O Bir Ra Board

Full Version: Fıkra Fıkralar Komik Fıkralar En Komik Fıkralar Çok Komik Fıkralar Fıkra Oku
You're currently viewing a stripped down version of our content. View the full version with proper formatting.


Fıkra Fıkralar Komik Fıkralar En Komik Fıkralar Çok Komik Fıkralar Fıkra Oku

Birbirinden Güzel - Birbirinden Komik Fıkralar

IMAMLIK

Muhasebeciye sormuslar: 

“Bir daha dünyaya gelirsen hangi isi yapmak istersin?”

“Imamlik” demis.

“Neden?” demisler.

“Mevzuat hep ayni, hiç degismiyor.”

BORU

Fizikçi, matematikçi, kimyaci, jeolog ve antropologdan olusan bir heyet bir arastirma için arazide bulunmaktadir. Birden yagmur bastirir. Hemen yakindaki bir arazi evine siginirlar.

Ev sahibi bunlara bir seyler ikram etmek için biraz ayrilir. Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanir. Soba yerden 1 metre kadar yukarida, altindaki dizili taslarin üzerindedir. Sobanin niçin böyle kurulmus olabilecegine dair bir tartisma baslar.

Kimyaci: Adam sobayi yükselterek aktivasyon enerjisini düsürmüs, böylece daha kolay yakmayi amaçlamis.

Fizikçi: Adam sobayi yükselterek konveksiyon yoluyla odanin daha kisa sürede isinmasini saglamak istemis.

Jeolog: Burasi tektonik hareketlilik bölgesi oldugundan herhangi bir deprem aninda sobanin taslarin üzerine yikilmasini saglayarak yangin olasiligini azaltmayi amaçlamis.

Matematikçi: Sobayi odanin geometrik merkezine kurmus, böylece de odanin düzgün bir sekilde isinmasini saglamis.

Antropolog: Adam ilkel topluluklarda görülen atese tapmanin daha hafif biçimi olan atese saygi nedeniyle sobayi yukariya kurmus.

Bu sirada ev sahibi içeri girer ve ona sobanin yukarida olmasinin nedenini sorarlar.

Adam cevap verir: - Boru yetmedi!

DIKKAT EDIN

Temel’ in karisi Fadime vefat etmis.  Cenaze namazi kilinmis, cemaat tabutu sirtina almis, tam camii den cenazeyi çikartacaklar, tabut camii nin kapisina çarpmis. Bakmislar tabuttan bir inleme sesi geliyor, açmislar tabutu, bakmislar Fadime yasiyor. Hemen hastaneye götürmüsler ve  10 sene daha yasamis Fadime. 10 sene sonra öldügünde yine ayni camii ye getirmisler cenazeyi. Namaz kilinmis. Tam cenazeyi kapidan çikaracaklar, Temel cemaate seslenmis :
- Ula cözinizi seveyum. Kapiya tikkat edun daaa

DEDEKTÖR


Bir adam yalan dedektörü almis. Aksam yemeginde denemek istemis. Ogluna “bugün neredeydin” diye sormus. Oglu “Okuldaydim” diye cevap verince dedektör baslamis ötmeye. Sonra oglu itiraf etmis, “okuldan kaçip maça gittik” demis. Babasi kizmis, ogluna “Ben senin yasindayken maç nedir bilmezdim bile!” demis. Dedektör yine ötmüs. Bunu duyan anne gülmüs ve “Al iste senin oglun” demis. Dedektör yine ötmüs

BERBERE FIRÇA

Adamin biri bir gün berbere gitmis. Az bir süre bekledikten sonra sira kendisine gelince berber koltuguna oturmus. Berber adama:
- 'Tirasiniz nasil olsun?' deyince adam baslamis saymaya:
- 'Soldan kahkül birak, sagi kazi, arkayi sifira vur, ortadan bir merdiven sekli yap.' Berber neye ugradigini anlamayip saskin bir sekilde:
- 'Ama beyefendi bunu ben nasil yapayim. Bu ne biçim tarif?' Adam berbere sinirlenir:
- 'Geçen geldigimde bunu tarif olmadan nasil yaptin peki be adam!'

TUTUKLAMA


Albay, binbasiya emir verir:

- Yarin günes tutulacak. Bu her zaman görülen bir sey degildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanina getirin de olayi görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi verecegim. Sayet yagmur yagarsa, tabii bir sey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapali talimgaha götürürsün.

Binbasi, yüzbasiya aktarir:

-Albayin emri ile yarin sabah saat dokuzda günes tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay degildir. Sayet hava kapali olursa bir sey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapali talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapilacaktir.

Yüzbasi, tegmene:

-Albayin emri ile yarin sabah dokuzda talim elbisesi ile günes tutulmasinin açilis merasimi yapilacaktir. Sayet yagmur yagarsa ki bu durum pek görülen bir olay degildir, Albay kapali talimgahta gerekli bilgiyi verecektir.

Tegmen, basçavusa:

-Yarin sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kiyafeti ile albay tutulacak. Kapali talimgahta yagmur yagarsa, alayin meydaninda manevra yapilacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay degildir.

Basçavus, askere:

-Yarin sabah saat dokuzda kapali talimgahta albayi tutacagiz. Sabah hepiniz talim techizat ile hazir olun.

Askerler kendi aralarinda:

-Yarin sabah bizim basçavus albayi tutuklayacakmis.

MÜSLÜMAN OLMAK

Adamin biri camiye elinde biçakla girmis. Aranizda müslüman var mi demis? Herkes korkuyor tabi… 2 tane yasli amca korkarak biz müslümaniz evladim demis. Disari gelin demis. Korka korka çikmis bizim amcalar. Eleman amca demis siz müslümansiniz madem ben kurban kesmeyi bilmem su koyunu benim için kesermisiniz demis. Tamam demisler kesmisler aradan biraz zaman geçtikten sonra oglum biz çok yorulduk. Sen git içerden baska birilerini bul demisler. Neyse adam bu sefer elinde kanli biçakla camiye dalmis aranizda baska müslüman olan var mi demis. Bizim cemaat kanli biçagi görünce iyice korkmus… Dönmüsler hep beraber imama bakiyorlarmis

Imam da cemaate dönmüs ne bakiyorsunuz lan, 2 rekat namaz kildirdik diye hemen müslüman mi olduk demis.

