miletos, Kolofan ve Müsgebi gibi
Batı Anadolu'nun arkeolojik merkezlerinde de Aka varlığına
işaret edecek maddi belgeler ele geçirilmiştir. Bu nedenle
yukarıda sözünü dtliğimiz eşitle_ı:ne!_eri, bera~erlerinde
getirdikleri bazı sorunlar da olsa, tumuyle geçersız saymak
yanlış olacaktır.
Muwatalli, batı sorununu çözüme kavuşturduktan sonra,
kardeşinin de kuzeyde güçlü bir durumda kendisine yardımcı
olması sayesinde, bir müddet Hatti'de kalıp bazı di~sel işleri
tamamlamıştı. Ülkenin güneydoğu ~ınırları: Mısır__f ıravun!~
rının toprak istekleri yüzünden tehlıkedeydı. Bu yuzden Hıtıt
kralı, seferlerini
Hatıuşili
nakledilmesinden
olarak
'
'
'
yönelteceği güneydoğu bölgelerine daha
yakın bir askeri üs kurmak amacı ile başkentini, Hntıuşa'dan,
yeri kesinlikle henüz saptanan:ıayan Datı.aşa ya taşıdı., 1.
zamanında başkentın Kuşşar dan Hatıuşa ya
sonra.
burası
hiç
kesintisiz yönelim merkezi ol_~rak kalmıştı. Şimdiy~ değin
Kuzey Suriye üzerine sefer duzenleyen pek çok Hıtıt kralı.
başkenti. yapacakları askeri operasyon ala_nlarına yakla.~tı:
maya gereksinme duymadık!a:ı halde, belkıd~ MuwatAll'._nın
bu işe girişmesine, kardeşının Yukarı Ülke de f~zla !~uf~z
sahibi olmasından korkması da rol oynamış olabılccegı goz
önünde tutulmalıdır. Muwatalli'nin Aşağı Ülke'ye çekilmesi,
bu bakımdan, İmparatorluğun ikiye ayrıldığına bir işaret
da
sayılabilir. Diğer yandan kralın Hatt~ışa'dan
ayrılınca, bu bölgenin yönetiı:ni~i Ya~Tl_la~ların Başı Mıllanna
muwa 'ya terk etmesi de çok ılgı çekıcı bır olaydır. Adı geçen
yazman daha sonraki dönemlerde pek çok belgede yazar
olarak adı bulunan Walwazili'nin. de babasıd11, ve bu.
yazmanların ne clenli önemli görevlerde bulunabileceklerini
kanıtlamaktadır.
2. Ramses'in Mısır tahtına oturması ile (İÖ 1290). Suriye
siyasetinde Hititler'in aleyhine değişiklikler oldu. Adı geçen
firavun, herhalde Hititler'e karşı girişeceği büyük bir savaşa
hazırlık olmak üzere daha egemenliğinin 4. yılın_da Suriye
üzerine yürümüş ve elde ettiği başarılar sonucunda, önceki
bölümde adı geçen küçük ülkelerden Amurru 'nun kralı
Beiıteşina, Hititler ile yaptığı ittifakı bozarak.
Mısır'ın
yanında yer almak zorunda kalmıştı. Firavunun 5. egemenlik
yılında ise, Hitit-Mısır ilişkileri çok gergin bir durum
gösteriyordu.
Savaş kaçınılmaz olmuştu (İÖ 1285). 2.
Ramses'in komutasındaki Mısır ordusu Kadeş'e yaklaştı.
Savaşın hazırlık evresi için Hitit belgeleri
fazla
bilgi
vermemektedir. Sadece 3. Hattuşili otobiyografisinde savaş
tan şöyle söz etmektedir: Kardeşim Mısır'a sefere çı.ktığında,
benim yeniden iskan ettiğim (Hattuşili, olasılıkla Kaşla
Halli
, Devleti'nin
tehlikesi yüzünden terk edilmiş olan bölgelere yeniden
yerleşmeler yaphğını söyler) bölgelerden aldığım askerleri ve
a~abalı savaşçıları Mısır ülkesine, kardeşimin seferine
götilrdüm ... Komuta bendeydi. 2. Ramses'in zafer kitabında
i~e,_ ~tit
ordusu içinde Kaşka, Maşa, Arzawa. Kizzuwatna
gıb~ ~ol_geler_in askerlerinin bulunduğu yazılıc•~. Yine savaş1;11
gelı~ımıne donecek olursak, anlaşıldığına göre 2. Ramses, ?1:1"
l~ktı_k. ha tası yapmış ve ordusunu oluşturan dört birli~.
bırbırınden çok uzak mesafede Kadeş üzerine sürmüştü.
Ancak tutsak alınan bazı Hitit gözcülerinin anlatımından
durumun farkına varıldı: Muwatalli Mısırlılar'ın umdukları
gibi. Halep yakınında değil, hem'en Kadeş'in gerisind~
beklıyordu. Mısır orduları bu duruma göre savaş düze1!1
almaya başlayamadan, Hitit savaş arabaları MısırWar 1
yandan vurdular. Mısır kaynaklarına göre, Hitit ordusunda
3500 araba ve 17000 yaya asker bulunuyordu. Bundan sonra
ne olduğunu kesinlikle bilemiyoruz. 2. Ramses, zafer
kazandığından söz etmekteyse de, bu gerçeğe pek uygun
görünmemektedir. Çjinkü, Hitit kuvvetlerinin. ~am'a kadar
ülkeyi yakıp yıktıkları ve Amurru'nun tekrar Hıtıt ~asallığına
döndüğü bilinmektedir.
HİTİTLER
3. Hottuşili ve eşi kraliçe Puduhepo'yo ait
mühür baskıları.
kadınından olan oğlu Urhi-Teşup geçmişti. Telipinu fermanı
na göre, böyle ikinci dereceden
oğullar, ancak birinci
d~r~ceden (ya da yaşça en büyük; bu derecelendirme için bak.
Bolum VIII) erkek çocuk· yoksa, kral olabileceklerdi.
Hititler'e
ihanet
etm!ş sayıl~1:
Benteşina da krallıktan uzaklaştırılmış, yerme Şapılı
getirilmiştir.
. .
,
3. Hattuşili, kardeşi Hitit kralı Muwatallı ye ~ısır_ a karş~
kazanılan bu savaşta yardım ettik~en s?nra _ul½esıne g_erı
dönerken, Lawazantiya (kesin yerı bellı d?ğıld_ır) kentıne
uğradığını ve orada Tanrıça Şauşga 'nı~ (_İş tar ın dığer adı) ra
duruma
göre,
Muwatalli'nin
böyle
bir
Bu
oğlu olmadığı
anlaşılmaktadır. 3. Hattuşili , Urhi-Teşup'un tahta geçişinde
kendisinin yardımcı olduğunu belirtmekte ise de, kendisinin
onu devirerek krallığı elde etmesinde, 3. Murşili adıyla tahta
çıkan Urhi-Teşup'un bir harem kadınından doğmuş olmasının
~o~~ olmalıdır. Hattuşili'nin ona karşı isyan edişine bu da bir
hibi olan Pentipşarri'nin kızı ve kendısı de ?Ynı tanrıç?1:ı1:
rahibesi
görevinçle
bulunan
Pu~~hepa
ıle
_e_vlendığını
yazmaktadır. Hattuşili, otobiyografısınde _bu_ evlı_lığe kutsal
bir hava vermeyi, bu e.vlili_ğin tanrıların bır ısteğ_ı ol~u~unu
söylemeyi de ihmal etmemektedir. Bu eş, kocası ıle bırlıkte,
Hitit tarihinin en etkin kraliçesi olacaktır.
.
Hattuşili'nin kardeşinin krallığı sır~sında, sonr~kı ?ış
siyasetini de etkileyecek bir başka ıcraatı da, ulkesıne
dönerken. Dattaşa'daki Muwatalli'ye uğrayıp, onun tahtın
dan indirdiği Amurru kralı Bonteşina 'yı. kurta_rması ve
beraberinde
Hakmiş kentine götürmesidir. Rangı .1:edenle
buna gerek duyduğunu bilemiyoruz. Ancak, Hakmış te ona
bir ev vermiş ve kendi deyimiyle hiç kötülük yapmamıştır.
Hattuşili'nin yokluğunu fırsat bilen Kaşk~!ar'ın ülke~in kuzey
kesimlerini.
Hakmiş'i de içine almak uzere yemden ele
geçirdiklerini . yine onun ağzından öğ_r~n_iyoruz. _Fakat o,
Kaşkalar'ı sürmüş ve bu kez kendısını Hakmış kralı.
Puduhepa'yı da kraliçe ilan etmiştir. Böylece, yukarıd~
değindiğimiz gibi. ülke onunla resmen Hitit kralı olan kardeşı
arasında adeta paylaşılmış olur.
.
Muwatalli'nin ölumünden sonra Hitit tahtına . bır harem
ozur oluşturmuştur. Otobiyografisinde bu açıkça bellidir;
Hattuşili kardeşine olan saygısından onun ölümünden sonra
bir şey yapmadığını belirtmektedir. '
3. Murşili adıyla tahta oturan Urhi-Teşup'un ilk işi, başkenti
tekrar Hattuşa'ya nakletmek olmuştu. Zaten yeni kralın iç
s~y~setinin temelini,_ merkezi otoritenin
Yukarı Ülke'yi
gıttikçe daha çok etkileyecek biçimde genişletilmesi oluştur
maktaydı. Babası Muwatalli'nin Aşağı Ülke'de bulunduğu
·sırada Hattuşa ve yöresinin yönetimi kendisine verilmiş olan
ve amcası Hattuşili ile iyi dost oldukları anlaşılan Baş
Yazman Mittannamuwa'nın Urhi-Teşup tarafından görevden
alınması da, yine kuvvetin tek elde toplanması yolunda
atılmış bir adımdı.
