Thread Rating:
  • 54 Vote(s) - 3.02 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
İBRAHİM SURESİ
#1
Oku-1 
İBRAHİM SURESİ

Kur’an-ı Kerim’in 14. suresi olan İbrahim suresi, 52 ayetten oluşmaktadır. İniş sırası itibarıyla yetmiş ikinci sure olan İbrahim suresi, Nuh suresinden sonra Mekke döneminde nazil olmuştur. Söz konusu surenin 28 ve 29. ayetlerinin Medine devrinde Bedir Gazvesi’ne katılan müşrikler hakkında indiğine dair rivayetler varsa da (İbn Aşur, Tefsiru’t-Tahrir ve’t-Tenvir, Tunus, 1984, 13/177.) müfessirlerin büyük çoğunluğu bunlara itibar etmemiştir. Zira muhtevasına, bölümlerinin birbiriyle bağlantısına ve üslubuna bakıldığında surenin tamamının Mekke döneminin son zamanlarında indirilmiş olduğunu söylemek mümkündür. (Mevdudi, Tefhimü’l-Kur’an, İstanbul, 2005, 2/533.) Sure adını, 35-41. ayetler arasındaki ismine, kıssasının bir bölümüne ve dualarına yer verilen Hz. İbrahim’den almıştır.
Surenin nüzul sebebine ilişkin özel bir neden zikredilmese de üslup ve içeriğinden Mekke müşriklerinin Hz. Peygamber’e ve ona iman edenlere karşı yapageldikleri baskı ve işkencelerin arttığı bir süreçte, hicrete yakın günlerde inmiş olduğu belirtilmiştir. (Mevdudi, Tefhim, 2/533.) Nitekim ilgili surenin üçüncü ayetinde; dünya hayatını ahirete tercih eden, onun çekiciliğine aldanarak manevi güzelliklere sırt çeviren müşriklerin, insanları Allah yolundan alıkoymak ve onu eğri göstermek için var güçleriyle çaba gösterdikleri, bu tutumlarının derin bir sapıklık olduğu belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu surede namaz kılmanın hatırlatılması (İbrahim, 14/31.) ve Hz. İbrahim’in hem kendisi hem de nesli için namaz kılmakla ilgili duasını (İbrahim, 14/40.) ihtiva eden ayetlerin varlığı, bu surenin hicretten kısa bir süre önce vuku bulan miraç hadisesinden yani beş vakit namazın farz kılınmasından sonra nazil olduğunu gösterir ki; sure ile ilgili tüm rivayetler de bunu destekler mahiyettedir. (Emin Işık, “İbrahim Suresi”, TDV İslam Ansiklopedisi, 21/351.)
İbrahim suresi üslup ve muhteva bakımından bir önceki sure olan Rad suresiyle benzerlik göstermektedir. Zira Rad suresinde ana hatlarıyla açıklanan birtakım konular, burada daha detaylı izah edilmiştir. Her iki surede hem Kur’an’dan söz edilmiş hem de yaratılışla ilgili mucizelerin indirilmesinin Allah’a ve O’nun iznine bağlı olduğu haber verilmiştir. (Rad, 13/38.) Yine her iki surede de yaratılışla ilgili delil ve burhanlardan, göğün direksiz yükseltilmesi, güneş ve ayın emre amade kılınması, yeryüzünde dağların var edilmesi, tat ve renkleri değişik çeşitli ürünlerin yaratılması zikredilmiştir. Bunun yanında her iki surede öldükten sonra dirilmeyi ispat etme, hak ve batıla misaller verme, kâfirlerin hile ve tuzaklarından ve bunun neticesinden bahsetme, Allah Teâlâ’ya tevekkül etmeyi emretme gibi konular yer almaktadır.
İbrahim suresinde diğer Mekki surelerde olduğu gibi ana hatlarıyla Allah’ın varlığı ve birliği, vahiy, peygamberler, öldükten sonra dirilme ve hesap gününe iman gibi temel iman ve inanç konuları ele alınmaktadır. Bunun yanında peygamberlerin görevleri, Hz. Musa’nın peygamberliği ve kıssasından bazı kesitler, peygamberlere karşı olumsuz tavır takınan ve onların davetini reddeden Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin başlarına gelen sıkıntılar, Allah’a güvenme ve itaat etmenin önemi, ahirette müminlere verilen mükâfat, inkârcılara verilen ceza, Hz. İbrahim’in duası ile Kur’an’ın insanlığa gönderilmiş bir mesaj oluşu gibi konulara da değinilmiştir. (İbn Aşur, et-Tahrir, 13/178.)