Sevinememek

karne Temel'in karnesindeki zayıfları gören annesi sinirli sinirli Temel'e bağırır: -Ha bu nedur? Geçen yıl sinif birincisudun, bu yıl sonuncu olmişsun! Temel gayet sakin cevaplar: -Anacuğum geçen yıl sen çok sevinmiştun bırak bu yıl da başka analar sevinsun da!


Saat Neden Geride?

saatler-ileri Öğretmeni Temel'e sordu: -Söyle bakalım Temel... Amerika'da saatler Avrupa'ya göre neden 5 saat geridir? Temel cevabı bilmese de yine hazır cevaplılığını konuşturur: -Amerika daha geç keşfedildi da ondan öğretmenum.


Yüz Yıkamamak

Annesi yeni uyanan Temel'i her zamanki gibi uyardı. -Günaydın uşağum, sofraya oturmadan önce yüzünü yıkıyacasun. Temel boş boş annesinin yüzüne baktı... -Ne oldi niye bakaysun? -Anacuğum biraz önce rüyada suya düştum. Yüzümi 
yıkamasam olmaz mi?

Büyüyünce Ne Yapacaksın?

Misafir, küçük kıza sordu: -Büyüyüp, annen kadar olunca ne yapacaksın bakalım? -Rejim yapacağım teyze.
Büyük Laf

fil Misafirlere Temel'in akıllandığını kanıtlamak isteyen babası: -Uşağum Temel, hadi emicelerine büyük bi laf et da, senin ne kadar büyuduğuni görsunlar. Küçük Temel tek kelimeyle cevap vermiş: -Fil.
Sorular Kolay Mı?

osym-ogrenci-sinav-tus Temel sınavdan çıkan oğluna sordu: -Uşağum nasi geçti, sorular zor miydi? Oğlu omzunu silkti ve şahane cevabı verdi: -Yok babacuğum, sorular kolaydi ama cevaplari çok zor idi.
Nasıl Deve?

deve İki arkadaş hayvanlar hakkında konuşuyorlardı: Biri diğerine sordu: -Sırtında kamburu olan hayvana ne denir? -Bunu herkes bilir deve tabi ki. -Tamam peki ya iki kamburu olana ne denir? Arkadaşı bilmiş bir edayla cevaplar: -Hecin devesi... Arkadaşı şaşırır ve soruyu biraz daha zorlaştırır. -Peki bunu bil o zaman, üç kamburu olana? -Ona da kamburu çıkmış hecin devesi derler.
Sünnettir

çok-yemek-yemek Nasreddin Hoca'nın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir. Üçü de birbirinden obur şeylermiş. Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da "sünnettir" diye ekmekle iyice sıyırıvermişler. Bu sırada odaya Hoca'nın oğlu girmiş. Mollalar Hoca'yı memnun etmek için: -Aman ne güzel çocuk... Adı ne bunun? diye sormuşlar. -Adı Farzdır, demiş. Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar: -Bu ne biçim isim Hoca Efendi? demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık. Hoca hemen taşı gediğine koymuş: -Yahu, sünnet diyeyim de onu da mı yiyin?

Yavru Kutup Ayısı


Yavru kutup ayısı babasının yanına gelip sormuş "Baba ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Elbette yavrum nereden çıkardın bunu?" "Allah Allah?!.." deyip gitmiş yavru ayı. Bu sefer annesinin yanına gitmiş ve sormuş, "Anne ben gerçekten kutup ayısı mıyım?" "Tabii evladım kutup ayısısın." Yine "Allah Allah?!.." deyip, yeniden babasının yanına gitmiş yavru ayı. Bir daha sormuş "Yaa baba Allah aşkına doğru söyle bak beni evlatlık falan almadınız degil mi? Yani ben sizin öz oğlunuzum." Baba dayanamamış artık "Oğlum dedim ya sana bizim oğlumuzsun diye, hem sen neden ikide bir soruyorsun ki bunu?" Yavru ayı: "Yav donuyorum baba, donuyorum..."

Durum Vahim


Adam doktorun karşısına oturdu. - Durum çok vahim doktor bey, bir dakika önce olan her şeyi unutuveriyorum. - Peki niçin hatırlamaya çalışmıyorsun? - Neyi?

Hem Suçlu Hem Güçlü


Adamın biri yolda gidiyormuş ensesine şöyle okkalı cinsinden bir tokat yemiş, arkasına dönüp bakmış iri yarı bir adam. -Ne oldu ya? Neden bana vurdunuz? demiş. Adam da: -Seni bir arkadaşıma benzettim pardon kardeşim, demiş. -Ama bu kadarda sert vurulmaz ki canım, demiş. Adam da: -Sanane be adam arkadaşım değil mi? istediğim gibi vururum, demiş.

Kıtlık Sebebi


İki adam ışıklarda karşılaşmış. Birisi çok şişman diğeri de çok zayıfmış. Şişman adam zayıfa dönerek: -Seni görende kıtlık var sanır, demiş. Zayıf adam da: -Seni gören de kıtlığın sebebini anlar, demiş.


Bir Kötü Birde Ondan Kötü Haber


Doktor hastalarından birini aramış. Telefonda aralarında şöyle bir diyalog geçmiş: –Sana bir kötü bir de çok kötü haberim var. Önce hangisini söylememi istersin demiş. – İlk önce kötü haberi söyleyin.. – Tahlilleriniz sonucunda maalesef sadece yirmi dört saat ömrünüz kaldı... – Bu kötü haberse bundan daha kötü ne olabilir ki?! – Dünden beri size ulaşmaya çalışıyorum, telefonunuz kapalıydı.

Kayserilinin Prensibi

Kayserili bir genç yeni işe başlamış. 1 aylık çalışma sürecinin sonunda ilk maaşını almak için bankamatiğe gittiğinde anlaştıkları maaşın 300 TL üzerinde bir ücret yatırıldığını görmüş. Hiç sesini çıkartmadan, sevinerek maaşı çekmiş. Aradan bir ay daha geçmiş. Tekrar maaşını çekmeye gitmiş, bakmış bu seferde 150 TL eksik yatmış. Hemen muhasebeye gidip itiraz etmiş. “Neden maaşım eksik yattı” diye. Bunun üzerine muhasebeci “Neden geçen ay 300 TL fazla para yatırdığımızda itiraz etmediniz de, şimdi eksik yatınca itiraz ediyorsunuz” demiş. Adam sakince cevap vermiş: “Prensibimdir ilk hatayı her zaman affederim.”
Konserve Domates

Domates, Tomatoes Temel'le Dursun konuşuyorlardı. Dursun Temel'in başındaki şişliği görünce merak edip sordu: -Temel o başindaki şişluk nedu? -Fadime kafama domates atti... -Uyy domates kafa mi şişirur ula? -Konservesi şişiriyi uşağum.