U_rhi~Teşup ( = 3. Murşili)'un dış siyaseti ile ilgili fazla bir şey
bilmıyoruz. Amcası, onu pek tecrübesiz ve yeteneksiz bir kral
gibi göstermek 'istemektedir. Fakat elimizde, Hattuşili'nin
oğlu kral 4. Tuthaliya zamanında yazılmış bir belge vardır ki,
b~~n y~rdımı ile, Urhi-Teşup ( = 3. Murşili)'un Asur kralı ile
bırbırlerıne karşılıklı mektup ve elçi gönderdikleri ve dost
oldukları ~nlaşılmaktaır. Ayrıca kız kardeşini Anadolu'nun
batı_:3ında_kı Şeha Irmağı ülkesinin beyine eş olarak verdiğini
de oğrenıyoruz.Hattuşili'niiı anlatımına göre Urhi-Teşup'un
amcasını en öfkelendiren hareketi, onun elinden en önemli 2
kenti almak istemesi olmuştur: Ve benim elimden Ha1cmiş ve
Nerik'i aldı. Artık dayanamadım ve ona isyan ettiın. Falcat
ona isyan ederken (din açısından) pis (bir şey) yapıp, ona
arabada
ya
da
evde saldırmadım. Ona (sadece) şöyle
düşmanca haber ilettiın: 'Bana karşı kavgayı başlattın. Ve
sen büyüle lcralsm, senin bana bıraktığın tele kalede, yalnız
ben lcralım. Haydi! Bizim halclcımızda Şamuha kenti İştar'ı ve
Nerik kenti Fırtına Tannsı karar versin.'
Ben Urhi-Teşup'a
böyle yazdığımda, eğer biri deseydi lci 'Sen onu önce lcrallılc
mevlciine çıkarttın da, şimdi neden ona isyan e_ttiğini
yazıyorsun?' (O zaman diyecek oydu lci) 'Benimle kavgaya
başlamasaydı! (O iyi davransaydı, tannlar) bir küçüle lcralın
bir büyüle lcrala yenilmesine izin verirler miydi?' ... Ben ona
bu sözleri yazınca, o , Maraşş_antiya ( = Kızılırmak)
kentinden
hareketle,
Armadatta 'nm
Yukarı Ullce'ye geldi. Yanında,
(yani Hattuşili'den önce Yukarı iJllce'nin
valisi olan ve bu yüzden Hattuşili'ye düşman olan kişi) oğlu
Şipaziti de vardı; onu Yukan iJllce'nin o~dularma karşı asker
çılcarmalcla görevlendirmişti. Falcat, Şıpazlti bana düşman
olduğundan, bana karşı hiç haşan kazanamadı. Efendim
Tannça İştar bana lcrallığı daha önce söz verdiğinden, o
sırada,lcanmm rüyasında göründü: 'Kocana destele olacağım.
Bütün Hattuşa da kocanın yanını tutacalc. Ben onu üstün
tuttuğum için, onu kötü bir (tannsal) mahlcemeye, ~ir kötü
(niyetli) tannya, hiçbir zaman terle etmem., Onu şımdi de
yükselteceğim ve Arinna'nın Güneş Tannçası nm rahipliğine
getireceğim. Sen de, bana, İştar'a güven'. İştar, efendim,
benim.le ilgilendi ve bana söylediği gibi de oldu. İştar'ın
kudretine burada da mazhar oldum. Urhi Teşup'un bir
zamanlar kovduğu (yani ııörevinden uzalclaşbrdığı) beylerin
rüyalarında da efendim lştar göründü ve onlan (uyardı):
'Bütün Hatti ülkelerini ben İştar tekrar Hattuşili'ye verdim'.
O (yani tanrıça) Urhi-Teşup'u hiçbir yere bırakmadı, onu
Şamuha kentinde, bir domuzu ahırına hapseder gibi,
hapsetti.
Bana düşman olan Kaşkalar da tekrar bana
döndüler, bütün Hattuşa tekrar bana döndü. Kardeşime olan
saygımdan, ben ona bir şey yapmadım, Urhi-Teşup'u bir esir
gibi yanıma alaralc
Şamuha'dan çıktım. Ona Nuhaşşe
ülkesinde müstahkem kentler verdim ve orada oturdu. O yeni
bir isyana kalkışıp, Babil'e kaçacaktı. Ben bunu işitince, onu
yakaladım ve deniz tarafına gönderdim. Şipaziti'nin de sının
geçmesine göz yumuldu, ama, ben onun evini aldım ve
Tanrıçam İştar'a verdim...
Prenstim,
saray
muhafızları
komutanı oldum; saray muhafızları komutanı idim, Habnİş
kralı oldum; Hakmiş kralı idim, (sonunda) büyük kral
oldum ... Efendim Tannça İştar bana Hatti ülkesinin krallığını
verdi,
büyük
kral
oldum...
Benden
önceki
krallara.
öncüllerime dost olan (krallar) bana da dost oldular. Bana
elçiler yollayıp armağanlar gönderdiler. Bana gönderdilleri
armağanları benim babalanma ve atalanma göndermemiş
lerdi. Bana uyruk olmak zorunda olan krallar, uyruk oldular,
Bana düşman olanları, ben yendim. Hatti ülkelerine toprak
üzerine
t_oprak kattım... Oğlum Tuthaliya'yı da senin
(Tanrıça lştar'ın) hizmetine verdim. İştar tapınağını oğlUJII
:uthaliya
üstlenecel'tir.
Ben nasıl tanrıçanın hizmetle~
ısem, o da tanrıçanın hizmetkarı olsun. Gelecekte, Hattuşili
ve Puduhepa 'nın soyundan olanların elinden kim İştar'e
hizmet görevini alırsa, kim Şamuha İştan'na ait tapınağa,
!Dala, mülke, eşya ve ambarlarına göz dikerse, o, Şamuhe
lştarı'nın mahkemesi
önüne
çıkacaktır. Kimse (on!Jlll
mallarından vergi alınasın. Ve gelecekte,
Hattuşili ve
Puduhepa'nın çoculclan, torunlan
ve
onlann
soyundan
olanlardan kim başa ~eçerse, tannlann arasında (en fazla)
Şamuha İştan'ın kutsasın!
Görüldüğü gibi, Hattuşili, 3. Murşili adıyla tahta çıkmış olan
yeğeni Urhi-Teşup'u, sürekli Tanrıçası İştar'm yardımıyla alt
ettiğini vurgulamaktadır. Onu, hiçbir zaman krallık adı olan
Murşili adıyla anmaması da ilginçtir ve Urhi-Teşup'un
amcasının gözünde hiçbir zaman kral say_ılmadığı;111_ kanıtla
maktadır. Hattuşili'nin kral olmaya nıyetlendiğı, karısı
Puduhepa'run da onu kral olarak görmek ist~diği, __
anlatılan
rüyalardan açıkça belli olmaktadır. Puduhepa nın ruyasında,
Hattuşili'nin 1ştar tarafından Arinna:nın Güneş T~n:.ıçası'nın
rahipliğine yükseltilmesi, bu görevın sadece buyuk kra~~
sahip olabildiği bir dinsel unvan olması dolayısıyl!3, ~~lt~şılı
tarafından kendisine İştar'ın krallık vaad ettığı bıçımınde
yorumlan~aktadır. Görüldüğü gibi, kralın yaşa~ında
rüyalar
çok önemli bir yer tut~aktadır .. İştar, yuksek
mevkilerde bulunan beylerin de ruy~sı~a gırere_~ ... onlara,
krallığı Hattuşili'ye vereceğini bildirmıştır. O~l~ gorulme~t~
dir ki, Hattuşili bir rahip ve İştar'a bağlı hırı olduğ~ _ı~ır.
arkasına tüm rahip kitlesini almış ve onların ?a etkisı ıle
yandaşlarının sayısını artırmıştır. Ayrıca kendı tutkularını
da gizleyerek, yaptıklarının tanrı isteği olduğuna, etraf~~ı
olduğu kadar, herhalde kendini d_e inandırmıştı.r. ~?t~_uşı~.
yeğeni ile doğrudan-bir savaştan s?z etmemektedır. Buyuk b!r
olasılıkla, kendi yanına çekmeğı başardığı beyler, Urh~
Teşup 'u kaçmasına fırsat vermed~n tutuklamışlardır. Urhı
Teşup'un Nuhaşşe'ye gönderilmesı, arkasında kaçış P.la~la
rının haber alınmasından sonra de~ . yö_n~ne. sur~~n~
gönderilmesi anlatımlarından, özellikle ıkınc~sı, bıraz ustu
kapalı geçiştirilmeye çalışıl?n . bir g~_rçe?.ın anlatılması
izlenimini yaratmaktadır. Denız yönün~ sozleı ınden acaba ne
kasdedilmektedir? Eğer, sürgün yerı olarak Kıbrıs Ada~ı
seçilmiş ise, bunun açıkça belirtilmesinden kaçınılmasının bır
HİTİTIER
Sol üst. Kodeş Antloşması'nı yapan
fara/lordan Mısır Firavunu 2.Ramses'in
heykeli. Alt ve sag üst: Mısır kaynoklarına
göre Kadeş Savaşı'nda tutsak alınan HititJi
askerler. Yan sayfa: Hitit/er ile Mısırlılar
arasında yapılan ilk devletlerarası antlaşma
olan Kadeş Antlaşması'nın metni. Bo. 10403.
