Yakub Aleyhisselam
Ken’an diyârında, yâni Fenike denilen Sayda, Sûr ve Beyrut ile Filistin ve Sûriye’nin bir kısmından ibâret olan bölgede yaşayan insanlara gönderilen peygamber. İsmi Yakub olup İbrânicede Saffetullah, yâni “Allahü teâlânın sâf ve temiz kıldığı kul” mânâsına gelmektedir. Diğer adı İsrail olup “Allah’ın kulu” mânâsına gelmektedir. İbrahim aleyhisselamın küçük oğlu olan İshak aleyhisselamın oğludur.
Yakub aleyhisselamın on iki oğlu vardı. Bu yüzden, onun on iki oğlunun torunlarına Benî İsrail, yâni İsrailoğulları denilmiştir. Oğullarından her birinin sülâlesine “Sıbt”, hepsine birden torunlar mânâsına gelen “Esbât” denir. Sonradan Yahudi adı verilmiştir. Yakub aleyhisselamın neslinden birçok peygamber geldi: Musa, Harun, Davud, Süleyman, Zekeriyya, Yahya ve İsa aleyhimüsselâm bunlardandır.
Yakub aleyhisselam Şam’da veya Medyen’de doğdu. Onun Iys isminde bir kardeşi vardı. Çocukluğu babasının yanında geçti. Babası İshak aleyhisselam, Yakub aleyhisselam için; “Yâ Rabbî! Neslimden peygamber geleceğini buyurmuştun. O vâdini bu oğlumdan zuhûr ettir.” diye dua etti. Onun soyundan nice peygamberler göndermesi için Allahü teâlâya niyâzda bulundu.
Yakub aleyhisselam babasının vefatından sonra annesinin tavsiyesi üzerine Harran’da bulunan dayısının yanına gitti. Orada uzun müddet kaldı. Dayısının büyük kızı Leya ile evlendi. Bu evlilikten Rabil, Şemun, Lâvi, Yehûda, İsâhar ve Zablûn adlı oğulları ile Dînar isimli kızı doğdu. İbrahim aleyhisselamın bildirdiği dinde iki kız kardeşle evlenmek câiz olduğundan ilk evliliğinden yedi sene sonra dayısının küçük kızı Râhil ile de evlendi. Bu hanımından da Bünyamin ve Yusuf adlı iki oğlu oldu. Belhe ve Zülfâ adlı iki câriyesi vardı. Belhe adlı câriyeden Dân ve Neftâle, Zülfâ adlı câriyesinden de Câd ve Âşir adlı oğulları doğdu. Böylece on iki oğlu oldu.
Kırk sene kadar dayısının yanında kalan ve ona hizmet eden Yakub aleyhisselama Allahü teâlâdan Vahy gelip Ken’an diyârı ahâlisine peygamber olarak vâzifelendirildiği bildirildi. Dayısından izin alarak hanımları, oğulları ve kendisine tâbi olanlarla birlikte Harran’dan ayrılıp Ken’an diyârına geldi ve oraya yerleşti. Kendisi ve oğulları için evler yaptırdı. Bu sırada Yusuf ve Bünyamin adlı oğullarının annesi olan Râhil vefat etti.
Yakub aleyhisselam insanları Hak dîne ve tek olan Allahü teâlâya inanmaya ve O’na ibâdet etmeye dâvet etti. Ken’an diyârı ahâlisinden çok kimse ona îmân etti. Ken’an diyârını idâre eden Şüceym bin Dâran isimli kral, Yakub aleyhisselama karşı çıktıysa da başarılı olamadı.
Yakub aleyhisselam anneleri vefat etmiş olan oğulları Bünyamin ve hazret-i Yusuf’u diğer oğullarından çok seviyordu. Çünkü bu ikisi anne şefkâtinden mahrûm kalmışlardı. Yakub aleyhisselamın özellikle hazret-i Yusuf’a karşı aşırı muhabbeti olduğu için onu bütün oğullarından üstün tutuyor ve yanından ayırmıyordu. Hazret-i Yusuf yedi yaşındayken rüyâsında on bir yıldız, ay ve güneşin kendisine secde ettiklerini gördü. Bu rüyâsını babasına anlattı. Rüyâ tâbirini iyi bilen Yakub aleyhisselam oğluna ileride büyük nîmetlere kavuşacağını ve kendisine peygamberlik verileceğini söyleyerek rüyâsını kardeşlerine anlatmamasını tavsiye etti.