Yeni Arkadaşlar

Smile Babası küçük Temel'e sorar: -Sınıfta kaçincusun bakalum? -Yirmincuyum baba. -Geçen on beşinci diyudun? -Sınıfa beş yeni oğrenci geldi baba.

Müsrif Kadın


Kayserili iki arkadaş aralarında konuşurken, biri diğerine karısından dert yandı: -Yahu bizim hanım çok müsrif. Para yetişmiyor. İnanmazsın pazartesi 100 lira istedi. Salı 200 lira, çarşamba 400, dün de 700 lira... -Acıdım sana vallahi, nereye harcıyormuş bu parayı? -Ne bileyim ben, verdiğim yok ki.

Saatiniz Kaç?

Akıl hastanesine ziyarete giden adam bahçede güzel havanın tadını çıkaran birine: - Saatiniz kaç? diye sordu. Adam hemen içeri gidip, kağıt, pergel, gönye, kalem ve cetvel getirdi. Büyük bir titizlik ile gölgeyi ölçüp biçip hesaplar yaptıktan sonra: - Saat tam dördü beş geçiyor, dedi. Ziyaretçi: - Muazzam! Sizi tebrik ederim ama güneşsiz bir havada gölgeyi ölçemezsiniz, o zaman ne yaparsınız? - O zaman da saatime bakarım, dedi.

Kuş Nezlesi

Temel Dursun'u hasta görünce neyin var diye sordu. Dursun nezle olduğunu söyleyince Temel: -Geçenlerda benum kuşum da nezle oldi. -Kuş nasi nezle oluyi da? -Kafesun kapisini açik unutmişum da.

Dedeye Acımak

Durmadan afacanlık yapan oğlunu yanına çağıran babası: -Oğlum biraz akıllı olsana. Sen şımardıkça benim saçlarım aklaşıyor. Bari bana acı da uslu dur, demiş. Çocuk bilgiç bilgiç: -Babacığım, demek ki siz dedeme hiç acımamışsınız, baksana saçları bembeyaz.

Kiminle Konuşuyorum?

Öğretmen, telefonla konuşuyordu: -Demek Ali hasta oldu, okula gelmeyecek... -Evet gelmeyecek. -Peki, ben kiminle konuşuyorum? -Babamla!

Birlikte Dilenmek

Beyim, merhamet edin, birkaç kuruş sadaka verin... -Yok. -Allah rızası için... -Yok dedik ya! -On kuruş da olsa yok mu? -Beş para bile yok! -Öyleyse sıkış şuraya da beraber dilenelim!
Yanlışlar Görünmesin Diye

student-taking-a-test-clipart-children-exam Temel, yazılı kağıtlarını o kadar küçük yazıyordu ki okumak mümkün olmuyordu. Bir gün öğretmen iyice merak edip sordu: -Oğlum neden yazıları hem küçük hem de sık yazıyorsun? -Yanlişlarum görünmesun diye öğretmenum.

Şöhret Çocuk

gulen-surat-mizahi Adam: -Bizim büyük oğlanın maşallahı var, dedi. Yazdıklarını binlerce kişi okuyor. Diğeri merak etti: -Ne işle meşgul sizin çocuk? -Tabelacı.

Solucana Yüzme Öğretmek


ver Görevli memur, göl kıyısında balık tutan bir deliye yanaştı: -Kusura bakma kardeşim ama... Burada balık tutmak yasak! -Biliyorum. -Biliyorsun madem.. -Ben balık tutmuyorum ki. -Balık tutmuyor musun? Ya o elindeki ne? -Bu mu? Kamış.. -Kamışın ucundaki? -Kıl. -Kılın ucundaki? -Solucan. -Balık tutmuyor da ne yapıyorsun öyleyse? -Ne yapacağım; solucan kardeşe yüzme öğretiyorum.
Başka Doktor

doctor10 Oğlu, işten dönen babasına der ki: -Sorma baba. Bugün doktora gittim. Beni muayene ettikten sonra ne dedi biliyor musun? Bir ay deniz kıyısında tatil yapmam gerekiyormuş. Nereye gidelim dersin? -Başka bir doktora evladım!

Lüzum Yok

student_taking_a_test_116 Öğretmen sınıfta ders anlatırken çocuklara sormuş: -Anneniz sizi çarşıya yolladı, bir kilo patates iki kilo domates, bir paket tuz, yardım kilo da beyaz peynir al, dedi. Patatesin, domatesin, tuzun peynirin fiyatlarını biliyorsunuz, daha önceki derste bu üniteyi işlemiştik. Şimdi hesaplayın bakalım, bakkala ne kadar vermemiz gerekiyor? Bütün talebeler oturmuş hesabını yapmış, toplamış, defterlerine bir güzel yazmışlar. Ama çocuğun biri hiçbir şey yazmadan öyle oturuyormuş, öğretmen merak etmiş: -Oğlum sen niye yazmıyorsun? -Lüzum yok öğretmenim.. -O ne biçim laf! Ne demek lüzum yok! Çocuk gülümsemiş: -Öğretmenim benim babam bakkaldır, biz böyle şeylere para vermeyiz.

Rüya Tabiri

Adamın biri bir rüya görmüş sonra rüya tabircisine gitmiş başlamış anlatmaya; -Ya hocam ben bi rüya gördüm sorma gitsin. Önce bi ağaç gördüm ağaç mı desem, çınar mı desem, meşe mi desem... Bi yeşillik gördüm yeşillik mi desem, çayır mı desem , çimen mi desem... Sonra bi su gördüm ırmak mı desem, nehir mi desem, okyanus mu desem... Adamın herşeyi 3 defa tekrarlayarak anlatmasına sinirlenen tabirci bi hışımla; -Allah senin belanı verecek bugün mü desem, yarın mı desem, öbür gün mü desem

Benzer Kale

kale-direk Temel futbola merak salar ve futbolcu olur. Bir gün maçta teknik direktör ilk yarı sonrası soyunma odasındaki Temel in yanına gidip sorar; -"Neden bizim kaleye gol attın. Olum adam kendi takımının kalesine gol atar mı?" Temel hiç duraksamadan cevap verir; -"Ne yapayum da. Karşı takımın kalesine öyle çok benziy du ki, bizim kale."