Eski Şark Eserleri Müzesi-lsıanbuJ.
nedeni olmalıdır. Belki de Hattuşili, Urhi-Teşup'un aldığı
bütün önlemlere karşın, elinden kurtulduğunu söylemek
istememekte ve bundan dolayı dolambaçlı anlatımlara
başvurmaktadır. Gerçekten de Mısır firavunu 2. Ramses,
Anadolu'nun
batı
değ~diğinıi,z, ~ra
kesiminde bulunduğuna daha önce
ülkesi kralına yazdığı bir mektupta
Urhı-Teşup tan saz etmektedir. Anlaşıldığına göre Mira beyi,
Ramses'e daha önce bir mektup yazarak, Urhi-Teşup'un
?uru~ı.u. ile ilg!li bazı _bilgiler vermiş ya da ondan bilgiler
ıstemıştır .. ~elki ?e Urhı-Teşup'u Hattuşili'ye karşı kullanmak
amacını guden ıs teklerde bulunmuştur. Ramses ise mektu
bun?a, duru~~
_Mira beyinin yazdığı gibi olmadığından
bahısle, kendısı ıle Hatti kralı arasında bir antlaşma
bulunduğunu (bu antlaşma 1270 yıllarında imzalanan ve
~~deş savaşının sonucunu belirleyen belgedir) ve artık barış
19ınde yaşamak istediklerini yazmaktadır. Ayrıca, yine
fıravunun anlatımına göre, Hatti kralı ondan Urhi-Teşup'un
olasılıkla kaçarken beraberinde götürdüğü altın, gümüş ve
bakır eşyasını ve a Uarını vermesini de istemiştir. Mektubun
ondan sonrası kırıktır, ancak, Ramses'in Mira kralına, bu işe
is~em_ed_iğini
bulaşmak ve Urhi-Teşup yüzünden Hatti ile arasını bozmak
yazmasının nedenini anlamak güç değildir.
İşın ~gınç yanı, bu mektubun Hattuşa arşivinde elimize
geçmış_ olmasıdır. Büyük bir olasılıkla, iyi bir diplomat olan
Mısır fıravunu, Urhi-Teşup'u Hattuşili'ye geri vermemiş, ama
onun başkaları tarafından Hitit kralına karşı bir koz olarak
kul!anılma~ı~a da en_gel olmuştur. Herhalde iyi niyetini
belırtmek ıçın de, Mıra kralına yazdığı ve onu bu işe
karışmaması için uyardığı mektubun bir kopyasını Hattuşili'
ye de göndermiştir. Böylece, Hatti kralına kendi sadakatini
kanıtlamış olmakta, hem de ona karşı girişilen komplolardan
onu haberdar
etmektedir.
Hattuşili ise, Urhi-Teşup'un
47
HİTİTLER
Mısır'da kalmasının kendisi için bir tehlike yaratmıyacağına
emin olmalıdır ki, bildiğimiz kadarıyla bu yüzden Ramses ile
aralarında yeni bir sorun çıkmamıştır.
3. Hattuşili'ye ait yeterli belgeye sahibiz. Ancak, bunları
kronolojik bir sıraya sokmakta güçlük çekiyoruz. Buna karşın
özellikle dış siyasetinin ne olduğu ana çizgileriyle belirlene
bilmektedir.
Kendi otobiyografisinde
de anlatıldığı gibi,
zorunlu olanlar zaten Hititler ile dost geçinmeye çalışmış,
karşı çıkanlar ise, eğer yeteri derecede güçlü değiller ise,
Hattuşili tarafından yenilmişlerdi. Bu arada, iki düşmanı
birbirine
kırdırmak gibi taktiklere başvurulduğunu da
öğrenmekteyiz.
3. Hattuşili, 1. Salmanasar döneminde Asur ile iyi ilişkiler
içindeydi. Oysa ondan önce Adadnirari dôneminde, Asur'un
Hatti ülkesine pek dost olmadığı, yazarı belirlenemeyen bir
Hitit kralımn şu mektup müsveddesinden anlaşılmaktadır:
.. . Hurriler'e karşı kazandığın zaferlerden söz edip duruyor
sun. Silah gücüyle kazanmışsın ... büyüle lcral olmuşsun. Falcat
neden hep kardeşlilcten dem vuruyorsun? Sen ve ben sanki
bir anadan mı doğduk? Bunun yazarının Muwatalli olması
olasıdır. Hattuşili döneminde işlerin düzeldiği, elçilerin gidip
gelmesinden ve armağanların karşılıklı gönderilmesinden
bellidir. Fakat bu ilişkilerin nasıl iyi duruma gelebildiği, eğer
şu mektup Asur kralına yazıldı ise (bunu kesin olarak
sapta yamıyoruz), kolay anlaşılır gibi değildir: Ben lcrallığa
geçtiğimde, sen bana elçigöndermedinOysabir
lcralm tahta
geçmesinde gelenek, kendi düzeyindelci lcrallarm ona güzel
kolculu yağlar ve bir lcrali elbise armağan etmesidir. Oysa sen
bunların hiçbirini yapmadın! Diğer yandan, Babil kralına
Hattuşili'nin yazdığı bir mektupta da şunları okuyoruz:
Duydum li, kardeşim erkek olmuş, ava çıbyormuşl Kardeşim
Kadaşman-Turgu'nun adını Fırbna Tannsı yükselttiği için,
çok sevinçliyim. Şimdi kıırdeşime diyorum ki: 'artık git ve
düşman Ullcesini yağmala I Düşman Ullcesine sefer düzenle ve
düşmanı yen I Bil ki, sefere çıktığın Ullce karşısında sayıca 3-4
kez daha UştilnsUnl Düşman ülkesinin adım vermemesine
karşın, bunun Asur'dan ·başka bir ülke olamıyacağı açıktır.
Aynı tür bir anlatıma da 3. Hattuşili'den sonra tahta geçen
oğlu 4.Tuthaliya'nın, Asur kralı Tukultininurta'ya yolladığı
meıcnıpta rastlanır. tsunda da, .l<I'aıın ıcendisinden 3-4 kat
daha az sayıda olan bir düşman ülkesine sefer yapması
dileğinde bulunulmaktadır. Hattuşili'nin Asur ve Babil
siyaseti, iki gücün birbirine düşman edilmesi ve böylece
özellikle Asur'un dikkatinin Hatti sımrından uzaklaştırılması
biçiminde uygulanmıştır. Dış görünüşteki dostluğa karşın, iki
tarafın birbiri için iyi emeller beslemediği böylece ortaya
çıkmaktadır.
Yukarıda, 3. Hattuşili'nin, kardeşi 1\:fuwatalli'nin Amurru
tahtından attığı Benteşina'yı onun elinden alıp, Hakmiş'e
götürdüğüne değinilmişti. Benteşina'nın Urhi-Teşup zamanın
da
da
orada
kaldığını düşünmek hatalı olmayacaktır.
Hattuşili otobiyografisinde, yeğeni Urhi-Teşup'a 7 yıl sabırla
dayandığım belirtmektedir. Bu kadar uzun süre Benteşina
orada ne yapmıştır, bunu bilmiyoruz. Fakat hemen şunu da
söylememiz gerekir ki, Hattuşili tahta geçmek için 7 yıl
beklememiş de olabilir. Bu 7 sayısı, uzun süre beklediğini
anlatmak
için
kullanılmış bir mecaz da sayılabilir.
Urhi-Teşup'u krallıktan atar atmaz Hattu~ili,_ eski dostu
Benteşina 'yı yeniden Amurru krallığına geç~rmış ve onunla
bir antlaşma imzalamıştır. Bu antlaşmanın aile bağlarıyla da
pekiştirildiği, şu satırlarda okunmaktadır: Büyük Kral
Muwatalli ölünce ben Hattuşili, babamın tahbna oturdum.
Benteşina'ya ilin~i kez Amıırnı (lcrallığmı) verdim; babasının
evini :(yani sarayını) ve krallık tacını ona verdim. Aramızda
(gerçek bir) dostluk kurduk. Benim oğlu,m Nerikkaili,
Amurrulu Benteşina'nın ku:ını eş olar~ aldı. Ben de kızını
Gaşşulawi'yi, Amurnı lcrah sarayına, Benteşina'ya eş plarak
verdim. O Amurnı'da lcraliçelik mevliine geçecek. Amurru
Ullcesinde lcrallığı kızımın çocukları, torunları sürdürecek
ler...
Amurnı Ullcesinin egemenliğini , Benteşina'nın,
oğlunun, tonınunun, Benteşina'nın kardeşinin ve benim
bmnın soyunun elinden kimse almasın .. , Bugünden sonra
sen, efendin Büyüle Kral Hattuşili'yi ve efendin Büyük Krallçe
48
Puduhepa 'yı VA onların tonınunu lcrallık açısından kolla
mazsan, tanrılar önün.de e~ğ_in bu an~ (~ lanetine uğra!).
Böylece, Amurru ülkesınde Hıtitler kendilerıne bağlı birvasa}
kral daha yaratmışlardır.
Mısır'la olan ilişkilere gelince; Muwatalli ile 2. Ramses
arasındaki Kadeş Savaşı'nın ardından yıllar geçmesine
karşın iki ülke arasında ne yeni bir savaş çıkmış, ne de barış
antlaş~ası yapılmıştı. İki taraf _ta. stat~ko'nun ~o~ını
arzu etmiyor gibi davranıyor, bırbırlerınden çekiniyorlardı.
Savaş, Ramses'in 5. ~allık ~~a olmuştu, _l~a~ ve Mısır
arasındaki antlaşma ıse Ramses ın tahta geçışının 21. YlWla
rastlamaktadır. Aradaki bu 16 yıllık süre içinde, Hattuşili ile
Mısır firavunu arasında elçiler ve mesajlar gidip gelmiştir,
Urhi-Teşup'un Mısır'a k~çmış v~ ~~ri ve:_ilmemiş olmasınında
antlaşmasının gecikmesınde buyük rolu olmuştur. Sonuçta
imzalanan antlaşmanın Urhi-Teşup'un da geleceğini eilileyip
etkilemediğini bilmiyoruz. Antlaşma metni daha önce
ve
değindiğimiz gibi, o zamanın diplomatik yazışma dili olan
Akadça
Mısır .. dilinde
hazırl~nınıştı:. -~ir yiizünde
Hattuşili, diğer yüzunde Puduhepa nın mühur damgala_rı
bulunan, gümüş bir tablet üzerine kazıttırılarak yazılmış ve
Mısır'a gönderilmiş olduğunu bildiğimiz Akadça nüshası, ne
yazık ki şimdiye değin elimize geçmemiştir. Fakat, aynı
metnin kil bir tabletteki kopyası Boğazköy arşivlerinde
bulunmuştur. Mısır tapınaklarında aynı konuyu işleyen
yazıtlarda ise, Kadeş Antlaşması'nın, özellikle baş bölümleri
Mısır'ı daha kazançlı ve Hititler'den daha üstün göstermek
amacı ile değiştirilmiştir. Oysa, antlaşma tümüyle eşitlik
temeli üzerine kurulmuştur. Bunda her iki kral da birbirlerini
kardeş saymakta, yapılan antlaşmanın Hatti ve Mısır ülleleri
arasında güzel kardeşlik ve güzel barışın sonsuz olacağı
belirtilmektedir.
