O Bir Ra Board

Full Version: SATRANÇ TAHTASI
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.
SATRANÇ TAHTASI

Yeryüzü, Allah tarafından belli bir düzen dairesinde yaratılmıştır. İnsan için de sayısız ibretlik olayları içeren bir yapıya sahiptir. Bu ibretlik olaylar asırlardır sürdüğü gibi kıyamete kadar da devam edecektir. Kimi insanlar merakının sonucu olarak yeryüzünü irdelemeye başlayacak kimi insanlarsa öylece gelip geçecektir.
Yeryüzünü irdeleyen insan, dünya üzerindeki birçok sırrın farkına varacaktır. Fakat her şey fark etmekle neticelenebilecek basitlikte değildir. Ki irdeleyen insanın yükünün artacağı da tartışılamaz bir gerçektir. Bu yük artışı insanın yolda yalpalamasına da sebep olabilir, adımlarını daha sağlam atmasına da. Yol üstünde olmak bu yüzden birçok tehlikeyi beraberinde getirir. Tehlikelerden birisi ve en önemlisi: insanın nefsidir. İnsan, kendi içinde taşımış olduğu bu tehlikeyi bertaraf etmek için çalışmalıdır. Yolun çetinliği de burada gözler önüne serilecek, tecrübe edilecektir.
İnsan bu çetin yolda mühendis kadar kıvrak zekâya sahip olmalıdır. Mimar kadar da dizayn yeteneğini edinmesi önemlidir. Çünkü içinde bulunduğumuz çağ gereği yaşadığımız birçok şey nefsimizle bizi büyük bir mücadeleye itiyor. Ona hoş gelenler fıtratımızla zıtlık yaşatıyor. Burada devreye giren tasvirse bir satranç tahtası oluyor.
Satranç tahtasında piyonlar bizim hâl ve hareketlerimizi yansıtan eşya rolünü üstleniyor. Şah olarak konumlandırdığımız nesne fıtratımızı yani imanımızı temsil ediyor. Diğer birçok taş için roller tarif edilebilir. Ama bizim için önemli olan bu ikisi: şah ve piyon.
Piyon, bilindiği üzere tahta üstünde en az önem verilen nesnedir. Fakat piyonlarımızın konumu bizi zafere ulaştıracağı gibi mat olmamıza da sebep olabilir. Piyonları hâl ve hareketlerimiz, şahı ise korumamız gereken fıtrat olarak düşünelim. Piyonlar doğru hareket ettirildiğinde hatta yeri geldiğinde doğru bir amaç uğruna feda edildiğinde şahı korur.
Bizim için gayet basit gelen bir davranış telafi edilmesi zor olan hasarlara yol açabilir. Sonuca odaklandığımızda bu hatalardan etkilenen şah olacaktır. Aslında kendi kendimize verdiğimiz zarar gün yüzüne çıkacaktır. Satranç tahtasındaki piyon gibi önemsiz gördüğümüz hâl ve hareketlerimiz, “Aman, ne olacak sanki” diye yorumladığımız tavırlarımız işin sonunda şahta etki bırakıyor. Onu riske atıyor, onun hareket alanını kısıtlıyor. Yani imanımızın hayatımıza şekil vermesinde zorluklar çıkartıyor. O satranç tahtasında küçük gördüğümüz piyon, büyük zararlara yol açıyor.
İmanının hayatını şekillendirmesinde sağlıklı adımlar atamayan insanoğlu şahsiyetini de inşa edemiyor. İnsanın şahsiyeti irtifa kaybeden bir grafik çiziyor. Eksi yönde çizilen bu grafik insanı aşağılara çekmekten geri durmuyor. Üstelik aşağısı insanın yüz göz olduğu, ne kadar debelense o derece battığı bir bataklığa dönüşüyor. İnsanın ahiretini düşünmeden, bu dünyada erdemli bir hayat sürmenin önemini göz ardı ederek hâl ve davranışlarında arzuyu merkeze alması onu hüsrana sürüklüyor. Üstelik insan nefsi, arzunun tatmin edilmesiyle daha obur daha doyumsuz bir hâl alıyor. Yedikçe acıkan bir yaratık gibi kısır bir döngüye giriyor insanlık. Bu döngü içerisine hapsolan insan, çıkışı bulamadığı takdirde dünyada istediği kadar mutluluğu (?) elde etse de aslında ona bahşedilen ilahi lütfu, ömür sermayesini tüketiyor. Tatmin ve mutluluk arasında doğrusal bir ilişki olmadığından kişi bir süre sonra hayattan zevk almamaya, daha önce ona mutluluk veren şeylerden yeterince doyum elde etmemeye başlıyor. Sonuçta çağımızın en büyük sorunlarından birisiyle karşı karşıya kalıyoruz: depresyon. Piyonları yeterince önemsemediğimiz, hayat oyununda şahı gerektiği gibi koruyamadığımız için hızlı tüketiyor ve çabuk tükeniyoruz.