Dümenci Temel


Beden eğitimi dersinde öğretmen, öğrencilerine kürek çekme alıştırmalarını yaptırıyordu. Bir ara öğretmen, Küçük Temel'in olduğu yerde kıpırdamandan durduğunu gördü. -"Sen neden kürek çekmiyorsun? "diye sordu. Temel: - "Ben tümendeyum öğretmenum!"

Kapıya Dikkat

Temel'in karısı vefat etmiş. Cenaze namazı kılınmış, cemaat tabutu sırtlamış tam camiiden cenazeyi çıkartacaklar, tabut camiinin kapısına çarpmış. Tabuttan bir inilti duyulmuş. Hemen açmışlar tabutu. Öldü sanılan kadın yaşıyormuş. Hemen hastaneye götürmüşler ve kadın 10 sene daha yaşamış. 10 sene sonra kadın ölmüş. Yine aynı camiide cenaze namazı kılınmış. Tam tabutu camiinin kapısından çıkartacaklar, birden Temel'in sesi duyulmuş: - Uşaklar gözünüzü seviyim şu kapiya tikkat edun da!

No Smoking


İş adamı Temel bir gün smokiniyle bir partiye gitmiş, kapıda no smoking yazıyormuş hemen smokinini çıkarmaya başlamış. Hanımı: -"Ula niçin çıkariysin?" -''Paksana kari smokinle cirilmez yazayi!''

Türkler ve Japonlar


Japonlar ile Türkler arasında temel bir düşünce tarzı farklılığı vardır. Şöyle özetleyebiliriz; Japonlar: Biri yapabiliyorsa, ben de yapabilirim. Hiç kimse yapamıyorsa, ben yapmalıyım. Türkler: Biri yapabiliyorsa ben neden yapayım? Hiç kimse yapamıyorsa, ben nasıl yapayım?

Bukalemun


Temel'e içinde "bukalemun" kelimesi geçen bir cümle kur demişler. Temel de "Ha bu kalemun burda ne işi vardur." demiş.

Dört Harfli Hayvan Adı


İki Trakyalı bulmaca çözüyormuş. Birisi sormuş: -Dört arfli bir hayvan ne? -Orozdur be ya. -Dur yazmayalım indi de olabilir

İzmir'den Sonra


Coğrafya dersinde öğretmen sordu: -İstanbul'dan gemiye bindiniz, Antalya'ya gidiyorsunuz. Hangi kıyı şehirlerinden geçersiniz? Dursun da saymaya başladı: -İstanbul, Tekirdağ, Çanakkale, Ayvaluk, İzmir... İzmir... Dursun İzmir'den ötesini bilmediği için sustu. Öğretmen haliyle sorar: -Evet, çocuğum niye sustun? Arkadan Temel atılır. -Gemi, İzmir'de batti öğretmenum.

Mübarek Yer

teyze ineceği yeri geçen şoföre, "Beni mübarek bir yerde indur uşağum" der. Şoförde: "Teyze camiyi geçtuk mezar var ora olur mi?"

Kıyafet Meselesi


Kıyafet denerken, Fransız kadın; "Bir beden küçüğü var mı?" İngiliz kadın; "Bir beden büyüğü var mı?" Alman kadın; "Tam benim bedenim." Türk kadın; "Bunun kalıbı dar."

Azrail'i Gönderdin

face-smiling-clip-art_f Bektaşi yoksulluktan bıkmış, ellerini açıp dua etmiş: “Allah’ım, şu canımı al da kurtar beni bu sefil dünyadan.” O sırada yanından geçtiği binanın duvarları yıkılmış. Bektaşi canını zor kurtarmış, ellerini havaya kaldırmış: “Allah’ım kırk yıldan beri 'bana biraz dünyalık ver' diye sana dua ettim, beni dinlemedin. Şimdi hemen Azrail'i mi gönderdin?”


Mozart'ın Köpeği

Küçük çocuk, keman dersi için evde prova yapıyor, babası da oturmuş gazete okuyordu. Evin köpeği de çocuğun kemanından çıkan melodilere havlayarak eşlik ediyordu. Bu gürültüde babanın gazete okuması mümkün mü? Bir duruyor, iki duruyor, ama ne çocuk keman çalmayı ne de öteki havlamayı kesiyordu. En sonunda baba, oğluna seslendi: "Oğlum, şunun bilmediği bir parça çalsana!"

Son Arzu


İdama mahkum olan Temel’e son arzusunu sormuşlar; - "Penu oğlumin yanuna gömun!" demiş. -"Ama oğlun yaşıyor!" - "Olsun. Pen beklerum."

Yemesi Kolay Olsun Diye

Timur'un defterdarları hesapta bir yanlışlık yapar. Bunun üzerine Timur çok kızar ve o defterdara kağıtları yedirir, işten de kovar. Yerine Nasreddin Hoca'yı alır. Nasreddin Hoca, hesapları yufka üzerine yapmaya başlar. Timur, durumu görünce haliyle sebebini sorar. Cevap da tam Hoca'dan beklenildiği gibidir: -Yemesi kolay olsun diye Hünkarım!

Çizme


Temel, Dursun'un evi önünde bağırmaktadır: -"Ula Tursun evde misun?" Dursun: -"Evde değülum da!" Temel: -"Ula Tursun kapida bir çift çizme var!" Dursun: -"Olabilür benim uç çift çizmem var!"

Ben Hiç Tanumayrum


Temel ile Dursun borç para yüzünden mahkemelik olmuşlar. Hakim Temele sormuş: -"Oğlum, nedir konu anlat bakalım! -"Haçum pey. Pen ha bu Tursuna geçen sene 100 lira verdum penim paramu bi türlü vermez da." Hakim Dursuna dönmüş: -"Siz ne diyorsunuz bu iddiaya?" -Kim? Ha o adammu bağa para vermuş? Valla pen oni tanımayrum bile, Haçum bey." Bunu duyan Temel iyice şaşırmıştır. Dursuna dönerek: -"Tursun, ha sen şimdu peni tanımaymusun?" Dursun: -"I-ıh," Temel: -"Haçan, sen peni tanımaysan pen seni hiç tanumayrum da."

Ha Bu Adam Kimdur?


Temel büyük bir yük gemisinde kaptandır ve sürekli okyanuslarda dolaşır. Bir gün Trabzon'a yolu düşmüş, köyüne gelmiş, köy kahvesinde can arkadaşı Dursun'u görmüş ve Dursun'a; -Ula Tursun gel getureyim seni gemilan uzak denizlere!" demiş Dursun kabul etmeye yanaşmamış ama nihayetinde zor da olsa ikna etmiş. Yola çıkmışlar. Büyük okyanusun ortalarına gelmişler. Dursun bide ne görsün küçücük bir adanın kenarında, saçı sakalı uzun sefil durumda yaşlı bir adam el kol sallayarak gemiye doğru bağırıyor. Dursun Temel'e sormuş: -"Ula Temel ha bu adamda kimdur?" -"La ne bileyim otuz senedur haburdan gelur giderum, o adam bana hep oyle el sallar delimidur nedur anlamadum ki."

GÜNLERDEN CUMA

Adamın biri cuma günü vefat etmiş,  aynı gün de cenazesini defnetmişler.
Cenaze namazı kılındıktan sonra merhumun büyük oğlu Mehmet merak ile  imama gidip sormuş :
– Babam cuma günü vefat etti, acaba ahirette rahat eder mi ?
– İmam : baban Namaz kılar mıydı?
– Mehmet : Kılmazdı. Ama cuma günü vefat etti.
– İmam : Kumar oynar, içki içer miydi?
– Mehmet :Her gece gazinoya giderdi; ama cuma günü vefat etti.
– İmam : Yalan söyler miydi?
– Mehmet :  10 lafından biri doğruydu; ama cuma günü vefat etti.
– İmam : Hovardalık yapar mıydı?
– Mehmet : Neredeyse yapmadığı gün yoktu; ama cuma günü vefat etti.
– İmam  çok kötü sinirlenmiş. Cuma günü ellemezler ama cumartesi’yi bilemem.

Çömlek hesabı


Ramazan günlerini hesaplamak için bir çömleğin içine her gün bir taş atar, Hoca. Bir avuç taş doldurur çömleğin içine Hoca’nın yaramaz oğlu, muziplik olsun diye. Bir zaman sonra arkadaşları: “Bugün Ramazan’ın kaçı acaba? diye sorarlar Hoca’ya. Hoca’da: “Şimdi eve gider öğrenirim. Biraz sabredin.” der ve evinin yolunu tutar. Çömleği boşaltır; bir sayar, iki sayar… Taşların yüz yirmi beş tane olduğunu görür. Şaşkın bir halde döner arkadaşlarının yanına Hoca.
– “Arkadaşlar, bugün, Ramazan’ın kırk beşi” der. Hoca’nın bu cevabına gülüşürler arkadaşları. Aralarından biri:
– “Aman Hocam, bir ay otuz gündür. Hiç Ramazan’ın kırk beşi olur mu?” diye itiraz eder.  Hoca, biraz şaşkınlık biraz da kızgın bir ifadeyle:
– “Ben yine insaflı davrandım. Benim çömlek hesabına bakacak olursak; bugün Ramazan’ın yüz yirmi beşi!”der.

Oruçluyken kaç hamsi yersin?

Dursun, Temel’e sormuş:
-Oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun Temel?
-100 tane yiyebilurum.
-Hadi ordan, yesen yesen 1 tane yiyebilursun, gerisini oruçsuz yemiş olirsun,” demiş.
Bu espri Temel’in çok hoşuna gitmiş. Bir gün yolda giderken Cemal’i görmüş ve hemen sormuş:
-Uşağum oruçlu oruçlu kaç hamsi yiyebilursun?
Cemal:
-50 tane, demiş.
-Ha uşağum 100 tane deseydun sana müthiş bir espri yapacaktum da!

Temel’in Keçisi

Temel günlerden bir gün keçisinin boynuna tasma takıp yanında gezdiriyormuş..Yolda Dursun ona rastlamış ve : Ula Temel Ne Yapaysun ? demiş..Temel : -Köpeğimi Gezdireyrum demiş..Dursun : – Ula Temel iyi de bunun boynuzları var demiş..Temel de : – Ula dursun ben onun özel hayatuna Karışmayrum..demiş ..


Çekirge

Amerikalı bir turist bulduğu rehberiyle beraber Avustralya’yı gezmektedir. Rehber ve Amerikalı büyük bir çiftliğe gelirler. Amerikalı ileride otlayan koyunları fark ederek rehbere:

– Bunlar nedir? diye sorar.

Rehber:

– Koyun!

Amerikalı:

– Yapma yahu, bizde koyunlar bunların iki üç katıdır.

Diyerek alaylı bir biçimde güler. Biraz daha ilerlerler ve otlayan inekleri görürler. Amerikalı yine sorar:

– Bunlar nedir?

Rehber: “İnek” diye yanıtlar. Amerikalı yine gülerek:

– Vay be bizim oralarda inekler bunların en az iki üç katıdır, der.

Bir süre daha gittikten sonra önlerinde kangurular geçer. Amerikalı heyecanla ve merakla sorar:

– Peki bunlar ne?

Rehber hiç küçümser bir tavırla yanıtlar:

– Çekirge!



Dengesiz müdür

Müdür’ ün biri kendince eğlenmek için şöförüne şöyle bir soru sorar:
– Sence eşekle şöför arasındaki fark nedir? Şöför:
– Bilmiyorum efendim, nedir? Bunun üstüne müdür açıklar:
– Eşeğede şöförede dur dediğinde durur der ve kahkaha ile gülmeye başlar. Bu şöförün canını çok sıkar. Birgün dayanamaz ve müdürüne şöyle bir soru sorar:
– Müdürüm, sizce bir eşek ile müdür arasıdanki fark nedir? Müdür düşünür düşünür ve bulamaz.
– Ben arasındaki farkı bulamadım. Sence nedir? Şöför :
– Vallahi bende bir fark bulamadım müdürüm


Kötü alışkanlıklar


Tavşan birgün ormanda koşuyormuş birde bakmışki tilki bir ağacın aldında esrar çekiyor.Hemen yanına gitmiş ve;
-Tilki kardeş,gel bu kötü alışkanlıklardan vazgeç.Beraber spor yapalım.Hayatımız güzelleşir demiş. Tilki bir hasbinallah çekmiş ve tamam demiş.Tavşanın arkasına takılmış.İkisi başlamışlar koşmaya.Biraz koştuktan sonra birde bakmışlarki Kurt bir köşede kokain içiyor.Hemen yanına gidip beraberce;
-Kurt kardeş bırak bu kötü alışkanlıkları.Gel sende bize takıl beraber spor yapalım demişler.Kurt bi lahavle çekmiş oda tamam demiş. Üçü birlikte koşarlarken birde bakmışlarkı Aslan bir mağaranın önünde esrar vuruyor.Tavşan Aslanın yanına gitmiş ve;
-Aslan abii….Demeye kalmadan aslan pençeyi vurduğu gibi tavşanı duvara yapıştırmış. Kurt titreyerek aslanın yanına gitmiş ve;
-Abi naptın ya.Garibandan ne istedin.Sana ne dediki demiş. Aslan;
-Hadi len.Bu tavşanda ne zaman extasy alsa tüm ormanı peşine takıp koşturuyor demiş…

Ayı Neden Düştü

Avcı adam başından geçenleri şöyle anlatıyormuş.. -Ormanda ilerlerken, karşıma kocaman bir Ayı çıkmaz mı? Çifteyi doğrultacak vakit yok!..Silahı bir kenara attığım gibi başladım kaçmaya..Lakin Ayı peşimde!Benden hızlı koşuyor. Bir ara ayının sıcacık nefesini ensemde hissettim..O kadar yaklaşmıştı.Derken Ayının ayağı kaydı, yere düştü… Fırsat bu fırsat, tabana kuvvet arayı açtım. Ama Ayı toparlandı, kalktı, bana yetişti.Yine nefesi ensemde… Pençesini uzatsa omuzumdan yakalayacak. Allahtan tam o sırada yine Ayının ayağı kaydı, yere düştü. Talih bana gülüyor! Hızımı arttırabildiğim kadar arttırdım, yeniden arayı beşyüz metre kadar açtım. Tanrı sizi inandırsın arkadaşlar, Ayı yine bana yetişti. Yine nefesi ensemde…şansa bakın…Ayının tekrar ayağı kayıp yere düşmez mi?

Macerayı dinleyenlerden biri dayanamamış :
-Sen de çok yürekliymişsin kardeşim!… Hayvan bana üç defa nefesi enseme gelecek kadar sokulsa, çok ayıptır söylemesi, ben korkumdan altıma ederim.
Avcı dönüp ters ters sözünü kesene bakmış :
-Lafı karıştırma yahu! Ayı üç kez neyin üstüne bastı da ayağı kayıp yere düştü sanıyorsun ?

Garip bir hayvan

Tavşan bir gün ormanda dolaşıyormuş, birden karşısına daha önce hiç görmediği ga…rip bir hayvan çıkmış.Çok şaşırmış ve hemen yanına gitmiş :
– Sen kimsin ben seni daha önce hiç görmedim, demiş
– Ben katırım.Benim annem eşek babam da at ondan böyleyim.
Tavşan oradan ayrılmış orman geizisine devam ederken yine karşısına acayip bir hayvan çıkmış.Bu sefer onun yanına gitmiş:
– Sen de kimsin ben seni daha önce hiç görmedim..
– Ben kurt köpeğiyim.Benim annem köpek babam da kurt ondan böyleyim.
Bizim tavşan onun yanından da ayrılmış, dolaşırken bir de ne görsün acayip görünümlü bir hayvan daha..Hemen gitmiş yanına;
– Senin gibi bir hayvanı ilk defa görüyorum sen de kimsin , demiş
– Ben devekuşuyum, deyince bizim tavşan söylenmiş:
– Hadi len oradan !…

Kedi Fıkrası

Bilim adamları 3 fare üstünde 3 ülkenin içkilerinin etkisini test ediyorlarmış,
Fransız içkisini içen fare küt düşmüş.
İngiliz içkisini içen fare küt düşmüş.
En son fareye Türk rakısını içirmişler fare biraz sallanmış sonrada bağırmış :
” O kedi buraya gelecek! “


Tilki Oruç Tutarsa


Tilki ormanda gezmektedir. Bir ağacın dalında asili bir geyik budu görür.
Açtır a…ma şüphelenir kontrol etmeye baslar ve görür ki bu bir tuzak.
Geyik budu bir iple bombaya bağlıdır.
Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar, biraz sonra kurt gelir, budu görür ve yatan tilkiyi de tabi…
Tilkiye sorar ‘ne yapıyorsun dostum’
Tilki cevap verir ‘hiç… Yatıyorum’
-Burada bir but var
-Evet var
-Neden yemedin
Tilki sakince cevap verir;
‘BU GÜN ORUCUM’
Kurt kendinden emin;
‘Ben yiyeyim o zaman’
Tilki ‘Buyur afiyet olsun’ der.
Kurt buta uzanır uzanmaz bir patlama, ortalık toz duman, kurt yaralı, hareketsiz, 10 metre uzakta, perişan halde yatarken tilki sakince budu yemeye başlar.
Bunu gören kurt;
‘LAN SEREFSIZ HANI ORUCTUN’
Tilki pişkin pişkin;
‘Biraz önce top patladı duymadın mı ?

Uyanık Muhabir


Kaza yerinin etrafını polis kordonu ve meraklı bir kalabalık çevirmiştir. Gazetesine iyi bir haber yetiştirmek isteyen muhabir, çemberleri aşamayınca bir kurnazlık düşünerek seslenir:
-Yol verin! Yol verin! Ben kaza kurbanının oğluyum! Yol verirler, muhabir yaklaşır. Bir de bakar ki; arabanın önünde bir eşek cansız yatmaktadır.