Yalnız antlaşmayı yapaİl taraflar değil,
Hattuşili ve Ramses'in çocukları da bu barış içinde kardeş
olmuşlardır. Antlaşmada, karşılıklı dayanışma ve saldırmaı
lık fikri de öncelik taşımaktadır. Ne Büyüle Kral, Mısır krah
Ramses, sonsuza değin Hatti ülkesinden birşey almak için
saldıracak, ne de Büyük Kral, Hatti kralı Hattuşili, sonmuı
değin Mısır'dan bir şey almalc için saldıracaktır. Diğer
yandan,
eğer bir başka düşman, Hatti Ullcesine sefer
düzenlerse ve Büyük Kral, Hatti ülkesi icralı Hattuşili, bana
haber yollarsa 'gel, bana ona karşı yardım et,', Büyük Kral,
Mısır ülkesi kralı Ramses savaşçılarını ve- arabalannı
yollayacalc, Hatti Ullcesinin öcünü alacalctır. Antlaşmada
üstünde durulan sorunlardan biri de içteki isyanlardır: Ve
eğer Hattuşili, Büyük Kral, Hatti ülkesi icralı, hizmetkarlarına
( = uyruklarına) kızarsa ve onlar, ona karşı suç işlerse ve sen
Büyük Kral, Mısır Ullcesi icralı Ramses'e haber yollarsan,
Ramses arabalarını ve askerlerini gönderecek ve karşı
gelenleri yok ~decektir. Doğal olarak, Hattuşili de, kardeşi
Ra~ses, ?öyle i_steklerde bulunursa,
2
aynı yükümlülükleri
yerme getırecektır. Suçluların geriye verilmesi de antlaşmada
yer almaktadır: Ve Hatti ülkesinden bir adam kaçarsa, ya da
ada1? ya da 3 adam, Büyüle Kral, Mısır Ullcesi kralı,
kardeşım Ramses'e gelirse, Ramses onları yakalayacak ve
kardeşi Hattuşili'ye geri yollatacaktır. Bu sonsuz kardeşlik ,,e
banş antlaşması ile Hitit - Mısır ilişkileri bir daha
bozulmamıştır.
Hattuşili'nin Puduhepa ile olan evliliği Hitit tarihi içinde
baş½başına bir bölüm oluşturur. Çünkü, kişiliği ve kudreti ile
kraliçe
Puduhepa'yı Hattuşili döneminden soyutlamaya
olanak yoktur.
Hattuş~li. ot~biyografisi_nde, Puduhepa'ya rastladığı ve onunla
evlendiğı doneme değın, ailesi ile ilgili fazla bilgi vermez.
Aslında, kardeşlerinin adlarım sayması dahi, diğer Hitit
krallarının bel~e-~e~inde ana adı bile verilmediği düşünülecek
olur~a: ~at!'1şıli_ mn olağandan fazla aile bağlarına önenı
verdiğ_ım gosterır. Kardeşlerden Muwatalli'nin,
icraatını
daha once ~ördüğümüz Hitit kralı olduğunu biliyoruz. Adının
~alp~şulul?ı olduğu bilinen diğer erkek kardeşten bir daha
~ç .~oz edilmemektedir. Bunun, Muwatalli tahta geçmede~
olmuş olduğu düşünülebilir. Kız kardeş ise, Muwatalli
zamanı1:1da Batı Anadolu beylerinden Şaha Irmağı Ülkesi'nin
Maşturı adlı kralına gelin gitmiştir. 3. Hattuşili bu
HİTİTLER
kardeşlerim saydıktan sonra, kendisinin Puduhepa'dan önce
evli olup olmadığını: evlenmiş ise, çocuklarını da hiç söz
konusu_ etmemekte~r.
Ancak bildiğimiz, Kadeş Savaşı'nda,
kardeşı Muwatallı ye yardım edip ülkesine dönerken
Lawazantiya kentine uğradığı ve orada Pentipşarri'nin kız~
varsayarak
Pu~u!ı~pa ile tanrıların isteği üzerine evlendiğidir. Evlenme
tarıhı ıle Kadeş Savaşı ~r1;1s!nda bir yıl geçmiş olduğunu
İÖ 1284 tarıhinı elde ederiz. Gerek babası
Pentipşarri, gerekse
Puduhepa,
Hurri
kökenli
adlar
taşımaktadırlar. Lawazantiya kentinin yeri belli değildir.
A?cak Pudll?epa, bir yer~e Kizzuwatna ülkesinin kızı, başka
bır belgede ıse Kummannı ülkesinin kızı olarak geçmektedir.
Kizzuwatna, daha önce değindiğimiz gibi, bugünkü Çukurova
ve dolaylarına, Kummanni ise (Roma dönemindeki adı
Commana) günümüzdeki Şar'a yerleştirilmektedir. Her iki
yerin, Hititler döneminde aynı bölgenin sınırları içinde kabul
edildiği, belgelerden
anlaşılmaktadır. Hem babanın hem
kızının hizmetinde oldukları tanrı ise, Lawazantiya İştar'ı
ya da Hurca adıyla Şauşgq olarak bilinen tanrıçadır. Bütün
bunlar, Puduhepa'nın Hurri kökenini açıkça vurgulamakta
dır.
Hattuşili ve Puduhepa'nın, kral ve kraliçe olmadan önce
rahip ve rahibe görevlerinde
bulundukları düşünülecek
olursa,
bize kalan belgelerinde neden bu kadar dindar
gözüktükleri, neden her işlerinde tanrısal güçlerin karışma
sına değindikleri daha iyi anlaşılır. Kraliçenin mühürlerinden
biri üzerinde dahi dindarlığı belli olmaktadır: Hatti llllcesi
prensesi, yeryüzünün efendisi Arinna'nın Güneş Tannçası'
nın gözdesi, Tannçanın hizmetkarı, Kizzuwatna üllesinin lıcızı
Puduhepa'nın mührü. Bu anlatımın elimize geçmeyen ve
Mısır'a gönderildiği söylenen, Kadeş Antlaşması'nın yazılmış
olduğu gümüş tabletteki mühür üzerinde kullanıldığı, bunun
başka belgelerdeki tanımından öğrenilmektedir. Puduhepa
gibi, Hattuşili de dinsel görevlerini Ugarit'te bulunmuş bir
mühründe belirtmiştir. Büyüle Kral, Hatti üllesi icralı,
kahraman, Arinna'nın Güneş Tannçası'nın, Nerilc kentinin
Fırtına Tannsı'nın ve Şamuha kentinin İştan'nın gözdesi,
Hattuşili. Puduhepa'nın, her fırsatta tanrılara dua ettiğini,
özellikle kocasının sağlığı ve uzun ömürlü olması için
yakardığını, elimize geçen dua metinlerinden biliyoruz.
Puduhepa, pek çok resmi belgeye, kocası ile birlikte mührünü
koymuştur. Bunlardan çoğu ferman niteliği taşıyan metinler
dir. Kraliçenin dış siyasette etken olduğu, Ramses il~ yapılan
antlaşmaya da mührünü basmasından anlaşıldığı gıbı, Mısır
kralından gelen mektuplardan bir bölümü doğrudan doğruya
kraliçeye gönderilmiştir. Ramses'in 34. krallık yılında, bir
Hitit prensesinin
firavuna gelin gönderildiği bilinmektedir·.
Mısır'daki Abu Simbel'de bulunan ve düğün steli adıyla
bilinen eserde,
prensesin
Mısır'a gelmesi anlatılırsa da
Hattuşili'nin Mısır'a gitmemek ıçin bahaneler bulduğu ve
böyle bir seyahatten
kaçındığ> ~nl~ş.ıl~~ktadır. Raıı_ıses,
... kardeşim beni görmeye gelse, bırbınmızın yüzünü görsek
diye, Hatti kralını çağırmış, an~a~ Hattu_şili bu çağrıya
majestenin ayaJclannın yanması ıyı .. olur 01In:a~ ~~ac~ğıı_ıı
yazarak, Iç~rşılık vermiştir. R1;1mses ın hare~ıne !ki~~ı bır
Hitit
prensesinin
daha
gelin
olarak
gonderıldığı de
belgelerden öğrenilmektedir. ~ısır kaynakları b_u olayı ~u
sözlerle açıklamaktadır: Hatti prensı, Ramses e, Mısıra
ikinci kızını gönderdiğinden, Hatti ülkesinden, Kaşlca
üllesinden Arzawa üllesinden çok ganimetler ve aynca pek
çok at sUrüİeri pek çok sığır sürüleri, pek çok koyun sürüleri,
pek çok küçüle baş hayvan s';""illeri gönderdi. İşte ,bu
evlenmelerle ilgili olarak, Ramses ten doğrudan Puduhepa ya
yollanan
mektup çok ilgi çekici bir anlatım ve içerik
taşımaktadır: Tanrı Amon'un gözdesi, Güneşin oğlu, Mısır
üllesi kralı Büyüle Kral Ramses şöyle der: 'Hatti üllesinin
kraliçesi, büyüle kraliçe Puduhepa 'ya söyle ki, işte ben,
lcardeş!fi, iyiyim. Evlerim, oğullarul!•. ?rdularım, atlarım,
arabalanm
iyidirler.