İnsanın bedeni toprak olup gidecektir. Beden bize emanettir ve insan için en az onun kadar belki de daha fazla değerli olan şey ruhtur. Ki bu ruh tamamıyla insanın şahsına özgü değildir. Bu ruhun temeli bizim için belli bir noktada emanet niteliğindedir. Yüce Yaradan, ayetinde buyurmaktadır ki: “O yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır. Sonra onun neslini, önemsenmeyen bir suyun özünden yaratıp sürdürmüştür. Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!” (Secde, 32/7-9.) Orada geçen “…ruhundan ona üflemiş…” ibaresi, bizim Allah’tan bir emanet devraldığımızı kanıtlar niteliktedir.
Devraldığı emaneti, sahibine yaraşır bir şekilde değerlendirmeyen insanın şahsiyetinde hasarlar olması muhtemel hatta kaçınılmazdır. Bu inişler neticesinde döngüye girebilme potansiyeli olan insan öfke, kibir, haset gibi kötü huylu duyguları üstleneceğini de bilmelidir. Bu duyguları üstlenmesiyle birlikte, mutsuzluk için ahireti beklemesine de gerek kalmayacaktır. Kendisine ve çevresine bu dünyayı yeterince dar edecektir, desek yanılmayız. Çünkü tatmış olacağı her şey beşerilikten ibaret olduğu için onu tatmin etmeyecek ve sonsuz huzurdan onu mahrum bırakacaktır. Tabiri caizse, kişinin elinden garibanlığını alacaktır.
Şahsiyetine ekstra bir görünüş çizmek isteyen insanın yapacağı şeyler de çok zor olmasa gerek. Çünkü bunlar, aslında insanın bildiği şeylerdir. Kalubeladan insana miras kalan, özünde olan, fıtratının yani imanının bir hediyesi olan hususlardır.
Artı profil oluşturulmasında en önemli nokta, insanın ne yaparsa yapsın Allah ve Resulünün çizgisi üzere yapmasıdır. Piyonu oynatmadan önce düşüneceğimiz şey, Resulullah olsa ne yapardı?
Bunu benimseyen insan birçok şeyi aşabilecek konuma erişecektir. İlk başlarda bazı şeyler dalgınlığımıza gelecek olsa da zamanla her taş yerine oturacaktır. Soruyu kendisine sorduğunun farkına bile varamayacak bir noktaya erişecektir. Melekeye dönüşen bu hamlemiz ibadetlerimizle de doğru bir orantı içerisinde olacaktır.
Hem bu refleksi edinmemizde bize kolaylık sağlaması açısından hem de artı profil çizerken hızlı yol kat etmemize vesile olacak bir reçete de elimizde mevcuttur.
1. Meal okumaları
2. Hadis okumaları
Yapacağımız meal okumalarıyla, hayatımızı Kur’an’ın rehberliğine açacağız. Bu bize hem manevi bir tatmin sağlayacak hem de bizi yaratan Yüce Allah’ın sözüne kulak vermemize yardımcı olacaktır. Bu işi büyüterek bir üst kademeye taşıyabiliriz. Burada da tefsir okumaları bizi karşılayacaktır. Hadis okumalarıysa Allah’ın bize yol gösterici olarak göndermiş olduğu elçiden haberdar olmamızın kaynağını oluşturacaktır. Elçinin sünnetine uyarak piyonların konumunu kılavuz yardımıyla doğru seçeceğimiz için şahı riske atmayacağız. Riske atılmayan şah, mühendislere has kıvrak zekâ ve mimarların dizayn yeteneği ile harman olduğunda şahsiyetimizde fark edilir derecede yükselişler oluşturacaktır.
Dikkat etmemiz gereken önemli bir husus burada devreye girmektedir. İnsan, şahsiyetinin inşasında onu birçok zorlukların beklediğini bilmeli, gardını ona göre almalıdır. Çünkü her şey zıddıyla kaimdir. Nefsini bertaraf etmeye çalışan insan, dünyada daha önce elde edebileceğinden şüphe duyduğu birçok şey ile imtihan edilebilir. Bu takdirde insan, denge politikası gütmeli ve her şeyi sağlam adımlarla başarmalıdır.
Ahirette ulaşacağı mutluluk için bu dünyadaki birçok safsatayı görmezden gelen insan, bu dünyanın nimetlerinden helal yoldan faydalanmayı ihmal etmemelidir. Keşfine çıkmış olduğumuz sır, şüphesiz hayırlıdır. Çünkü Allah, bu kâinatı bizler için yaratmıştır. Onun bunca nimeti bizler için yarattığını bildiğimiz hâlde hiçbirinden yararlanmazsak nankörlük etmiş oluruz. Kasanın içinden çürükleri ayıklamalı, sağlamları muhafaza etmeli ve onları değerlendirmeliyiz. O yüzden bu dünyanın telaşesini de önemsemeli ama şahsiyetimizdeki yükselişte kırılmalara sebep olmasına fırsat vermemeliyiz.
Düzen dairesinde, merkezden kopmadan birçok şeyi başarabileceğimizden şüphemiz olmamalı. Çünkü bizler, halife potansiyelinde varlıklarız. Potansiyelimizin farkındalığıyla artan yükümüzü dengeli bir şekilde taşımalı, mataranın delinmesine mahal vermemeliyiz. Şüphe yok ki Allah bizimledir.

Derviş Ali BÜYÜKKARTAL

Diyanet Aylık Dergi