İbrahim suresi, başındaki mukatta harflerinin ardından Kur’an’ın Hz. Peygamber’e indiriliş hikmeti vurgulanarak başlar. Bu çerçevede Allah’ın vahiy ve peygamber göndermedeki temel maksadının insanları küfrün karanlığından kurtarıp hidayete erdirmek ve böylece onları Allah’ın dosdoğru yoluna ve aydınlığa çıkarmak olduğu belirtilir. Ancak inkârcıların dünya hayatını ahirete tercih ederek insanları Allah’ın yolundan alıkoydukları, İslam’a ve onun değerlerine karşı kin ve düşmanlık besleyerek yalan, iftira, hile ve tehdit gibi çeşitli yöntemlerle Allah’ın dinini kötü göstermeye çalıştıkları, insanların İslam’a girmesini engellemeye çalıştıkları belirtilir. (İbrahim, 14/3.) Daha sonra gelen ayette tüm peygamberlerin tebliğ görevlerini yerine getirmek ve onlarla irtibat kurmak için kendi kavimlerinin dilleriyle gönderildikleri hatırlatılır. Bu bağlamda Kur’an’ın Arapça olarak indirilmiş olmasının iletişimi kolaylaştırmak gibi bir hikmete mebni olduğu vurgulanır. (İbrahim, 14/4.) Sonra gelen ayetlerde Hz. Musa’nın kavmi ile Hz. Nuh, Ad ve Semud kavimlerinden bahisle tüm peygamberlerin kendi toplumları tarafından büyük bir direniş ve karşıt duruşla karşılaştıkları belirtilerek bunların sebepleri üzerinde durulur. Bu bağlamda peygamberlerin, insanların kalplerine imanı yerleştirip kökleştirmeye, onları sosyal ilişkilerinde doğruluk ve iyiliğe yönlendirmeye gayret ederken inkârcıların, özellikle lider konumunda bulunanlarının, kendi çıkarları için zararlı gördükleri peygamberlerle çatışmaya girdikleri ifade edilir. Ayrıca inkârcıların dünya hayatının nimetlerine olan aşırı düşkünlükleri ve geçmişten gelen alışkanlıklara, gelenek ve göreneklere şuursuzca bağlılıkları sebebiyle peygamberlere karşı olumsuz tutum sergiledikleri ve onlara büyük bir direnç gösterdikleri vurgulanır. Bu ayetlerin ardından kendilerine karşı yapılan her türlü eza ve cefaya rağmen peygamberlerin Allah’a güvenip yollarına devam etmeleri hususunda gösterdikleri kararlılıkları, azim ve gayretleri dile getirilir. (İbrahim, 14/5-12.)
Söz konusu surenin devamında yer alan ayetlerde ise inkârcıların peygamberlere karşı sergiledikleri bir başka olumsuz boyuta dikkat çekilerek onları kendi yurtlarını terk etmeye zorladıkları belirtilir. Aynı ayetlerde peygamberleri kendi yurtlarından sürüp çıkarmanın o kavim için neye mal olacağı da ifade edilir. Bu bağlamda Allah’ın, müşrikleri hem bu dünyada hüsrana uğratacağı hem de ahirette de elim bir azaba çarptıracağı bildirilir. Ayrıca bu kimselerin iyilik olarak yaptıkları hiçbir amelin kabul edilmeyip kül gibi savrulacakları beyan edilir. Sonraki ayetlerde ise dünyada Allah’ı inkâr ederek her türlü bahaneye sarılan kâfirlerin ahirette hiçbir mazeret bulamayacakları belirtilir. Aynı zamanda şeytanın ardından gidip küfre sapanların ahirette şeytan tarafından bile kınanacakları hatta onları küfre ve isyana davet eden şeytanın bile o gün onları terk edeceği anlatılır. (İbrahim, 14/13-27.)
Daha sonra gelen ayetlerde ise iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapan müminlerin ebedî cennetlerle mükâfatlandırılacağı bildirilir. (İbrahim, 14/23.) Ardından Allah’ın varlığına ve birliğine iman, bu inancın veciz bir ifadesi olan kelime-i tevhidi ifade eden “güzel söz” (Buhari, Tefsir, 14/2.), kökü yerin derinliklerine sağlam bir şekilde yerleşmiş, gövdesi ve dalları gökyüzüne doğru yükselmiş, her zaman meyve veren bir ağaca benzetilirken (İbrahim, 14/24-25.), Allah’ı inkâra götüren her türlü kötü söz ise kökleri kesilip gövdesi yerden koparılmış bir ağaca benzetilir. (İbrahim, 14/26.) Sonraki ayetlerde Allah’ın lütfettiği nimete nankörlükle karşılık verip O’nun hidayetini reddederek yerine inkârcılığı yerleştirmeye çalışan kimselerin, kendileriyle birlikte kavimlerini de helake sürükledikleri ve varacakları son durağın cehennem olduğu belirtilir. (İbrahim, 14/28-30.)
Surenin 31-34. ayetlerinde ise Allah Resulüne (s.a.s.) hitap edilerek, müminlere namazı dosdoğru kılmalarını, kendilerine ihsan edilen nimetlerden gizli ve açık hayırda bulunmalarını söylemesi istenir. Kimsenin kimseye yardım edemeyeceği ahiret gününde bu davranışların kurtarıcı rolüne işaret edilir. Ayrıca gökleri ve yeri yaratanın, gökten su indirip onunla rızık olarak türlü türlü ürünler çıkaranın Allah olduğu vurgulanarak O’nun yaratıcı kudretiyle ortaya çıkardığı kevni varlıklara ve insanın yararlarını amaçlayan bunlardaki düzene işaret edilir. Daha sonra ise Allah’ın kullara saymakla başa çıkamayacakları kadar bol nimetler ihsan ettiği vurgulanır. Ancak tüm bunlara rağmen insanoğlunun yine de nankör olduğu belirtilir.
Surenin devamında yer alan ayetlerde (İbrahim, 14/35-41.) Hz. İbrahim’in yüksek dinî kişiliğini yansıtan ifadelere yer verilir. Bu çerçevede onun Mekke’nin hem bir güvenlik merkezi hem de putlardan uzak tevhid odağı olması dileğini de içeren veciz dua cümlelerinin ardından, bütün Müslümanlarca en çok sevilen ve tekrar edilen şu duasına yer verilir: “Rabbim! Beni ve soyumdan gelecek olanları namazı devamlı kılanlardan eyle; Rabbimiz, duamı kabul et. Rabbimiz! Hesap kurulacağı gün beni, anamı, babamı ve müminleri bağışla.” (İbrahim, 14/40-41.)
Surenin son bölümünde yer alan ayetler ise (İbrahim, 14/42-51.) yukarıda zikredilen hususların genel bir değerlendirmesi mahiyetindedir. Bu çerçevede ilgili ayetlerde; kim olursa olsun nerede ve hangi devirde yaşamış bulunursa bulunsun, ilahi hakikatlere karşı savaş açan zalimlerin mutlaka yenilgiye uğrayacakları ve perişan olacakları vurgulanır. Ayrıca Allah’ın bildirdiği hak ve adalet yoluna karşı savaş açanların, O’nun varlığına ve birliğine inanmayan, O’na ortak koşan, ahiret hayatını ve Allah’ın oradaki nihai yargılamasını inkâr eden, dolayısıyla kendilerine kötülük eden kimselerin kaçınılmaz akıbetleriyle karşılaştıklarında hissedecekleri derin pişmanlık duyguları, faydasız dilekleri ve nihayet çarptırılacakları ağır cezalar anlatılır. Sure, tüm insanlara bir mesaj niteliği taşıyan şu ayetle son bulur: “İşte bu Kur’an insanlara bir bildiridir; onunla uyarılmaları, ibadete layık olanın yalnızca Allah olduğunu bilmeleri ve aklı başında kişilerin iyice düşünüp anlamaları için gönderilmiştir.” (İbrahim, 14/52.)

Dr. Faruk GÖRGÜLÜ
Düzce Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

Diyanet Aylık Dergi

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)