Ülkemde çok ıyililc vardır. Sen, lcu
kardeşim, iyi olasın! Evlerin, oğulların, o~~~arın, atların
arabaların iyi olsunlar! Ülkende çok ıyililc olsun! Kı;
kardeşime şöyle söyle ki, işte elçilerim, hz kardeşimin elçilerı
ile birlikte bana geldiler. Onlar bana, kardeşimin, Hatti
ülkesinin kralı, Büyüle Kralın iyiliğini bildirdiler. Kardeşimin,
hz kardeşimin ve üllelerinizin iyi haberlerini alınca çok
sevindim ve şöyle dedim 'Çok şükür, iyidirler!'. Kız
kardeşimin bana gönderdiği mektubu gördüm ve Hatti
üllesinin Büyüle Kraliçesi olan hz kardeşimin çok güzel bir
biçimde yazdığı konulan işittim. Kız kardeşime söyle ki,
kardeşim Hatti ülkesinin kralı, Büyüle Kral baı;ıa şöyle yazdı:
'Kızımın başına güzel kokulu yağı dökecek kişileri gönder;
onlar onu (prensesi) Mısır kralının, Büyüle Kralın evine
götürsünler'. İşte, kardeşim bana böyle yazdı. Kardeşimin
hana haber verdi2i hu karar colc ve nele cok ~eldir.
Mısır
ülkesinin tannlan ve Hatti üllesinin tanrılan ili büyüle ülkeyi
ebediyyen bir ülke olarak birleştirmek için bizi bu karara
yönelttiler!. Söz konusu edilen, gelinin başına bir tür parfüm
olan iyi kokulu yağ sürme işlemi, anlaşıldığına göre nişan
töreninin bir bölümüydü . Tahta çıkacak veliahtların başına
da parfüm sürmenin, bu çağın geleneklerinden
olduğunu
bilmekteyiz.
Kraliçe
Puduhepa'nın başka ne gibi devlet
işleriyle uğraşmış olduğunu gösteren bir başka belge de,
Kuzey Suriye'nin Akdeniz kıyısında, Ras Şamra'da bulunan
ve bu dönemde Hitit İmparatorluğu'na bağlı bir krallık olan
Ugarit'teki Hitit uyruklu tüccarlarla
ilgilidir. Bu tüccarlar,
klasik dönemdeki adı Olba, şimdiki adı ise Uzuncaburç olan,
Ura kentinde (Mersin'in batısında) oturmakta ve Suriye
limanları ile iş yapmaktaydılar. Ugarit kralı Niqmepa'ya
hitaben yazılmış bu belgede şöyle denmektedir: Senin bana
yazdığın 'Ura halkından olan tüccarlar, hizmetkarının
üllesine yüle olmaktadır' konusunda, ben, majeste Ura ve
Ugarit hal.lcı ile ilgili olarak şu karara vardım: Ura halla iyi
mevsimlerde Ugarit'teki işlerini görsünler. Fakat lcışın
Ugarit'ten kendi üllelerine
dönmeye zorunlu olsunlar.
Böylece Ura halla, lcışın Ugarit'te kalmaya, ev ve arazi satın
almaya izinli değillerdir. Bu da Hattuşili yanında Puduhepa '
nın mührünü taşımaktadır.
Puduhepa ve Hattuşili'nin kendi çocukları yanında, Hattuşi
li'nin önceki bir evliliğinden ya da harem kadınlarından da
çocukları doğmuş olmalıdır. Benteşina'nın kızını alan
Nerikkaili ve Benteşina'ya !:JŞ olarak verilen Gaşşuiawi'nin
Puduhepa'mn doğurduğu çocuklar olmaması gerekir. Çünkü,
Benteşina, Hattuşili'nin, yeğeni Urhi-Teşup'u tahttan indir
mesinden hemen sonra, yeniden Amurru krallığına geçirilmiş
ve kendisi ile bir antlaşma imzalanmıştır. Bu tarihte Hattuşili
ile Puduhepa'nın evliliği üzerinden ancak 9 ya da 10 yıl geçmiş
olmalıdır ki, o zaman Nerikkaili ve Gaşşulawi'nin evlenecek
yaşa gelmedikleri açıktır. Ancak, eğer, Benteşina ile yapılan
antlaşma, onun tahta çıkarılışından çok sonra yazılmış ise,
bu
çocukların da Puduhepa'nın doğurduğu çocukları
olabilmesi olasıdır. Ramses'e verilen kızların, bu Hitit çiftinin
ç?c.ukları ol~8:sı, yaşları açısından uygundur. Hatırlanacağı
gıbı, Hattuşıli ıle Puduhepa'nın evliliği Ramses'in 5. ya da 6.
krallık yılına, bu prenseslerden
birinin
karşı_n'.
Ramses'e
gelin
gönder_H,~~si ise, fir~vunu~ 34. krallık yılına rastlar.
Hattuşıli nın Puduhepa dan once evlendiğini söylememesine
herhalde
çocukları vardı. Zaten Puduhepa'nın
k~n?.ıs~. ?.e, sar_?ya geldiğinde bulduğu çocukları bizzat
buyuttuğunden soz eder. Ayrıca bir başka tablet üzerinde de,
pek açık olmayan bir anlatım kullanılarak, Hattuşili'nin
oğulları ve torunları ile, Puduhepa'nın soyu birbirinden
ayrılmıştır.
Hattuşili'ni~ ne zaman öldüğünü kesinlik.le saptayamıyoruz.
Ama k~ndınden ~onra devletin başına, P1Jduhepa·nın
doğurmuş olduğu bır oğulun geçtiğini belgeler kanıtlıyorlar.
Bu oğul ise 4.'l\ıthsı.liya'dır (IO 1250).
13. PARLAK BİR DÖNEMİN VARİSİ: 4. TIITHALlYA
Puduhepa'nın kraliçelik
Unvanını ve bunun kendisine
sağladığı hak ve yetkileri, kocası 3. Hattuşili'nin ölümünden
sonra
kr~l o_lan oğlu Tuthaliya zamanında sürdürdüğü,
belgeler uze_rı_nde bulunan mühürlerinden anlaşılmaktadır.
~u.°;1ar?an bırı, Şahurunuwa adlı birisine verilen topraklarla
ılgılı_ bır bağış belgesidir. Toprak bağışı, kral Tuthaliya ve
kra~çe ~~duhepa tarafından düzenlenmiş, şahit olarak ta
Nerıkkaılı, Dattaşa kralı Ulmi-Teşup ve Kargamış kralı
İni-Teşup hazır bulurunuşlardır. Bunlardan Nerilc.kaili, 3.
Hatıuşili'nın oğlu ve habrlanacağı üzere, babası tarafından
·.eniden Amurru krallığına geçirilen Benteşina'nın damadı
dır. !kinci şahit durumundaki kişinin Dattaşa kentinin kralı
iin ·amnı taşıması da ilgimizi çekmektedir. Kral Muwatalli
d vrınde bir ara başkent durumuna getirilen, fakat, Urhi
.ı:surada zarara
uğrayan ve herhalde
Hitit
~
~;ı
Devleti'nin
uyruğunu taşıyan Şukku, ne görevle Ugarit'te bulurunaktaydı
bilmiyoruz. Tazminab alacak kişi ise, biı: tüccar ya da gemi
Teşup ( = 3. Murşili) zamanında başkentin eskisi gibi
Ha ttuşa ",•a nakledilmesi ile, herhangi bir Hitit kenti halini
,1lan Dattaşa'nın, buna karşın yönetim ba~ımından _bir
:wrıecılıgA sahip
olduğu görülmektedir .. ~-Teşup ~se,
Şuppiluliurna 'nın Kargamış'ta kral ilan ettiğı oğlu Şarrıku-.uh'un torunudur.
:u!ale.
Tuthaliya
Demek oluyor ki, Kargamış'ta kurulan
dönemine değin kesintisiz s~rebil~ştir.
~1·:a bu dönemde belki de Asur İmparatorluğunun gıderek
c.'UYümesı ve Hitit Devleti'nin güney sınırları için güçlü _bir
;e~'.ü
oluşturması nedeniy~e. Kargamış'ın dalı~ da ö~~m
~dzandıgı. özerkliğinin daha da artmış olduğı_ı soyle?~bılir;
.., ,:, rlt1 ~r,receğimiz bazı belgeler bunu doğrular bıçırnde,
~:.···
rnlının yanında, Kargamış kralı . ta~afı~dan da
rm. · ü,·'.,mmiştir. Bunların Ugarit ve A~urru ~le ı!~ı~. konula~ı
L,µ:,&mış olması, Kargamış'ın bu ülkelerın ustünde hır
med .. ıd bulunduğunu kanıtlamaktadır.
TJ~ı çe i i bir başka belgede sadece ~uduhepa'n~
mührün~
ı,ôr.ıyoruz. Kraliçenin
tek başına. hır belg~ ?uzenlemesı,
bildiğim.iz kadarıyla sık rastlan~
~ır. olay değildir. Adı şeçen
nı>lı;e. bir mahkeme kararı niteliğını taşımalctadır: MaJeste,
l lgarit halı Amınistamru 'ya der ki 'Ugaritli adam ve Şullu,
majestenin bUDlnllla mahkeme için çıktıkları zaman, Şullu
şöyle s6yledi: Onun gemisi byıda parçalandı. Fa.kat, Ugaritli
adam: Hayır, Şullu isteyerek gemimi parçaladı. Majeste
şöyle htlknm verdi: Ugarit gemicilerinin batı ant içsin; ondan
son.ra Şullu onun gemisini ve içindeki mallan lkleyecektir'.
sahibi olmalıdır.
'\Sur İmparatorluğu'nun büyümesinin, Hatti ülkesi için artan
hır tehlike yaratbğını yukarda belirtmiştik. Gerçekten de,
Tutlıaliya döneminin bütün dış siyaseti, bu tehlikeye karşı
önlemler alma üzerine kurulmuştur. Asur ile olan ilişkilerin
elden geldiği
kadar dostluk havası içinde yürütülmey~
çalışılmış olması Asur'dan çek.inildiğine işaret etmektedir.
