03-13-2024, 10:07 PM
BEYİTLERDE MİRAÇ GECESİ
Üç semavi dinin kutsiyet atfettiği Kudüs, kurulduğu günden bu yana önemli bir merkez olma özelliğini korur. İlk kıblemize ev sahipliği yapmasının yanında nice peygamberin tevhid mücadelesine de tanıktır. Kudüs’ün edebiyata girişi ise Hz. Muhammed’in isra yolculuğuna durak olması ve dinî, tarihî, kültürel bağlar yönüyledir. Klasik edebiyatımızda şairler, Hz. Peygamber’e olan muhabbetlerini âdeta dizelerine nakşetmiş ve büyük bir birikimi tarihin şahitliğine emanet etmişlerdir. Peygamber sevgisi ve hürmetinin tezahürü olan pek çok eser kaleme alınmış böylece edebiyatın müstesna saflarına giren birçok tür meydana gelmiştir.
Kur’an, hadis, enbiya kıssaları, tasavvuf ve mucizeler divan edebiyatının kaynakları arasında sayılır. Sanat tarihçileri bütün sanat dallarının arka planında din ve maneviyat yattığı gerçeğinde ittifak ederler. İslam kültürünün ürünü olan Türk İslam edebiyatı da bundan ayrı değildir. Hatta Türk İslam edebiyatı, Hz. Peygamber’e olan hürmet ve muhabbetin bir ürünü denilebilir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’e olan muhabbet ve hürmetin tezahürü olarak kaleme alınan eserler, edebiyatımızın büyük bir bölümünü oluşturur. Risaletin ilk yıllarından günümüze kadar manzum ve mensur pek çok eser kaleme alınmıştır. Siyer, mevlid, Muhammediyye, hilye, şemail, kırk hadis, gül-i sad berk, hicret-name, esma-i nebi, mu’cizat-ı nebi, regaibiyye, miraciye ve meğazi konulu eserler, hasaisü’n-nebi, kaside ve naatlar gibi çok sayıda -peygamber sevgisini yansıtan- edebî tür bulunur. Muharrirlerin, Hz. Peygamber’e olan muhabbetti aktarmada; âdeta birbirleriyle yarıştıkları eserlerinden anlaşılır.
Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Hz. Muhammed’in yaptığı yolculuk olan ve insan idrakini aşan yönü bulunan miraç bahsi, muharrirlerin muhayyilesini etkilemiş ve mecaz anlatımları güçlendirmiştir. Divan edebiyatında; edip ve âlim kimlikleriyle şairler, miraç bahsini teferruatlarıyla anlatmış ve manzum eserlerde en çok aktarılan konu olmasını sağlamışlardır. Buna sebep olarak; edebî eserleri konu ve muhteva bakımından belirleyen unsurlar arasında dinî değerlerin ilk sıralarda yer alması gösterilebilir.
İslam edebiyat ve sanatlarında miracı konu alan eserlere miraciye denir. Divanlarda, mesnevilerde ve muhtelif eserlerde miraciyelere sıklıkla rastlanır. Ayrıca müstakil miraciyeler de vardır. Türkçe, Arapça ve Farsça sahasında pek çok miraciye kaleme alınmıştır. Peygamberimizin döneminde yazılan Ka‘b b. Züheyr’in Kasîde-i Bürde’si on bir beyitle miraç bahsini konu edinen eserlerin ilklerindendir. Türk edebiyatında ilk defa bir motif olarak miraç bahsini ise Satuk Buğra Han Destanı’nda görüyoruz. Ahmet Yesevi’nin; devirleri, diyarları aşıp gelen eseri Divan-ı Hikmet ‘in de miraciye manzumeleri vardır.
Mustafanı miracığa salğıl kulak
Kim işitse köngli bolğay hub sudın ak
Çın ümmet sin iştip yığla misl-i bulak
Çın ümmet sin iştip dürud aytıng dostlar
Türkçe sahasının ilki, Hakîm Süleyman Ata’nın, Mi‘rac-nametü’l-Hazret adlı Çağatay Türkçesiyle yazılan 122 beyitten oluşan eserdir. Ahmet Yesevi’nin dördüncü halifesi olan Hakîm Ata, ilmî ve edebî kimliğiyle müstesna bir eser kaleme alır.