Yakub aleyhisselamın oğlu Yusuf’a karşı aşırı muhabbet göstermesini kıskanan diğer oğulları onu hased ettiler. Hazret-i Yusuf’a berâberce tuzak kurup onu öldürmek istediler. Babalarından korktukları için de ne şekilde kötülük yapacaklarını tespit edemediler.
Daha sonra kendi aralarında konuşup Yusuf aleyhisselamı yol üzerindeki bir kuyuya atmayı kararlaştırdılar. Yusuf aleyhisselamı babalarından alıp, berâberlerinde götürebilmek için hîleye başvurdular. Yusuf aleyhisselamı alıp kıra götürdüler ve kervanların geçtiği yolun kenârındaki bir kuyuya attılar. Sırtındaki gömleğini çıkarıp kestikleri bir hayvanın kanıyla boyadılar. Akşam olunca da kanlı gömleği babalarına getirip; “Biz kırda yarış ederken, Yusuf’u eşyâlarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş.” dediler.
Yakub aleyhisselam kana bulanmış fakat hiç yırtık ve çizgi bile olmayan gömleğe bakıp oğlu Yusuf’u kurt yemediğini ve onun hayatta olduğunu anladı. Diğer oğullarına o kurdun Yusuf’uma karşı şefkâti sizden fazlaymış. Vallahi bugüne kadar bu kurt gibi yumuşak huylu bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş de sırtından gömleğini bile yırtmamış. Bu söyledikleriniz yalandır. Yusuf’a ne ettinizse siz ettiniz. Fakat elimden ne gelir. Benim için sabr etmekten güzel bir şey yoktur” dedi. İçli içli ağlayıp, kalbini Allahü teâlâya bağladı ve oturdu. Yusuf aleyhisselamın ayrılığından dolayı üzülüyor, fakat bu üzüntüsünü kimseye bildirmiyor, hâlinden de kimseye şikâyette bulunmuyor, oğluna kavuşacağı günü hasretle bekliyordu. Hasret ve üzüntüsü sebebiyle ağlamasından dolayı gözlerine ak inmiş göremez olmuştu.
Atıldığı kuyudan bir kervancı tarafından çıkarılan ve Mısır’a götürülerek bir köle diye satılan Yusuf aleyhisselam, Mısır Mâliye Nâzırı tarafından satın alındı. Mâliye Nâzırının sarayında özel olarak büyütülen Yusuf aleyhisselam, Nâzırın ölümünden sonra Mâliye Nâzırı oldu. Aldığı ekonomik tedbirler sâyesinde, yedi sene müddetle devâm eden kıtlık esnâsında Mısır halkının rahat ve refâh içinde yaşamasını sağladı.
Yakub aleyhisselam Bünyamin dışındaki oğullarını buğday ve erzak almak üzere Mısır’a gönderdi. Yusuf aleyhisselam onları tanıdı ve ikrâmlarda bulunarak erzak verdirdi. İkinci defâ gelişlerinde kardeşleri Bünyamin’i de getirmelerini söyledi. Onlar da ikinci gelişlerinde kardeşleri Bünyamin’i getirdiler. Kendi anne-baba bir kardeşi olan Bünyamin’i bir tedbirle yanında alıkoydu. Yakub aleyhisselamın oğulları üçüncü defâ Mısır’a gidince Yusuf aleyhisselam kendini onlara tanıttı. Gömleğini babası Yakub aleyhisselama gönderdi. Babasını ve bütün akrabâlarını da Mısır’a dâvet etti. Yakub aleyhisselam gömleği yüzüne gözüne sürünce gözleri açıldı.