Salmanassar'ın tahta çıkışı dolayısı ile Tuthaliya'nın yolla~
bir
mektup bulurunuştur. Ondan sonra Asur kralı olan
Tukultininurta'ya
aynı biçimde blı- kutlama mesajı
da
yollanmış ve bunda ili ülkenin arasında hiçbir sorun yolamış
kralına
gibi dostane bir anlabm kullanılmışbr. Hitit kralı Asur
artık bir babadan ve bir anadan (doğmu'ş) gibi
olduklarını ya~mak~a?IT· A~~ç, herhalde içten olmaktan çok,
Asur ~alı~ ofkesını Hatti ülkesinin üzerine çekmemek olsa
~~re~ır. İki devlet adamının birbirlerini ziyaret etmesinin de
ıyı ~ır şey olacağı aynı mektupta söz konusu edilmektedir: O
benun .ü!keme gelse: ~e.n onun ülkesine gitsem; birbirimiıiıı
ekmeğini yesek. Bu ıyınıyet gösterilerinden
esas,
soruna
sonra
da .. değinerek, Tukultininurta ·~
Dağı na
sefer
duzenlememesini,
çünkü
Tutlıaliya
Papanhi
dağların U«ı
olduğunu yazmaktadır. Hitit kralının niyetinin
Asurlular'ı
b~ dağlardaki köttılllklerden korumak olmadığı, A.nadolu'nun
guneydoğus?-1:1a Asur o~d~arının yaklaşmasından korktuğu
açıkça bellidir. Tuthaliya nın bu çabalarının boşa gittiği,
planlarından hiç ödün vermeden.
Asur lmparatoru'nun
istediği yeri yağmaladığı, Hitit ülkesi halhndan 28.800 kişiyi,
Fırat'ın öte ya.kasından stl.rüp götllrdtlğtlnn anlatmasından
anlaşılmaktadır. Sürülüp. topraklarından edilen bu insanla
HITITLER
rın sayısı, bel.ki de abartmalı olmakla beraber, Asur'un
dehşet saçan bir savaş makinesi halini aldığı artık
görülmektedir: dostluk gösterileri işe yaramamış, Asur'un
açıkça başlattığı bu düşmanlıklara karşı somut önlemler
almak zamanı gelmiştir. Bu yüzden yapılacak iş, Asur ve Hitit
toprakları arasına, Hatti Devleti'ne sadık birer krallık olan
Amurru ve Ugarit'in güçlendirilerek sokulması, iki gücün
doğrudan ilişkisini önleyecek bir tampon bölge yaratılması
dır.
Bu bakımdan, Kuzey Suriye ilişkilerinin sıklaştığı elimizde
bulunan belgelerden izlenmektedir. Önce, bel.ki de Hatti'ye
ihanet ettikleri kuşkusu ile , iki Ugarit prensi, mallarının
kendilerinde
kalması koşuluyla Alaşiya'ya sürülür. Bu
kararı, Tuthaliya'nın yanında Kargamış kralı İni- Teşup da
mühürlemiştir. Diğer yandan Amurru ve Ugarit arasındaki
olası sürtüşmelere meydan vermemek amacı ile, Amurru
kralı Benteşina'nın kızlarından biri ile evlenmiş olan Ugarit
kralı 2. Ammistamru'nun boşanmalarına, fakat kızın çeyizini
geri
götürmesi ve ondan doğan oğulun velihat kalması
koşuluyla izin verilir. Sonradan kızın kardeşi, Amurru kralı
Şauşgamuwa ile de bir antlaşma yapılır. Adı geçen boşanma
belgesi üzerinde yine Tuthaliya'nınki ile birlikte İni-Teşup'un
mührü yer almaktadır.
Amurru kralı Şauşgamuwa ile imzalanan antlaşmanın amacı,
Asur'a karşı bir ittifak ve yine Asur'a karşı uygulanmak
istenen bir ekonomik ambargonun sağlanmasıdır. Yukarıda
değindiğimiz gibi Tukultininurta, Hitit topraklarına saldırmış
ve açıktan düşmanlık etmeye girişmişti. Tuthaliya buna
misilleme olarak kuvvetle karşılık vermekten çekinmiş
olmalıydı ki, Asur'u ekonomik açıdan yıpratma yoluna gitti.
Şauşgamuwa antlaşmasının ana çizgileri şöyledir: Şimdi ben,
majeste, Büyük Kral seni, Şauşgamuwa'yı elinden tuttum ve
seni kendime damat yapbm ve kızımı sana eş olarak verdim.
Ve Amurru ülkesinde seni kral yapbm. Şimdi majesteyi
hUktlmdarlığıııdan ötUrU koru! Sonra, majestenin oğullarını
ve oğullarının oğullarını ve (onların) soylannı htıkUmdarlıkla
nndan öturtl koru! Başka bir efendi isteme! Bu konuda
tanrılara içtiğin an~a bağlısın! ... . Mısır kralı, Babil kralı ve
Asur kralı (tablette, daha önce yazılmış Ahhiyawa kralı
sözleri silinmiştir) benimle eşdeğer krallardır. Mısır kralı
benimle dost ise, sana da dost olacaktır! (yani sen de ona dost
olacaksın). Eğer majesteye düşmansa, senin için de düşman
olacaktır! Babil kralı bana dostsa, senin için de dost
olacaktır! Eğer majesteye düşman ise, senin için de düşman
olacaktır! Asur kralı ise, bana düşman olduğundan, senin
için de düşman sayılmalıdır! Senin (uyruğundaki bir tüccar)
Asur ülkesine gitmeyecektir. Oradan gelen bir tUccan da sen
ülkene bırakmayacaksın! O senin ülkenin içinden de
geçmiyecektirl
Senin ülkene girerse, onu yakala ve
majestenin (huzuruna) yolla I Bu konuda tannya içtiğin antla
bağlı sayılacaksın I Ve ben, majeste, Asur kralı ile savaşta
olduğumdan, sen de katılacak ve bir ordu ve bir arabalı
savaşçı birliği kuracaksın. Sürat ve etkinlil majeste için ne
anlamda (önemliyse), senin için de sürat ve etkinlil o
(derecede önemli) olacaktır! Öyleyse, şimdi, sadık bir
biçimde, ordu ve arabalı savaşçı birliğini kur! Bu konuda
tanrıya içtiğin antla bağlı sayılacaksın!. Ekonomik ilişkilerin
kesilmesi ile Asur'un ticaretine sekte vurulması yanında,
askeri hazırlıklara girişilmesi, durumun gerginliğini ortaya
koymaktadır. Bu hazırlıklar sırasında görüldüğü gibi,
Amurru'dan
ordu kurması istenirken, Ugarit'ten de bu
yükümlülük kaldırılmış ve yerine maddi yardım yapılması,
her nedense daha uygun görülmüştür. Bu düzenlemeyi, şu
belge üzerinde okumaktayız: Kargamış kralı İni-Teşup'un
huzurunda, Büyük Kral, Hatti ülkesi kralı, Tuthallya, Ugarit
kralı Amınistamru'yu ordu birlikleri vo arabalı savaşçı
birlikleri kurma ytıkUmlUlüğUnden affetmi.ştir. Asur ile savaş
hali sona erinceye değin Ugarit ask:erleri ve arabalı
savaşçılan yardıma gelmiyecektir. Ugarit: kralı majesteye 50
mina ( = yanın kiloya yakın bir ağırlık birimi) altın vermiştir.
Gittikçe artan bu gerginlik savaşma noılctasına varmadan.
kendili~inden
sona ermiştir. Tukultininurta,
egemenlik
döneminin ikinci yarısında Fırat sınırında yeni operasyonlara
gırişememiş ve ogıuyla tutuştuğu iktidar .kavgaları sırasında
öldürülmüştür.
Asur tehlikesi atlatılmış, fakat Tuthaliya döneminde bu sefer
de bir açlık tehlikesi baş göstermiştir. Olasılıkla büyük bir
kuraklık sonucu olan bu felaketin, yalnız dar bir bölgede
kalmadığı, yaygın olduğu anlaşılmaktadır. Mısır ile Hattuşili
döneminde kurulmuş dostluk ilişkileri, Hatti ülkesinde açlığın
önlenmesinde çok işe yaramış, fıravun Merneptah krallığının
ilk yıllarına rastlayan bu kuraklıkta, Hatti ülkesine gemilerle
tahıl yardımı yapmıştır. Bu sırada Hitit kralından Ugarit
0
kralına gelen bir mektupta, açlıktan söz edilmekte, yukarıda
adı geçen Ura kentine tahıl götürecek gemilere yer
sağlanması istenmektedir. Durumun ne kadar ciddi olduğunu
nektubun son cümlesi vurgulamaktadır: Bu, hayat memat
ııonınudur! Mısır'daki Karnak yazıtında fıravun Merneptah
da olayı şu sözlerle anlatmaktadır: Hatti ülkesini yaşatmak
ıçin, Asyalılar'a gemiler içinde tahıl gönderdim. Bu kuraklık
döneminde ya da daha sonra Ugarit'te Hititler'in bazı
sorunlarla
karşılaştıklarını da öğreniyoruz. Hitit kralı,
Ugarit'te krallık tahtına geçmiş birine şöyle çıkışmaktadır:
Ugarit'te htıkUmdar olduğundan beri niçin majestenin
huzunına gelmedin ? Ve neden elçilerini göndermedin ? Şimdi
bak, majeste bu duruma çok kızmıştır I Kargamış'tan gelen
mektuplarda da bir askeri denetim dolayısıyla, bir Hitit
prensinin gelişinden ve onun Ugarit'te kalacağından söz
edilmektedir.
Bu olayın, Ugarit'teki
yeni
kralın hoş
karşılanmayan davranışları yüzünden, askeri önlemler alma
ya da oraya askeri müdahale etme anlamlarına geldiği
düşünülebilir.