Zıplayan fil : )

Adamın birinin fili varmı. Fil bu, çok yiyor, adam hayvanı da çok seviyor, satamıyor, nasıl yapsam da ben bu fille para kazansam diye düşünüyormuş. Aklına fillerin zıplayamadığı gelmiş, bir çadır kurmuş, kapısına yazmış: Fili zıplatana 100.000 TL, denemesi 100 Tl diye.

Aylar geçiyor, işler iyi, deneyen deneyene, başaran yok. Bir gün ufak tefek takım elbiseli elinde bond çantasıyla bir adam çıkageliyor. 100 Tl’ yi veriyor, filin arkasına geçip, çantasını açıyor, içinden iki tuğla çıkarıyor. Filin yumurtalarına iki taraftan kuvvetle vuruyor ve fil zıplıyor. Adam zaten yeni birikmiş ödül parasını alıp gidiyor. Diğeri kalakalıyor filiyle. Tekrar düşünmeye başlıyor, fıkra bu ya, fillerin kafalarını hep yukarıdan aşağıya salladığı, soldan sağa sallamadığı aklına düşüyor, kapıya yeni bir tabela asıyor: Filin kafasını soldan sağa sallatana 100.000 TL, denemesi 100 Tl.
Yine aylar geçiyor, işler iyi, bir gün aynı ufak tefek bond çantalı takım elbiseli adam tekrar çıkageliyor. 100 papeli veriyor, diğeri çaresiz. Adam bu defa filin karşısına geçiyor, çantasını açıyor, tuğlalarını çıkarıyor, file soruyor;
– Beni hatırladın mı?
Fil başını yukarıdan aşağı sallıyor.
– Tekrar yapmamı ister misin?
Fil başını soldan sağa sallıyor

Temel’ mi eşek mi?


Temel birgün eşeğiyle köyüne dönüyormuş. Karnınında aç olduğu bir zamanda bir elma bahçesi görmüş. Dayanamayıp eşeğinide alarak bahçeye girmiş. Eşeğinin üstüne çıkarak başlamış elmaları yemeye. Tam ayrılacağı sırada bahçe sahibi Temel’ i ve eşeğini görmüş ve yakalamış. Önce bir güzel eşeği, ardından da Temel’ i döver. Dayaktan sonra dayanamayan Temel sorar:
– Tamam tövdün tövdün ama sana pirşey sormak isteyrum!
– Sor bakalım.
– Neden önce beni değul de eşeği dövdin?
– Seni önce dövseydim eşek kaçardı da onun için.

Eşşek arısı


Adamın biri ormanda yürüyormuş. Karşısına tanımadığı bir hayvan çıkmış. Demiş ki sende kimsin? Hayvan:
– Ben katırım demiş, annem eşşek, babamda attır. Adam :
– Hımmm, bayaaa bir ilginç demiş. Biraz daha devam etmiş. Yeni bir hayvan daha görmüş. Sen de kimsin demiş?
– Ben bir kurt köpeğiyim. Babam kurt, annem köpektir. Adam yine şaşırmış. Biraz daha gitmiş. Yeni bir hayvan daha çıkmış karşısına. Peki ya sen kimsin?
– Ben bir eşşek arısıyım demiş hayvan. Adam dayanamamış veee,
– Yürü git lennn demiş

Tamirci ve Doktor Arasındaki Fark


Dünyaca ünlü kalp doktorunun arabası bozulmuş ve arabasını tamire götürmüş..Tamirci arabanın kaputunu açmış ve Doktora dönerek:
-Size bi şey soracağım..Ben ve siz hemen hemen aynı işleri yapıyoruz..Örneğin ben şimdi özenle kaputu açacağım bir bakışta problemin nerede olduğunu anlayacağım,kapakçıkları temizleyeceğim,gerekirse kabloları ve motor yağını değiştireceğim..Hatta çok gerekli ise motoru çıkarıp yerine yenisini takacağım.. Söylermisiniz siz nasıl oluyor da milyon dolarlar kazanıyorsunuz ama ben meteliğe kurşun sıkıyorum..?
Bunun üzerine Doktor tamircinin kulağına eğilmiş ve şöyle demiş :
– Bunların hepsini motor çalışırken yapabilir misiniz?


Ağaç yürümezki


Nasreddin Hoca’ya yapılan sataşmalar tükenip bitmez. Akşehirliler bir gün Hoca’ya takılır ve sorarlar: – “Hocam senin evliyalar katında ulu bir kişi olduğun söylenir aslı var mıdır?” Hoca’nın böyle bir iddiası elbette yoktur ama bir kere soruldu ya cevaplar: – “Her halde öyle olmalı.” – “Böyle kişiler zaman zaman mucizeler göstererek bu özelliklerini herkese kanıtlar. Hoca madem kabullendin göster bir mucize de görelim!” Hoca: – “Pekala şimdi size bir numara yapalım” der.. Karşısında durmakta olan çınar ağacına; – “Ey ulu çınar çabuk yanıma gel!” der. Tabii ne gelen ağaç var ne giden. Hoca yürümeye başlar ağacın yanına varır. Akşehirliler: – “Ne oldu Hoca ağacı getiremedin, kendin oraya gittin!” diye gülünce Hoca: – “Bizde kibir yoktur, dağ yürümezse abdal yürür”, der.

kahraman trabzon

bir gün askerde albay erlere sormaktadır:
-ahmet buraya nereden geldin memleketin neresi?
-maraş albayım.
albay kahraman maraş demesini istediği için
-neresi neresi?
-maraş albayım.
albay anlamadığını düşünerek yeniden
– neresi neresi?
-maraş maraş albayım.
albay sinirlenerek tokadı yapıştırır ve bundan sonra kahramanmaraş diyeceksin.
sıra diğer askere gelir albay yine sorar
– sen nerelisin asker?
-ben de kahraman trabzonluyum komutanım der.
( tabi o da tokadı yiyip dersini almıştır.)

Asker Bülo


Bir gün asker olan Bülo’nun annesi ölmüş. Komutanları bunu ona en iyisi en yakın arkadaşı olan feyzo söylesin demişler. Feyzo’yu çağırmışlar. Ya feyzo, arkadaşın Bülo’nun annesi ölmüş, bunu en yakın arkadaşı olarak sen söylemelisin ama alıştıra alıştıra söyle, sakın birden söyleme…
Feyzo Bülo’yu almış yanına, gel biraz dolaşalım demiş. Başlamış konuşmaya:
Feyzo :Ula Bülo senin amca vardır?
Bülo: Vardır.
Feyzo: Peki senin teyze vardır?
Bülo: Vardır.
Feyzo :Senin baba vardır?
Bülo : Vardır.
Feyzo :Ya senin ana vardır?
Bülo: Vardır…
Feyzo :Nah vardır! Senin ana ölmüştür…
Bülo : Aboooooğğğ!

Temel Trende


Temel bir gün trende yolculuk yaparken kabine yahudi bir yolcu binmiş. Gerek Temel’in hal ve hareketlerinden gerekse giyim tarzından saf biri olduğunu anlamış ve onu aşağılamak istemiş. Hemen Temele yönelerek
– Beyefendi size bir soru sorabilirmiyim demiş. Bunun üzerine Temel
– Sor uşağum demiş. Bunun üzerine yahudi yolcu akıllılık yaparak demişki
– Sen bana bir soru sor bilemezsem 20$ veririm sen benim sorumu bilemezsen bana 10$ verirsin olur mu? demiş ve Temel kabul etmiş. Yahudi yolcu Sen sor demiş ve Temel sormuş :
– 3 ayaklı canlı nedur? Yahudi biraz düşünmüş 20$ ı uzatarak
– Bilemedim demiş. Temel 20 $’ ı almış. Yahudi yolcu sormuş
– Sen söyle. Temel
– Bende bilmeyrum diyerek 10$’ı geri vermiş

Kabasaba Adam

Kara Osmanoğlu Yakup Paşa İzmir’de vali iken dalkavukluğu ve tuhaflığı ile maruf biri ziyaretine gelir. Adamcağız, paşanın eteğini öpüp de geri geri çekilirken o vaktin adedince ortada bulunan üçer metrelik yasemin çubuklarla nargilelere çarparak bir çubuğu kırar. Mahçup olup çubuğu düzelteyim derken eteği ile bir nargileyi devirir, daha ziyade telaş gösterdiğinden bu sefer de diğer bir çubuğun lülesini kırar. Artık büsbütün şaşıran hazret oda ortasında fırıl fırıl döndükçe çubukları, nargileleri harap eder. Paşa, misafirinin heyecanını def ve telaşını teskin için:
- Efendi sen zahmet etmeotur.Uşaklar şimdi gelir düzeltirler, der. Ama, iki tarafına bakıp yerden temenna eden misafirden de şu cevabı alır:
- Rica ederim efendim, biraz daha müsaade buyurun, şunda topu topu iki lüle kalmış, onları da kırayım da öyle oturayım.

Ata Binmek


Kibar bir adam, rüyaya pek meraklı olduğundan her kim kendisine müteallik iyi bir rüya anlatırsa pek çok para verirmiş. Beyin bu huyunu bilen birisi bir gün bir rüya uydurup beye nakletmek için konağa gelmiş ve evvela kahyasına hikaye etmiş. Kahya:
- “Güzel bir rüya, fakat rüyanın ata binecek yerinde kes” tavsiyesinde bulunmuş. Beyle görüştürülmüş ve rüyayı nakle başlamış:
- Efendim, geniş bir saha. Zatıalileri bir dere kenarında oturmuşsunuz. Derken karşıdan mükemmel donanmış ikisi kır, biri al üç at geldi. Al atı efendimize çektiler.
- Sonra?
- Tamam efendimiz ata binerken uyandım.
Bey çıkarıp bir altın vermiş ve ilave etmiş:
- Eğer ata bindirmiş olsaydın beş altın verirdim.
Adam bir ah ettikten sonra şöyle cevap vermiş:
- Ben bindirmesine bindirecektim ama şu kahya keratası bırakmadı.

Kahyanın İsyanı

Eski zamanlarda vezirler, sabahları haremden selamlığa çıktıkları vakit kahya efendi sofada durup:
- Kahvecibaşı! Berberbaşı! Hazinedar Ağa! Çamaşır Ağası! Peşkir Ağası! Diye gedikli ağalara nida edermiş.
Vezirlerden birisi uzun süre mazul kalarak dairesi halkını dağıtmış ise de adet yerini bulsun diye yine sabahları haremden çıkınca kahyasını, ismi var cismi yok ağalara nida ettirirmiş. Bir gün hayvanını hazırlatıp bineceği sırada üzenginin biri eksik olduğunu görünce kahyaya:
- Üzenginin biri nerede? Diye sormuş. Kahya:
- Bilmem. Sabahleyin ağalar binmiştiler. Korkarım onlar zayi ettiler. Paşa:
- Canım bizde ağa ne gezer, deyince şu cevabı almış:
- Öyledir de her sabah beni eşekler gibi niye bağırtıp duruyorsun.

Gece Yarısı Doğurmasın


Mora isyanı sırasında İstanbul’un bozulan asayişini düzeltmek maksadıyla maruf Çengeloğlu Tahir Paşa İstanbul inzibatına baş tayin edildi. Paşa, pek ziyade şiddet gösteriyor, fakat, İstanbul’da o zamana kadar görülmemiş bir huzur temin ediyordu. Bir gece emir hilafına sokağa çıkan bir adam yakalandı, ertesi günü huzuruna çıkarıldı. Paşa sordu:
- sen geceleri sokağa çıkmanın yasak olduğunu bilmiyor musun?
- Paşam biliyorum biliyorum ama, bizim hanım doğuracaktı da ebe aramaya çıktım.
- Hadi bu sefer affediyorum. Fakat karına söyle bir daha gece yarısı doğurmaya kalkmasın.

505 Kuruş

Çengeloğlu Tahir Paşa, cesur vatan evlatlarındandı. Gençliğinde korsanlık etmiş, sonra donanmaya katılmıştı. Mesleğinde süratle ilerleyen Tahir Paşa, bir süre sonra Kaptan Paşa oldu. Akdeniz’deki adalardan bir kısmının idaresi ona verildi. Paşa, adaların birindeki bir konsolostan memnun değildi. Onu uzaklaştırmak için nazikane telkinlerde bulundu. Adam oralı olmayınca, hiddetlendi, bir gün konsolosa:
- Beni, 505 kuruştan çıkaracaksın, dedi. 500 kuruşa bir köle alıp seni öldürtecek, 5 kuruşluk iple de herifi astıracağım.
Ertesi gün konsolos adayı terk etti.