Yakub aleyhisselam oğlunun dâveti üzerine bütün akrabâsını alarak Mısır’a gidip oğlu Yusuf aleyhisselama kavuştu. Yusuf aleyhisselam babasına ve yanındakilere büyük ikrâmlarda bulundu. Kardeşlerini affettiğini bildirdi. Yakub aleyhisselam oğlu hazret-i Yusuf’a kavuştuktan sonra oğullarıyla birlikte on seneden fazla Mısır’da yaşadı. İyice ihtiyarlayınca oğullarını başına toplayıp, vasiyette bulundu. Oğullarından, tek olan Allahü teâlâya ibâdet edeceklerine dâir söz aldıktan sonra vefat etti. Oğulları cenâze namazını kıldılar. Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki Halîl-ür-Rahmân’da bulunan babası İshak aleyhisselamın yanına defnedildi. Rivâyete göre burada dört kabir vardır. Bunlar İbrahim aleyhisselama, İshak aleyhisselama, Sâre vâlidemize ve Yakub aleyhisselamâ âittir.
Yakub aleyhisselam dedesi İbrahim aleyhisselama gönderilen kitaptaki (sahifelerdeki) emir ve yasakları insanlara tebliğ etti.
Yakub aleyhisselam Allahü teâlânın seçtiği, kendi zamânında yaşayan insanların sûret (görünüş) ve sîret (huy ve yaşayış) yönünden en üstünüydü. Buğday benizli, uzun boylu, nâzik yapılı bir bedene sâhipti. Babası, İshak aleyhisselam gibi halim selîm, yumuşak huylu, doğru sözlü, kerim ve cömertti. Kur’ân-ı kerîmde Yâkub aleyhisselamın, dinde kuvvetli olduğu, ihlâs sâhibi olduğu, sâlihlerden olduğu, bitmeyen güzel bir sabra sâhip olduğu, seçkin ve hayırlı kimselerden olduğu ve rüyâ tâbirini iyi bildiği açıklanmıştır.
Yakub aleyhisselamın beş çeşit mucizesi vardı:
1. Duâsı bereketiyle bir koyunun karnından dört kuzu doğmuştu. Bir kavim gelip, Ey Allah’ın peygamberi, geçen sene koyunlarımız hiç doğurmadı. Cenâb-ı Hakka dua ediniz, hem bu seneki, hem de geçen seneki kuzuları birden versin, diye ricâ ettiler. Yakub aleyhisselam dua edince, her bir koyundan dörder tâne doğmak sûretiyle koyunları çoğaldı.
2. Sesi sürekli olup, üç konaklık yerden bile duyulurdu. Düşman askerine bağırdığı zaman korkularından hep kaçarlardı.
3. Hazret-i Yakub’un attığı şey, pek uzaklara giderdi. Oğullarını Amâlika kavmiyle muhârebeye gönderince, muhârebe esnâsında Yehûda adlı oğlunun, süngü ve mızrakla silâhı parçalanmıştı. Yehûda, silâhım kırıldı babacığım, bir silâh gönderiniz, diye seslendiği anda, hazret-i Yakub işitip, bir dağ başından önceki gibi bir silâh attı ve seslendi. Yehûda sesini işitip, silâhı aldı ve hemen düşmana saldırdı ve gâlib geldi. Halbuki aralarında 360 km’lik mesâfe vardı.
4. Yakub aleyhisselamın duası bereketiyle büyük ve küçük dağlar yerlerinden kalkmışlardır. Ken’an ahâlisini dîne dâvet ettiği vakit, orada bulunup, yörenin iki tarafını darlaştıran dağların başka yere naklolunmasıyla, yerlerinin geniş bir saha olmasını istemişlerdi. Yakub aleyhisselam dua edince, murâdları hâsıl olup, yerleri geniş ve düzlük olup havası da gâyet güzel olarak Hicaz’da en güzel yer olarak tanınmıştır.
5. Ken’an ahâlisini îmâna dâvet ettiği vakit, oturdukları yerlerde bulunan dağlık ve taşlık yerlerin, bütün tepe ve taşların toprak olmasını teklif etmişlerdi. Yakub aleyhisselam dua edince, diledikleri gibi olmuştur.
Yakub aleyhisselamın en büyüğü Rabil olmak üzere Şem’un, Lâvî, Yehûda, Zablun (Yâlun), İsâhar, Dân, Neftâli, Âşir, Cad, Yusuf ve Bünyamin adlı on iki oğlu vardı. İsrailoğulları bu on iki oğlunun neslinden çoğalmışlardır. Yusuf aleyhisselamdan sonra akılca en üstün olan Yehûdânın neslinden Davud aleyhisselam ve Benî İsrail (İsrailoğulları) hükümdarları gelmiştir. Bu sebeple İsrailoğullarına genel olarak Yahudi de denilmiştir. İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerin çoğu da Yusuf aleyhisselamın neslindendir. Kur’ân-ı kerîmde zikr edilen Talut da Bünyamin’in neslindendir.
Kur’ân-ı kerîmde Yusuf sûresinde ve Bakara sûresi 132, 133, 140; Âl-i İmrân sûresi 84-93; Nisâ sûresi 163; En’âm sûresi 84; Hûd sûresi 71; Meryem sûresi 6, 49, 58’inci âyetlerinde Yakub aleyhisselamdan ve fazîletlerinden bahsedilmektedir
Yâkub Aleyhisselâmın Soyu Ve İsimleri:
Yâkub b. İshak, b. İbrahim Aleyhisselâmlardır.[1] Yâkub Aleyhisselâmın Annesi: Refaka´dır. [2]
Yâkub Aleyhisselâmın, kardeşi Ays ile ikiz olarak doğarken, elini, Aysın ökçesinden tutmuş olduğu halde, arkasından doğduğu için, Yâkub diye anıldığı[3] ve kardeşi Ays, tarafından öldürülmek korkusuyla, Dayısının yanına gitmek üzere, gündüzleri saklanıp geceleri yürüdüğü için de, kendisine İsrail adı verildiği rivayet edilir. [4]
Yâkub Aleyhisselâmın Şekil Ve Şemaili:
Yâkub Aleyhisselâm: kılsız vücutlu[5], zayıf yapılı, ağır başlı, vakarlı, uzun boy-lu[6], güzel yüzlü idi. Kardeşi Ays´dan daha güzel konuşurdu.[7]
İshak Aleyhisselâmın Yâkub Aleyhisselâma Tebşir Ve Tavsiyeleri:
İshak Aleyhisselâm; oğlu Yâkub Aleyhisselâma:
"Allah, seni, Peygamber yapacak, oğullarının soyundan Peygamberler çıkaracak, sende hayır ve bereket vücuda getirecektir!" dedi. [8]
Ken´anlılardan hiç bir kadınla evlenmemesini, Feddan´da oturan Dayısı Leban´ın yanına gitmesini[9], onun kızları ile evlenmesini emir ve tavsiye etmişti.[10]
Zâten Annesi de, dayısının yanına gitmesini tavsiye etmişti.[11]
Bunun üzerine, Yâkub Aleyhisselâm, Feddan´a doğru yönelip gitti.
Yolun bazı kesiminde, gece karanlığı çökünce, bir taşı, yastık yaparak yatıp geceledi.
Uyurken rü´yâsında: başucunda, gök kapılarından bir kapıya doğru bir merdiven kurulduğunu, ve Meleklerin, ondan indiğini ve onun içinde göğe çıktığını gördü.
Yüce Allah, ona:
"Muhakkak, Allah, ben´im. Ben´den başka hiç bir ilâh yoktur.
Ben, senin İlâh´ın´ım ve Atalarının da, İlâh´ıyım!
Şüphesiz ki: seni ve senin zürriyetini ve senden sonrakileri bu Arz-ı mukad-des´e, vâris kıldım.
Orayı, sana ve onlara mübarek kıldım.
Kitabı, Hikmeti ve Peygamberliği de, sizlere nasib kıldım.
Sonra, ben, senin yanındayım ve seni, o mekâna erişinceye kadar koruyacağım.
Orada, içinde, senin ve zürriyetinin bana ibadet edeceğiniz bir Beyt de, yap ki, o, Beytülmakdis´dir." diye Vahy etti.[12]
Yâkub Aleyhisselâm; önce, Dayısı Leban´ın büyük kızı Leyya ile, sonradan da, küçük kızı Râhil ile evlendi. Leyya´dan:
1) Rubil,
2) Yehuza,
3) Şem´un,
4) Lavi adlarındaki oğulları doğdu.
Râhil´den de:
1) Yûsuf,
2) Bünyamin adındaki oğlu doğdu. [13]
Leyya ile Râhil; Yâkub Aleyhisselâmla evlenirlerken, babaları Leban, onlara, çehiz olarak, birer Câriye (kadın köle) hediye etmişti.
Onlar da, bunları, Yâkub Aleyhisselâma, oğlan doğursunlar diye, hediye etmişlerdi.
Bunların her birinden de, Yâkub Aleyhisselâmın üçer oğlu daha doğmuştu. [14]
Yâkub Aleyhisselâmın on ikiyi bulan oğulları[15], İsrail oğulları, Esbat diye anılırlar. [16]
Yâkub Aleyhisselamın Sey Ah Atları, Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri:
Yâkub Aleyhisselâm; Harran´da yirmi yıl oturduktan sonra, Ken´an iline gitmesi, kendisine emrolununca, oradan ayrılıp Oraşalıma (Beytülmakdis´e) geldi.
Orada, bir tarla satın alıp çadırını kurdu.
Sahra mevkiinde yüksek ve sağlamca bir Beyt (Mâbed) yaptırıp ona İl adını verdi.
Sonra, Babası İshak Aleyhisselâmın Kenan ilindeki Habrun kariyesine gidip orada oturdu.
İshak Aleyhisselâm vefat edince, onu, Babası İbrahim Aleyhisselâmın Mağaradaki kabrinin yanına gömdü.
Yâkub Aleyhisselâm, babasının vefatından sonra, onun yerine geçti. [17]
Yâkub Aleyhisselâmın Peygamberliği ve Faziletleri hakkında Kur´ân-ı kerimde şöyle buyrulur:
"Ona (İbrahim´e), İshak´ı, üstelik bir de, Yâkub´u ihsan ettik, ve her birini, Salih (Zat)ler yaptık.
Onları, Emrimiz (Vahyimiz)le doğru yolu gösterecek Rehberler kıldık.
Hayırlı işler yapmayı, dosdoğru namaz kılmayı, zekât vermeyi kendilerine Vahy ettik.
Onlar, bize ibadet edicilerdi." (Enbiyâ: 72-73)
"Biz, ona, İshak ile Yâkub ´u da, ihsan ettik.
Peygamberliği ve Kitapları, onun zürriyetine tahsis ettik.
Dünyada ona, mükâfatını verdik.
Gerçekten, o, Âhirette de, her halde, Salih insanlardandır. [18]
"Çünkü, onlar (İbrahim, İshak ve Yâkub), bizim katımızda, gerçekten, hayırlı (Zatlardandı."[19]
Tâbûtussekîne´nin Yâkub Aleyhisselama Teslim Edilişi:
Rivayete göre: Tâbut: tarak yapılan Şimşad (Cimşir) ağacından yapılmış bir sandık olup altundan levhalarla kaplanmıştı.
Vefatına kadar Âdem Aleyhisselâmın yanında, ondan sonra da, vefatına kadar Şis Aleyhisselâmın yanında bulunmuştu.
Tâbut´a, İbrahim Aleyhisseiâma kadar Âdem Aleyhisselâmın oğulları, zaman zaman vâris olagelmişler, İbrahim Aleyhisselâm vefat edince, Tâbut, İbrahim Aleyhisselâmın büyük oğlu İsmail Aleyhisselâmın yanında kalmış, o da, vefat ettiği zaman, oğlu Kaydar´ın yanında bulunmuştu.
İshak Aleyhisselâmın oğulları, Kaydar´a: "Peygamberlik, sizden başka tarafa çevirildi. Sizin (Tâbut içindeki) bir tek Nûr´dan (Muhammed Aleyhisselâmın Nûr´-undan) başka nasibiniz yoktur. Tâbut´u, bize ver!" demişlerdi.
Kaydar ise; Tâbutu, onlara vermeğe yanaşmamış ve: "O, bana, Babamın Vasiyetidir. Ben, onu, hiç kimseye vermem" demiştir.
Kaydar, bir gün, Tâbut´u, açmağa gitmiş, Tâbut´un açılması, kendisine güçle-şince, semâdan, bir seslenicinin:
"Ey Kaydar! Vaz geç! O Tâbut´u, açmağa, senin için yol yoktur! O, Peygambere vasiyet edilmiştir. Onu, Peygamberden başkası açamaz.