Anadolu içindeki durumun 4. Tuthaliya döneminde de arada
sırada geleneksel düşman Kaşkalar tarafından bozulduğu
görülüyor. Özellikle, Hitit kralının başka yerlerdeki askeri
harekatlarını fırsat bilerek, Hitit topraklarına saldırmak,
alışılagelmiş bir Kaşka davranışıdır. 4. Tuthaliya zamanında
Aşşuwa ülkeleri ile savaş halinde iken, kuzeyde Kaşka
akınları olmuş, fakat anlaşıldığı kadarıyla bunlar fazla zarar
vermeden defedilmiştir. Bu arada kesintiye uğrayan Aşşuwa
seferinde Kikkuli adlı biri, vasal kral olarak adı geçen
bölgenin yöneticiliğine getirilmişti. Hatti kralı Kaşkalar ile
uğraşırken yeni bir isyan daha çıkmıştı, bunun sonucunu
kesin olarak saptayamıyoruz. Fakat, batıda yapılan ilk savaşa
Hititler'in
10.000 asker ve 600 araba ile katıldıkları
belirtilmektedir.
Bu rakkamlar, savaşın ufak bir çatışma
olmadığını kanıtlamaktadır. Şauşagamuwa adlı Amurru kralı
ile
yapılmış olan ve yukarıda metnini özetlediğimiz
antlaşmada, Hatti kralının kendiyle eşdeğer kralları
sayarken Ahhiyawa kralının adını da bunlar arasına önce
.kattığı, fakat sonradan sildirdiği göz önüne alınacak olursa,
Tuthaliya döneminde, ülkenin batısındaki devletlerin çok
güçlenmiş oldukları sonucuna varılmaktadır.
Hiç kuşkusuz. Tuthaliya kendisine bırakılan güçlü bir mirasın
bilincinde idi. Hattuşili ve Puduhepa'nın kudretli bir ordu ve
akıllı bir siyasetle yarattıkları, Ön Asya dünyasında saygın
bir yer tutan Hitit İmparatorluğu, onun krallık döneminde
ortaya çıkan güneydoğudaki Asur ve batıdaki Ahhiyawa gibi
yeni güçlerin yarattığı sorunların üstesinden, böyle sağlam
bir zemine dayandığı için gelebilmişti.
4.
Tuthaliya yönetim örgütünün ve dinsel işlerin yeniden
düzenlenmesi ile çok ilgilenmiş bir kraldır. Tapınakların
durumu, rahip ve görevlilerin sayısı ve tapınak eşyasının
ayrıntılı envanterleri çıkarılmıştır. Arşivlerin içeriği için de
aynı işlem uygulanmıştır. Önemli dinsel metinlerden çok
sayıda kopyalar çıkarılarak çoğaltılmış, özellikle dinsel
bayramlarda yapılan törenlerin anlatıldığı metinler, tahta
tabletlerden
kil tabletlere
aktarılmıştır. Yeri gelmişken
burada Hitit yazıcılığının malzemesine değinmekte yarar
vardır. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi metinlerin, kilden
yapılmış levhalar üzerine yazıldığını, .ele geçen binlerce
tablet
beraber,
göstermektedir.
belgelerden
Ancak elimize geçmemiş olmakla
öğrendiğimize göre, önemli bazı
metinler, tunç, demir ya da Kadeş Antlaşması'nda olduğu
gibi gümüş tabletlere de yazdırılıyordu. Madeni tabletlerden
hiçbiri günümüze kadar gelmemiştir. Diğer tahta tablet vt3
51
HİTİTLER
tania tablet yazmam terimlerine de belgelerde rastlıyoruz.
Anadolu'nun iklim koşulları, bunların da toprak altında
çürümeden kalabilmesine engel olmuştur. Fakat Hattuşa-Bo
ğazköy kazılarında çıkan, Üzerlerinde mühür baskıları
bulunan çok sayıdaki kil topakçıklarının bunlarla ilgili olduğu
kuşkusuzdur. Tahta tabletlere yazılan belgelere, mühür
basılmış bu topraklar bir iple bağlanıyor ve böylece belgenin
imzalanması sağlanıyordu. Bu tahta tabletlere
kilden
olanlara yapıldığı gibi, sivri bir araçla bastırılarak, çiviyazısı
işaretlerinin kazınmasına olanak yoktu. Belki de, tahta
tabletlerde kullanılan yazı sistemi, bir tür resimyazısı olan
Luwi ya da daha eskiden denildiği gibi Hitit Hiyeroglifleri idi.
Hiyeroglif yazısı, genellikle mühürler ve anıtsal kaya
yazıtlarında kullanılmış olmakla beraber, kazınmak suretiyle
kurşun levhalar üzerine de yazılmıştı. Bu tür levhalar, daha
doğrusu uzun kurşun şeritler, Asur'da ve yakın zamanlarda
da Kayseri - Sivas·arasındaki Kululu adlı yerde bulunmuştur.
Bu bakımdan, tahta tabletlere de herhalde boya ile hiyeroglif
yazısı uygulanmış olabilir. Diğer yandan, Asur'da Üzerleri
balmumu bir tabaka kaplanmış, tahta ya da fildişi tabletlerin
varlığını biliyoruz. Balmumu tabakasının eriyip akmaması
için tahta tablet biraz oyularak, kenarları çerçeve halinde
yüksek bırakılıyordu. Balmumunun tahta yüzeyine iyi
yapısması için de, tahtanın yüzeyi pürüzlü hale sokuluyordu.
metinler
Anadolu'da böyle tabletler yapıldığını ve Üzerlerine çivıyazısı
ile
yazdırıldığını varsaymak
herhalde
yanlış
olınayacaktır. Bu tür tabletlerin kullanış açısından ıyi bir
tarafı da, balmumunun ısıtılıp yumuşatılarak, yazıların
silinmesi
ve
tabletin
getirilebilmesidir.
yeniden
yazıya hazır duruma
Bu olanak, mahkeme tutanakları, dikte
ettirilen
mektuplar ya da yazman yetiştiren okullardaki
öğrencilerin alıştırmaları için kolaylık sağlıyordu. Önce
bunlara
yazılan karalamalar, gerektiğinde, kitaplıklara
konulmak üzere, kil tabletler üzerine temize çekiliyordu.
4. Tuthaliya hukuk alanında da düzenlemeler yapmış ve yasa
maddelerini kapsayan tabletler onun zamanında yeniden
kopya ettirilmiştir. Bu kralın bayındırlığa dönük icraatini de
Boğazköy kazıları kanıtlamıştır.
14. SONUN BAŞLANG~CI
4. Tuthaliya'nın hangi koşullar altında öldü~ünü bilmiyoruz.
Kendisinden sonra oğlu 3.Arnuwanda Hitit devletinin başına
geçmişti (İÖ 1220 dolayları). Bu kral, Hitit sülalesi arasında
bu adı taşıyan üçüncü kişi idi. Ne yazık ki, 3. Arnuwanda'nın
döneminde oluşmuş olayları anlatan pek az belge bulunmuş
tur. Elimizdeki tabletlerden, bu kralın döneminde de, ülkenin
kuzeyindeki Kaşkalar ile savaşın yapıldığını, Anadolu'nun
güneydoğusunda ise, buraya göçmüş (?) bir toplumun başı
olan
Mita'nın, Hitit Devleti'nin
topraklara
çekirdeğini oluşturan
değin sokulduğunu öğrenebiliyoruz. 8. yüzyıl
Asur kral yıllıklarında, Muşki adlı bir ulusun kra~ ol~n
Mita'dan söz edilmektedir. Bu 2. Mita ise Fryg kralı Midas ıle
eşitlenmektedir. Bunlar
arasındaki ad benzerliklerini,
Arnuwanda döneminde başlamış bir uluslar göçü ya da ~e.r
değiştirmesi olarak yorumlamak olası görünmekt~di:· ~t~t
İmparatorluğu'nun yıkılmasına, birazdan göre~eğımız, gıbı:
deniz ve ,kara yoluyla gelen ve adlarına Denız Kavimlen
denen ulusların katkıda bulundukları anlaşılmaktadır.
Elimizde bir mühründen başka bir belgesi olmayan _bu _Hitit
kralı öldüğünde, krallık tahtına kardeşi 2. Şuppıluliuma
geçmişti. Bu kral adının yazılışında, aynı adı taşıyan
atasınınkine göre de küçük bir fark göze çarpmak.tadır. Bu
kral, belgelerde Şuppiluliyama olarak geçmektedir. Arnu
wanda'nın tahta geçebilecek hiçbir çocuk tıı[akmadığı, hatta
harem kadınları arasın~ da, ölümünü izleyen günlerde
hamile bir kadın bulunmaaığı, bu nedenle tahta kardeşinin
geçmesinin zorunlu olduğu, şu belgeden anlaşılmaktadır:
Efendim, başka kimseyi değil, beni kabul etti ... beni ktıçllk bir
köpek gibi. .. btlytltttl. Majestenin kardeşi kral olduğu zaman,
ben (artılı:} btıyllk bir memurdum ve hep onu korudum; ona
karşı hiçbir ihmalim olıµadı. Ona, efendime temiz kalple ...
hizmet ettim... Sonradan Hatti hallı:ı (başka} zorlulı:lar
çılı:ardılı:larında, seni hiç ortada bırakmadım... Hatti hallı:ı
ona ( = krala) karşı gtınah işledillerinde: ben (yine) sadık
kaldım. Eğer onun çoculı:lan olsaydı, onları da sayar ve onlan
da korurdum. Onun çocukları olmadığı için, hamile bir kadın
olup olmadığını soruşturdum; hamile bir kadın yoktu .. .
Arnıİwanda geride çocul bırakmadı diye, günah işleyip .. .
başka birisini efendi yapabilir miydim ? Anlaşılacağı gibi, adı
geçen son krallara karşı Hatti ülkesinde bazı ayaklanmalar
olmuştu. Arnuwanda'nın çocuğu olmamasını fırsat bilenler
de herhalde vardı. Ama, sadık memurlar yardımıyla ölen
kralın yerine kardeşi Şuppiluliyama geçirilebilmişti. Ancak,
iç kargaşanın ne boyutlara ulaşabileceği şu sözlerle açığa
vurulmaktadır: Ordu krala isyan edebilir, kralın askerleri ve
tllkeleri ayaklanabilir ya da dtışmanın silahı kralın en
yalcınlannı tutsak alabilir ya da bunları öldürebilir ya da
yüksek memurları krala isyan eder ya da kral hastalamr ya
da kral uzak bir sefere çıkar ya da daha kötü durumlar
ortaya çıkabilir; işte sen (o· zaman} isyana kalkma, (bir)
kenara çelcilme veya tllkene ihanet etme; sadakatinin sonunu
sadece öltlm getirebilsin! Sadakat konusu şu metinde de
işlenmiştir. Vücudunda bir elbiseyi nasıl taşıyorsan, bu andı
da öyle taşıyacaksın ... Gökytlztlntln güneşi albnda Şuppiluli
yama 'ya ya da Şuppiluliyama 'nın oğluna bir köttılllk etmeye
kalkarsan, o zaman seni bin ant tanrısı ve güneşin ateşi yok
etsini Eğer bunu gece yaparsan, seni karın, çocukların ve
tllken ile birlikte .. . ay .. . yok etsin I Sadık kalmaları için
kişilere içirilen antları, aslında sadakatsizlik ve ihanetin çok
sık rastlanan
olaylar haline geldiğinin kanıtları saymak
gerekir. Bu antlarda, ülke ve devleti kötülüklerden sakınmak
olduğu kadar, kral soyunun tahtta kalması da amaçlanmak
tadır:
Ben, sadece efendim Şuppiluliyama'nın soyundan
olanları koruyacağım. Birinci Şuppiluliuma 'nın soyundan,
Murşili'nin soyundan, Muwatalli'nin soyundan, Tuthaliya'
nın soyundan olan bir kimsenin tarafına geçmiyeceğim 1
VESON
15.
Sözünü ettiğimiz bu bağlılık antlarının tutulmasına dahi
zaman kalmadığını artık biliyoruz; Şuppiluliyama tanıdığımız
son Hitit kralıdır ve onun so~dan
kimse başa geçemeden,
devlet
çökmüştür. (yak. Iö 1200) Devletlerin
siyaset
sahnesinden göçüşlerinin kuşkusuz tek bir nedeni olamaz.
Yıkılışı, bir çok öğenin bir araya gelmesi yaratır. Devletin
içindeki kargaşa, ekonomik güçlükler ve kurulu dengeleri
değiştiren uluslararası kaynaşmalar, bir diğerinin aleyhine
yayılan ve kuvvetlenen yeni devletler, doğan yeni'koşullara
uymayan ya da kendilerini kurtaracak
yeni
dengeler
kuramayan toplulukları silerler. Hitit İmparatorluğu'nun
çöküşünde de bütün bunların rolü vardır.
Asur kralı Tukultininurta 'nın taht kavgaları sonunda oğlu
tarafından öldürülmüş olduğuna yukarıda değinmiştik.
Ancak, Hitit İmparatorluğu'nun bu son döneminde Asur
yeniden güçlenmiş, yeniden büyüme emellerinin peşine
düşmüştü. Yıllardan beri bana karşı gelen, sonra belclemeye
(başlayan} şu Asur'dald dtlşman, silahla güçlenir ya da
be~
tllke~e
gelirse...
sözlerinden
Asur'un
yeniden
çekinılecek bır devlet durumuna geldiği anlaşılmaktadır.
Kuzey ~uriye'd_e K~rg~~ış hala Hititler'in
yanındadır.
Şuppıluliyama, onceki bolumlerde sözü edilen lni-Teşup'un
oğlu Talmi-Teşup ile bir antlaşma yapmıştı. Bu kralın adına
Ugarit belgelerinde de rastlanmaktadır. Ugarit'te onunla
çağd_aş olan kralın adı Ammurapi'dir. Bu Ugarit kralına,
Ala~ıy? ( := Kıbrıs) kralının gönderdiği mektup, Kuzey
Surıye deki durumu aydınlatmakta ve ondan silahlanmasını,
asker ve arabalarını savaşa hazır tutmasını istemektedir.
Halbuki, Ugarit'i.? yakl~şan düşmana yapacak bir şeyi
yoktur; Ammurapı, Ugarıt kralına şöyle yanıt yazar- Babam
bilmiyor mu ki, benim btlttln askerlerim Hatti ülkesinde
tıslenıniştir ve bllttln ge~eriın Luklı:a ( = Lykia Bölgesi,
güneyb~b An~d_olu hyılanlJfilesindedir. Bundan anlaşıldı
ğına gore, Hıtıt kralı~ ısteğiyle Ugarit donanması ve
ordusu,
yaklaşan düşmana karşı, Anadolu'nun batı ve
güneybatısına gitmiştir. Değil Kıbrıs'a yardım etmek kendini
savunacak gücü bile yoktur. Şuppiluliyama'nın bir belgesin
den, zaten gelen düşmanların Kıbrıs'ı ele geçirdilcleri belli
Şuppiluliyama. Ve benimle Alaşiya gemileri ( = Kıbns'ı alan
::,o/ üst: 3. Arnuwancta·ya ait bır
mühür baskısı. Alt: Kral 2.
Şuppiluliuma'ya ait Bogaıköy'de
bulunan hiyeroglifli Nişantaş
yazıtı. Sag üst ve alt: 2.
Şuppiluliuma (ŞuppiluJiyamaJya
ait iki mühür baskısı.
Kizzuwatna, Kargamış, Arzawa, Afaşiya ... Yine Ramses'e
dilşmanlarm) denizin ortasında üç kez savaşa tutuştular.
Gemileri yakalayıp, denizin ortasında ateşe ~ererek, onları
yok ettim. Fakat, ben kıyıya dönünce, Alaşıya düşmanları
sürüler halinde benimle savaşa geldiler ve ben onları
yendim ... Donanması yakılan ?üşmanın Anad?~u kıyılarına
nasıl gelebildiği anlaşılmaz bır olaydır ve Hıtıt kralı pek
doğruyu yansıtmamaktadır. Böylec~, aynı met~ kırı~ o!an
baş bölümlerinin yorumu.na göre (ki bu pek kesın değıl~r),
babası zamanında ele geçirilen ve haraca bağlanan Alaşıva,
denizden gelen düşmanın eline geçmiştir. Artık düşmanın
Ugarit kıyılarına varabilmesflçin
önünde engel kalmamıştır.
Ugarit'te yapılan kazılarda, tabletlerin pişirilerek sertleşti
rildiği tablet
fırını
içinde
yaklaşık 100 kadar tablet
bulunmuştur. Arkeologların bulgularına gö_re, bu tabletler
fırından alınmaya fırsat bulunmad.a~,. UgarıJ .sarayı rık_ı~a
uğramıştır. Tabletlerin çoğu Ugarıt ın kendi ,ıç yönetimı ıle
ilgili konuları içermektedir. ı:al~ız iç~erin~e~ 2_ t_anesi, Hitit
Devleti'nin sonu ile ilgili bılgı verır. Bırıncısı, adı tam
okunamayan bir kişiden Ugarit k_ralına g~len ve açlık
tehlikesine karşı yiyecek yardımı ısteyen_ bır . m~kt~ptur.
İkincisi
ise,
Hitit
kralı
tarafından gonderılmıştır ve
Ammurapi'nin 2 yıldır geciken _ziyareti _dolay.ısıyla_ ı_najestenin
yakınması iletilmekte, ayrıca yıyecek gonderılmesı ıstenmekte•
tedir. Bu mektubun yazılışı ile, Ugarit'in düşman istilasına
uğraması arasında ne kadar zaman geçmiştir bilmiyoruz
ama, Hitit kralının son belgesi bu olmalıdır. Bundan sonra,
Hattuşa ve Ugarit arşivlerinin ikisi de susar; neler olup bittiği
sadece
Mısır firavunu
3.
Ramses'in
şu
öğrenilebilir: .. birdenbire devletler yıkılıp dağıldılar. Hiçbir
sözlerinden
ülke onların silahl~
karşısında dayanamadı: Hatti,
göre, bir tek o, denizden ve öküz arabalarıyla karadan gelen
bu sürülere karşı güçlükle direnebilmişti.
Anadolu'nun çeşitli yerlerinde yapılan kazılar, bu dönemde,
Hattuşa'da içinde olmak üzere, pek çok kentin yangınlarla
yıkıntı
haline geldiğini göstermektedir. tık gelen düşman
dalgaları sonucunda Hitit İmparatorluğu hemen çökmüş
müdür, yoksa bir süre daha başka başkentlere çekilerek
tutunmaya çalışmış mıdır? Bunu bilemiyoruz. Şuppiluliyama,
devletinin çöküşünü görebilmiş midir? Bunu da yanıtlayamı
yoruz.
Ancak bildiğiıniz, Ön Asya'nın görkemli bir
İmparatorluğu olan Hatti'nin artık devlet olarak yaşamadığı
dır.
Devletlerin yıkılması ile uluslar hemen kaybolmaz. Hititler ile
akraba olan Luwiler de, yeni gelenlerin baskısı sonunda
Kuzey Suriye'ye çekilınişler, orada Saıni ırktan olan Araıniler
ile kaynaşmışlar ve 1ö 1200 yıllarından sonra da küçüle yerel
devletler halinde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kendilerini
kültürel bağlarla Hitit İmparatorluğu'na bağlı saydıkları,
kullanmış oldukları hiyeroglif yazısından ve krallarına
koydukları eski Hitit adlarından bellidir. İşte Geç Hitit
Devletleri dönemini başlatanlar ve Tevrat'ta Het oğulları
olarak anılanlar bunlardır.

Kaynak

Anadolu Tarihi Ansiklopedisi

Doç. Dr. Ali M. Dinç ol