Resul mescide kirdi pergamberlerni kördi
Barça turup olarga anda selam kıldı ya
Üç yüz on üç mürseller tört yüz kırk tört nebiler
Sonra kilmiş veliler barça hazır irdi-ya
Miraciyelerin ortak özelliği olarak menkıbevi bir anlatıma sahip olmaları gösterilir. Manzum eserler coşkulu bir söyleyişle ve âdeta kelimelere giydirilmiş edep libası bir üslupla yazılmıştır. Dolayısıyla birçok kavram ihdas edilmiş ve miraciyelerde yoğun olarak kullanılmıştır. Kudüs, Mescid-i Aksa, leyle-i isra, leyletü’l-isra, şeb-i isra, sahretullah, hacer-i muallak, nerdüban veya burak, refref ve sidre-i münteha bunlardan bazılarıdır.
Örneğin Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necat” adlı, mevlit türünün ilk örneği olan eserinde miraç bahsi şöyle anlatılır:
Tarfetü’l-ayn içre Sultan-ı ümem
Geldi Kuds’e irdi vü bastı kadem
Enbiya ervahı karşu geldiler
Mustafa’ya cümle ikram kıldılar
Abdülvasi Çelebi’nin Miraç-name-i Seyyidü’l Beşer adlı 567 beyitlik eserinde miracın neredeyse bütün motifleri ele almış hatta sadaka, zekât gibi kavramlar sembolize edilmiştir. Bu türün en güzel örneklerinden olan eser, dilinin sadeliği ve üslubu ile de dikkat çeker. Ayet ve hadislerden yaptığı iktibaslar şairin âlim kimliğini ortaya çıkarır. Sidretü’l-münteha, Abdülvasi Çelebi’nin miraciyesinde şöyle ifade edilir:
O yerden geçtik ve gördüm bir ağaç
Ol ağaçtır bu gökler başına taç
Dedim bu ne acaib müntehadır
Dedi bu da o sidretü’l-müntehadır
Anadolu sahasında ilk müstakil eseri kabul edilen Ahmedi’nin Tahkik-i Mi’rac-ı Resul başlıklı 497 beyitlik eserinde ise şunlara rastlanır:
Ana inkâr eyleyen mü’min degül
Ahirette havftan imin degül
Her kim mi’rac işine münkir ola
Ka’be’den Aksa’ya dek kâfir ola
1159 beyitlik hacmiyle Süleyman Nahifi’nin Mi‘racu’n-Nebi eseri; miraca davet ile başlayan ve sırasıyla Cebrail, burak, Mescid-i Aksa, feleklerde peygamberle görüşme, sidre, Allah ile görüşme ve hediyeler anlatılır yapıdadır. Daha sonra dua bölümüne geçilerek şefaat dilenmiştir. Eseri diğerlerinden ayıran özelliği; miracı vesile edinerek filozofların fikirlerini beğenmediğini ve gerçek hikmetin nasıl olduğunu söylemesidir.
Hikmet odur şer’e muvafık ola
Emr-i İlahi’ye mutabık ola
Yohsa degüldür hikem-i felsefi
Haktan ola batıl ile muhteri
Miraciyelerde yoğun olarak anlatılan bir motif de buraktır. İsra yolculuğunun bineği olarak atfedilen burak, İslam edebiyatı ve sanatlarında da oldukça sık remzedilir. Günümüzde Mescid-i Aksa’ın batı tarafında bulunan duvara Burak Duvarı ve hemen duvar dibinde bulunan mescide ise Burak Mescidi denilir. Bu mescitte Hz. Peygamberin miraç gecesi bineğini Mescid-i Aksa’ya bağlamasına atfen Osmanlı döneminde yapılmış bir halka bulunmaktadır. Ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulmasından ve hakkında çok fazla anlatı olduğundan burak, miraciye türündeki eserlerde zengin bir tasvir unsuru ve önemli bir motif olmuştur. Bu binek, Nadiri’nin beyitlerinde şöyle anlatılır:
Gelüp peyk-i İlahi Hazret-i Peygamber’e bir şeb
Getürdi bir Burak-ı berk-seyr-i
asuman-peyma
Manzum eserler ile isra yolculuğunun mucizevi yönünü dinî edebiyata aktaran bu eserler, miracı teferruatlı anlatmalarının yanında zengin bir kültürü de aktarmışlardır. Anadolu sahasında yazılan eserlerde, bu coğrafyanın kültür ve yaşamının Hz. Peygamber’i anlamada ve anlatmadaki etkileri miraciyelerle satırlara geçmiş ve Hz. Peygamber’e olan sevgiyi yansıtan edebî bir tür olarak Türk İslam edebiyatında yerini almıştır.