Sen, onu, Amcanın oğlu, Allah´ın İsrail´i Yâkub´a ver!" diye seslenmesi üzerine, Kaydar, Tâbut´u, omuzuna alarak, o zaman, Yâkub Aleyhisselâmın oturduğu Ken´an iline doğru yollanmış.
Kaydar yaklaştığı zaman, Tâbut, seslenmeğe başlamış. Yâkub Aleyhisselâm, oğullarına:
"Allâha yemin ederim ki: Kaydar, Tâbût´la size geliyor! Kalkınız, ona doğru varınız!" demiş.
Yâkub Aleyhisselâmla oğulları, ayağa kalkarak onu karşılamışlar. Yâkub Aleyhisselâm, onu görünce, ağlayarak ona doğru koşmuş ve:
"Ey Kaydar! Ben, ne diye senin yüzünün rengini solmuş, gücünü zayıflamış görüyorum
Sen, düşman zulmüne mi uğradın Yoksa, Baban İsmail´den sonra, başına bir kötülük mü geldi " diye sordu.
Kaydar:
Ben, ne düşman zulmüne uğradım, ne de benim başıma bir kötülük geldi.
Fakat, sırtımda taşıdığım, Muhammed´in Nûr´u, bana çok ağır geldi.
Bunun için benzim sarardı, bacaklarım, zayıfladı!" demiş.
Yâkub Aleyhisselâm:
"İshak´ın kızlarından nikâhın altında bulunan var mı " diye sormuş.
Kaydar:
"Yoktur. Fakat, Cürhümî Araplarından Âminlerden bir kadınla evliyim." diye cevap vermiş.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Ne güzel! Ne güzel! Muhammed Aleyhisselâmın şerefi için, Allah, Onu, iffetli Arap kadınlarından başkasından çıkarmayacaktır.
Ey Kaydar! Ben, seni, bir müjde ile müjdeleyeceğim!" demiş.
Kaydar:
"Nedir o müjde " diye sormuş.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Bil ki: Âminlerden olan zevcen, dün gece bir oğlan doğurdu!" demiş.
Kaydar:
"Ey Amcamın oğlu! Sen, Şam toprağındasın, o ise, Harem toprağındadır. Sana, bunu, ne bildirdi " demiş.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Ben, gök kapılarının açıldığını gördüm!
Gökle yer arasında Ay gibi yuvarlak bir Nûr gördüm!
Meleklerin, semâdan, bereketle ve rahmetle indiklerini gördüm!
Anladım ki: bu, Muhammed Aleyhisselâm içindir!" demiş.
Kaydar, Tâbut´u, Amcasının oğlu Yâkub Aleyhisselâma teslim edip ailesinin yanına dönünce, onu, bir oğlan çocuğu doğurmuş bularak ona, Hamel ismini vermiştir.[20]
Yâkub Aleyhisselâmın, elli yıl, halkı, Yüce Allah´a itaat ve ibadete davetle meşgul Olduğu[21] ve kendisinin, Sâm b.Nuh Aleyhisselâmdan sonra, Mescid-i Aksâ´nın yenileyicileri arasında bulunduğu da, bildirilir. [22]
Yâkub Aleyhisselâmın Yûsuf Aleyhisselâmdan Dolayı Üzüntülere Düşüşü:
Yâkub Aleyhisselâm: zayıflamış[23], yaşlanmıştı.
Kaşları[24], gözlerinin[25] yanaklarının yumrusu[26] üzerine düşer, onları, bezle kaldırırdı.[27]
Bir gün, ona bir komşusu:
"Ey Yâkub! Sende gördüğüm şu başına gelen hal nedir "[28]
(İhtiyar olmadan) ihtiyarladın! Tükendin, gittin![29]
Sen (bu gidişle) Babanın[30], kardeşinin[31] eriştiği yaşa bile erişemeyeceksin!" dedi.
Yâkub Aleyhisselâm:
"Zamanın uzunluğu ve üzüntülerin çokluğu!" dedi.[32]
Yüce Allah:
"Ey Yâkub![33]Sen, Beni, yaratığıma şikâyet mi ediyorsun !" diye Vahy edince, Yâkub Aleyhisselâm:
"Yâ Rab! Ben, bir hatâ işledim! Onu, bana, bağışla!" dedi.
Yüce Allah:
"Bağışladım!" buyurdu.
Bundan sonra Yâkub Aleyhisselâm, derdini soranlara:
"Ben, taşan kederimi ve üzüntümü, yalnız Allâha şikâyet ve arz ederim!" derdi.[34]
Yâkub Aleyhisselâmın Bütün Ev Halkıyla Birlikte Mısır´a Gidişi Yâkub Aleyhisselâmın Suçlu Oğulları İçin Allah´a Yalvarışı
Yâkub Aleyhisselâmın Oğullarına Vasiyette Bulunuşu ve Vefatı bahisleri (Yûsuf Aleyhisselâma aid bölümdedir.)[35]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] İbn.Sa´d-Tabakat c.1,s.54, İbn.Kuteybe-Maarif s. 18, Taberi-Tarih c.1,s.162-163, Hâkim-Müstedrek c.2,s.569.
[2] İbn.Kuteybe-Maarif s.17, Taberî-Tarih c.1 ,s.162, Mes´udî-Murucuzzeheb c.1 ,s.46, Salebî-Arais s.101, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s. 126.
[3] İbn.Kuteybe-Maarif s.17, Taberi-Tarih c.1,s.164, Salebi-Arais s.101, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.126.
[4] Taberi-Tarih c.1,s.165, İbn.Esir-Kâmil C.1.S.127.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/263.
[5] İbn.Kuteybe-Maarif s.18, Taberi-Tarih c.1,s.164, Salebi-Arais s.101, İbn.Esir-Kamil c.1,s. 126.
[6] İbn.Kuteybe-Maarif s.18.
[7] Hâkim-Müstedrek c.2,s.557.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/263.
[8] Yâkubi-Tarih C.1.S.29.
[9] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Yakubi-Tarih c.1,s.29.
[10] İbn.Kuteybe-Maarif s. 18.
[11] Taberî-Tarih c.1,s.164-165, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.39.
[12] ibn.Kuteybe-Maarif s.18.
[13] ibn.Kuteybe-Maarif s.19, Yâkubî-Tarih c.1,s.3O, Taberi-Tarih c.1,s.163, Salebi-Arais s.102, İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.39.
[14] İbn.Kuteybe-Maarif s.19, Taberi-Tarih c.1,s.163, Salebi-Arais s. 102.
[15] Yakubi-Tarih c.1,s.31, Taberi-Tarih c.1,s.163, Mes´udi-Murucuzzeheb c.1,s.47, Salebi-Arais s.102, Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1,s.178, İbn.Esir-Kâmil c.1,s.126, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.197.
[16] Yakubi-Tarih c.1,s.31, Mes´udi-Murucuzzeheb c.1,s.47, Hâkim-Müstedrek c.2,s.57O, Salebi-Arais s.102, Ebülferec İbn.Cevzi-Tabsıra c.1,s.178.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/263-264.
[17] İbn.Haldun-Tarih c.2,ks.1,s.4O.
[18] Ankebut: 27.
[19] Sâd: 47.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/265.
[20] Şâlebî-Arais s.266-267.
[21] Mîr Hâvend-Ravzatussafa Tercemesi s.225.
[22] ibn.Hacer-Fethulbâri c.6,s.291.
M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/265-267.
[23] Sâiebî-Araiss.130.
[24] Taberî-Tefsir c.i3,s.46, Sâiebî-Arais s.135.
[25] Sâiebî-Arais s.135.
[26] Taberî-Tefsir d3, s.46.
[27] Taberî-Tefsir c.13,s.46, Sâiebî-Arais s.135.
[28] TaberîTefsir c.i3,s.46.
[29] Taberî-Tefsir c.i3,s.46, Sâiebî-Arais s.135, Zemahşerî Keşşaf c.2,s.34O.
[30] Taberî-Tefsir c. 13, s.46.
[31] Sâiebî s.135.
[32] Taberî-Tefsir c.i3,s.46, Sâiebî-Arais s.135.
[33] Taberî-Tefsirc.i3,s.46.
[34] Taberî-Tefsir c.13,s.46, Sâlebî-Arais s.135.
[35] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/267-268.