Firdevs ÇELEBİ
Diyanet Aylık Dergi
Üç semavi dinin kutsiyet atfettiği Kudüs, kurulduğu günden bu yana önemli bir merkez olma özelliğini korur. İlk kıblemize ev sahipliği yapmasının yanında nice peygamberin tevhid mücadelesine de tanıktır. Kudüs’ün edebiyata girişi ise Hz. Muhammed’in isra yolculuğuna durak olması ve dinî, tarihî, kültürel bağlar yönüyledir. Klasik edebiyatımızda şairler, Hz. Peygamber’e olan muhabbetlerini âdeta dizelerine nakşetmiş ve büyük bir birikimi tarihin şahitliğine emanet etmişlerdir. Peygamber sevgisi ve hürmetinin tezahürü olan pek çok eser kaleme alınmış böylece edebiyatın müstesna saflarına giren birçok tür meydana gelmiştir.
Kur’an, hadis, enbiya kıssaları, tasavvuf ve mucizeler divan edebiyatının kaynakları arasında sayılır. Sanat tarihçileri bütün sanat dallarının arka planında din ve maneviyat yattığı gerçeğinde ittifak ederler. İslam kültürünün ürünü olan Türk İslam edebiyatı da bundan ayrı değildir. Hatta Türk İslam edebiyatı, Hz. Peygamber’e olan hürmet ve muhabbetin bir ürünü denilebilir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’e olan muhabbet ve hürmetin tezahürü olarak kaleme alınan eserler, edebiyatımızın büyük bir bölümünü oluşturur. Risaletin ilk yıllarından günümüze kadar manzum ve mensur pek çok eser kaleme alınmıştır. Siyer, mevlid, Muhammediyye, hilye, şemail, kırk hadis, gül-i sad berk, hicret-name, esma-i nebi, mu’cizat-ı nebi, regaibiyye, miraciye ve meğazi konulu eserler, hasaisü’n-nebi, kaside ve naatlar gibi çok sayıda -peygamber sevgisini yansıtan- edebî tür bulunur. Muharrirlerin, Hz. Peygamber’e olan muhabbetti aktarmada; âdeta birbirleriyle yarıştıkları eserlerinden anlaşılır.
Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya Hz. Muhammed’in yaptığı yolculuk olan ve insan idrakini aşan yönü bulunan miraç bahsi, muharrirlerin muhayyilesini etkilemiş ve mecaz anlatımları güçlendirmiştir. Divan edebiyatında; edip ve âlim kimlikleriyle şairler, miraç bahsini teferruatlarıyla anlatmış ve manzum eserlerde en çok aktarılan konu olmasını sağlamışlardır. Buna sebep olarak; edebî eserleri konu ve muhteva bakımından belirleyen unsurlar arasında dinî değerlerin ilk sıralarda yer alması gösterilebilir.
İslam edebiyat ve sanatlarında miracı konu alan eserlere miraciye denir. Divanlarda, mesnevilerde ve muhtelif eserlerde miraciyelere sıklıkla rastlanır. Ayrıca müstakil miraciyeler de vardır. Türkçe, Arapça ve Farsça sahasında pek çok miraciye kaleme alınmıştır. Peygamberimizin döneminde yazılan Ka‘b b. Züheyr’in Kasîde-i Bürde’si on bir beyitle miraç bahsini konu edinen eserlerin ilklerindendir. Türk edebiyatında ilk defa bir motif olarak miraç bahsini ise Satuk Buğra Han Destanı’nda görüyoruz. Ahmet Yesevi’nin; devirleri, diyarları aşıp gelen eseri Divan-ı Hikmet ‘in de miraciye manzumeleri vardır.
Mustafanı miracığa salğıl kulak
Kim işitse köngli bolğay hub sudın ak
Çın ümmet sin iştip yığla misl-i bulak
Çın ümmet sin iştip dürud aytıng dostlar
Türkçe sahasının ilki, Hakîm Süleyman Ata’nın, Mi‘rac-nametü’l-Hazret adlı Çağatay Türkçesiyle yazılan 122 beyitten oluşan eserdir. Ahmet Yesevi’nin dördüncü halifesi olan Hakîm Ata, ilmî ve edebî kimliğiyle müstesna bir eser kaleme alır.
Resul mescide kirdi pergamberlerni kördi
Barça turup olarga anda selam kıldı ya
Üç yüz on üç mürseller tört yüz kırk tört nebiler
Sonra kilmiş veliler barça hazır irdi-ya
Miraciyelerin ortak özelliği olarak menkıbevi bir anlatıma sahip olmaları gösterilir. Manzum eserler coşkulu bir söyleyişle ve âdeta kelimelere giydirilmiş edep libası bir üslupla yazılmıştır. Dolayısıyla birçok kavram ihdas edilmiş ve miraciyelerde yoğun olarak kullanılmıştır. Kudüs, Mescid-i Aksa, leyle-i isra, leyletü’l-isra, şeb-i isra, sahretullah, hacer-i muallak, nerdüban veya burak, refref ve sidre-i münteha bunlardan bazılarıdır.
Örneğin Süleyman Çelebi’nin Vesiletü’n-Necat” adlı, mevlit türünün ilk örneği olan eserinde miraç bahsi şöyle anlatılır:
Tarfetü’l-ayn içre Sultan-ı ümem
Geldi Kuds’e irdi vü bastı kadem
Enbiya ervahı karşu geldiler
Mustafa’ya cümle ikram kıldılar
Abdülvasi Çelebi’nin Miraç-name-i Seyyidü’l Beşer adlı 567 beyitlik eserinde miracın neredeyse bütün motifleri ele almış hatta sadaka, zekât gibi kavramlar sembolize edilmiştir. Bu türün en güzel örneklerinden olan eser, dilinin sadeliği ve üslubu ile de dikkat çeker. Ayet ve hadislerden yaptığı iktibaslar şairin âlim kimliğini ortaya çıkarır. Sidretü’l-münteha, Abdülvasi Çelebi’nin miraciyesinde şöyle ifade edilir:
O yerden geçtik ve gördüm bir ağaç
Ol ağaçtır bu gökler başına taç
Dedim bu ne acaib müntehadır
Dedi bu da o sidretü’l-müntehadır
Anadolu sahasında ilk müstakil eseri kabul edilen Ahmedi’nin Tahkik-i Mi’rac-ı Resul başlıklı 497 beyitlik eserinde ise şunlara rastlanır:
Ana inkâr eyleyen mü’min degül
Ahirette havftan imin degül
Her kim mi’rac işine münkir ola
Ka’be’den Aksa’ya dek kâfir ola
1159 beyitlik hacmiyle Süleyman Nahifi’nin Mi‘racu’n-Nebi eseri; miraca davet ile başlayan ve sırasıyla Cebrail, burak, Mescid-i Aksa, feleklerde peygamberle görüşme, sidre, Allah ile görüşme ve hediyeler anlatılır yapıdadır. Daha sonra dua bölümüne geçilerek şefaat dilenmiştir. Eseri diğerlerinden ayıran özelliği; miracı vesile edinerek filozofların fikirlerini beğenmediğini ve gerçek hikmetin nasıl olduğunu söylemesidir.
Hikmet odur şer’e muvafık ola
Emr-i İlahi’ye mutabık ola
Yohsa degüldür hikem-i felsefi
Haktan ola batıl ile muhteri
Miraciyelerde yoğun olarak anlatılan bir motif de buraktır. İsra yolculuğunun bineği olarak atfedilen burak, İslam edebiyatı ve sanatlarında da oldukça sık remzedilir. Günümüzde Mescid-i Aksa’ın batı tarafında bulunan duvara Burak Duvarı ve hemen duvar dibinde bulunan mescide ise Burak Mescidi denilir. Bu mescitte Hz. Peygamberin miraç gecesi bineğini Mescid-i Aksa’ya bağlamasına atfen Osmanlı döneminde yapılmış bir halka bulunmaktadır. Ayrıntılı bir şekilde üzerinde durulmasından ve hakkında çok fazla anlatı olduğundan burak, miraciye türündeki eserlerde zengin bir tasvir unsuru ve önemli bir motif olmuştur. Bu binek, Nadiri’nin beyitlerinde şöyle anlatılır:
Gelüp peyk-i İlahi Hazret-i Peygamber’e bir şeb
Getürdi bir Burak-ı berk-seyr-i
asuman-peyma
Manzum eserler ile isra yolculuğunun mucizevi yönünü dinî edebiyata aktaran bu eserler, miracı teferruatlı anlatmalarının yanında zengin bir kültürü de aktarmışlardır. Anadolu sahasında yazılan eserlerde, bu coğrafyanın kültür ve yaşamının Hz. Peygamber’i anlamada ve anlatmadaki etkileri miraciyelerle satırlara geçmiş ve Hz. Peygamber’e olan sevgiyi yansıtan edebî bir tür olarak Türk İslam edebiyatında yerini almıştır.
Firdevs ÇELEBİ
Diyanet Aylık Dergi
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca