Thread Rating:
  • 60 Vote(s) - 3.1 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 1
#1
Oku-1 
HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 1

1. AVCILIK VE TOPLAYICILIKTAN İLK ÜRETİME GEÇİŞ
İlk insan topluluklarının yaşam düzenleri,
avlanma
yenilebilir bitkilerin derlenmesine
dayanıyordu. Bunların
barındıkları yerler de, mağaralar ve doğal etkilerden az da
olsa korunmuş olan kaya sığınaklarıydı. Bu bakımdan,
insanlar daha bereketli avlanma alanları buldukları zaman,
oralara
kolayca göç edebiliyor, yer değiştirebiliyorlardı;
belirli bir mekan veya konutla yaşam alanları sınırlandırılmış
değildi. Bu insanların bıraktıkları maddi kültür belgeleri,
yani onlardan günümüze kadar gelebilmiş kalıntılar,
·genellikle, çakmak taşlarının yontulmasıyla biçimlendirilmiş
baltalar, kesiciler, deliciler ve kazıyıcılar gibi aletler
olduğundan, yarattıkları kültüre Eski Taş Devri demek olan
Paleolitilc çağ adı verilmektedir. Diğer yandan, yaşam
biçimlerinin henüz besin üretimi aşamasına erişmediğine
balolarak, bu kültür evresine Toplayıcılık ve Avcılık Dönemi
adı da verilmektedir. Besinlerini üret memelerine karşılık, bu
insanların yaratıcı güçten yoksun oldukları söylenemez.
Yaptıkları taş aletlerin yukarıda saydığımız işlevlere uygun
biçimlerde işlenmesi, Afrika'da, İspanya'da, Fransa'da ve
yeni yapılan araştırmalarn göre de, Anadolu'daki mağara
larda (Antalya'da Beldibi. Adıyaman'da Palanlı Mağaraları)
görülen boyalı resimler, insan düşüncesinin daha bu devirde
olgun bir düzeye eriştiğini kanıtlamaktadır.
Anadolu'da bu çağ, özellikle, Antalya yakınındaki Karain
mağarası ile yine aynı yöredeki Beldibi, Belbaşı, Öküzini,
Kumbucağı mağaraları ve Alanya'daki Kadıini, Isparta'daki
Kapalıin ve Hatay - Samandağ'daki Mağaracık mağaraların
da yapılan anı9tırmalarla aydınlanmıştır.
Orta Taş D!!vr: anlamındaki Mezolitik çağda da insanların
yine taş aletler
kullandıkları, ancak besin üretimine
geçmemekle beraber toplayıcılık ve avcılıkta daha yoğun
olarak faaliyet gösterdikleri anlaşılmaktadır. Bu çağın da
Anadolu'daki varlığı, yine Antalya dolaylarındaki mağara
larda bulunmuş olan belgelerden anlaşılmaktadır.
Anadolu'nun çok değişik yörelerinde bulunmuş olan taş
aletler Paleolitik çağ insanlarının burada yaşamış oldukları
nın kanıtlarıdır.
Yaşam biçimindeki en köklü değişme kuşkusuz insanların
besin üretimine geçmeleri ile meydana gelmiştir. Yabani tahıl
türlerinden elde edilen tohumların ekilmesiyle başlayan ve
giderek gelişen tarıma paralel olarak bazı hayvanların
evcilleştirilmesi sonucunda insanlar, besinlerini ürettikleri
topraklara
bağlanmaya mecbur kalmışlar ve böylece
göçebelik devri sona ermiştir. Tarım toprakları daha çok
ovalarda bulunduğundan, mağara veya kaya sığınaklarında
yaşayıp, uzak tarlalarda
çalışmanın zorluğu hemen anlaşıl
mış, bu ihtiyaç konut yapımı gereğini ortaya çıkarmıştır.
Gerek besinlerin üretilmesi, gerek ilk yerleşik köy-toplumları
nın oluşması, insanlık tarihinde yeni bir çağın başlangıcıdır.
Yeni Taş Devri anlamına gelen Neolitik çağ, bu yüzden bir
devrim olarak nitelenmektedir.
Ön Asya'nın çeşitli yerlerinde, Ürdün'de, İran'da, Irak'da
yapılan kazılarda yerleşik düzende yaşayan tarım toplulukla
rının varlığı meydana çıkarılmıştır. 20 yıl kadar önce, 1961
yılında Konya'nın 50 km. kadar güneydoğusunda, 600 m.
uzunluğunda, 350 m. genişliğinde ve bugünkü ova düzeyinden
17 m. yükseklikteki Çatalhöyük'te bilinen en büyük Neolitik
yerleşmenin kazısına başlandı. Çatalhöyük'ün kazı~ı henüz
bitmemiştir. Şimdiye kadar saptanan
14 yerl_eşım katı,
Radyokarbon ya da Karbon Ondört (C 14) metodu ıle yapılan
tarihlemeye göre tö 6250-5400 yılları arasına ko~m~~ta
dır. Son zamanlarda
eskiye oranla daha da gelıştırılen
DendroJcronoloji, yani ağaç halkaları yardımıyla tarihle~e
metoduna dayanarak,
bu tarihler bin yıl daha gerıye 1ö 7100-6300 yılları arasına 
kaydırılmış ve Çatalhöyük'ün
yerleşime sahne olduğu ileri sürülmüştür. Saptanan yerleşım
katlarının kesin tarihlerini belirlemek güçtür ,ancak bunların
yaklaşık elUşer yıl sürdükleri kabul edilmektedir. Hemen
hemen her kat, evlerin yeniden yapılmasını gerektiren bir
yangınla tahrip olmuştur. Böylece, Çatalhöyük insanları 900
yıl aynı yerde yaşamışlar ve kültürlerini sürdürmüşlerdir.
Radyokarbon metodu, özellikle tarihöncesi arkeolojisine atom
fiziği araştırmaları sonucunda kazandırılan ve buluntuların 
tıadece uıri.ıirlerine oranla ve eskilik ya da yeniliklerinin
 belirlenebildiği göreli ya da eski deyimiyle nisbi kronoloji
yerine, bunların günümüzden ne kadar eski olduklarını
gösteren kesin veya absolut kronolojiyi getiren bir tarihleme
metodudur. Bu metodun esasını, tüm organik maddelerde
bulunan radyoaktif karbonun (C 14), bunların can1ılı.klarını
yitirmelerinden sonra, belirli bir tempoda azaldığının
gözlenmiş olması oluşturmaktadır. Ölmüş organizmalardaki
radyoaktif karbon miktarının 5730 yılda yarı yarıya azaldığı
bilindiği için, kazılarda ortaya çıkan organik kalıntılardaki C
14 miktarlarının belirlenmesiyle bunların yaşı saptanabil
mektedir. Ağaç halkalarıyla tarihleme metodu Dendrokronoloji, çeşitli
devirlere ait ağaçlardan alınan kesitlerde görülen yaş
halkalarının çaloştırılması ile gittikçe eskiye doğru giden bir
halkalar çizelgesi yapılması ilkesine dayanır. Örneğin, 1960
yılında kesilen bir ağaçta 200 yaş halkası bulduğumuzu
varsayalım. Bu bize, ağacın 1760 yılında büyümeye
başladığını gösterir. Halkaların kalınlık ve incelikleri ise, bu
200 yıllık sürede meydana gelen iklim değişikliklerini belirtir.
Bu ağacın kesitindeki halkaları bir şerit halinde kağıda
aktardıktan sonra, oldukça eski bir yapıdan, örneğin, bir
camideki hatıllardan bir örnek aldığımızı düşünelim. 100
halkalık bu örneğin yaş halkalarını da bir şeride işleyelim, iki
şeridi alt alta koyup, her ikisinde tümüyle aynı olan, yani
çakışan bir losım bulunana kadar karşılaştıralım. Eğer bir
çaloşma noktası varsa ve bu, cami ha !ılının dış halkaları ile
ıg50 yılında kesilmiş ağacın iç halkaları arasında 50
halkalık, yani 50 yıllık bir kesimde ise, cami hatılında
kullanılan ağacın 1810 yılında kesilmiş olduğu ortaya çıkar.
100 halkalık olduğu için bu ağacın 1710 yılında büyümeye
başladığı da bulunmuş olur. Her bölge için bu yaş halkaları
şeritleri hazırlanır ve hep daha eskiye giden, çakışan
örnekler toplanabilirse, Dendrokronoloji, Radyokarbon meto
dundan daha kesin bir kronoloji verebilir.
Çatalhöyük'deki bu Neolitik merkezin konumu da çok ilgi
çekicidir. Toros Dağları'ndan Konya Ovası'na akan Çarşam
ba Çayı Çatalhöyüğü iki kısma ayırmaktadır. Konya Ovası
yaklaşık İÖ 16.000 yıllarına kadar bir çanak gölüydü. Bu
bakımdan, Çatalhöyük, eski göl alanındaki hayvancılığa çok
uygun otlaklar ile sulak ve verimli alüvyal tarım arazisinin
birleştiği bir kesimdedir. Otlaklar ve bataklıklar Neolitik
çağda doğu ve batıya, tuzlu batak arazi ise kuzeye doğru
uza_n~aktaydı. Buralarda, aralarında aslanın da bulunduğu
9eşıtli yaban har.vanları yaşıyordu. Daha güneyde ve batıda
ıse,_ ormanlık bolge başlamaktaydı. Burada ise leoparlar,
geyıkler ve ayılar vardı. Daha önemlisi orman konut yapımına
gerekli "ahşap"1ı sağlıyor9u_._ Bu~ün, ormanlar bölgeden
kaybolmuştur. Ovanın buyuk bır kısmında ise tarım
yapılmaktadır.
Çat~lhöyük• tü~üyle ka.:.ılmadığı halde, ortaya çıkarılan
kesım qu ~e_olitı~ ~erk~zdeki yerleşim ve yaşam hakkında
ayrın_tı~ _b~lgı edırulmesıne yeterli olmaktadır. Çatalhöyük
evlerı bıtışık olarak yapılmış ve dışa dönük yüzlerine pencere
veya kapı .. a~~lma~ıştır. Bu yüzden, yerleşim alanı aynı
za~anda _tuı:n1;1yle bır savunma sistemi durumundaydı. Evler
daıma bırbırınden daha yüksek yapılıyor komş

ça ısın ~n uza ı an ır mer ıven aracılığı ile eve düz dama
evın
açılan bır kapı ya da kapaktan giriliyordu. Pencereler çatının
hem?n ~-!tında bul~~~y~~d~: BU.tün bu düzenlemeler tüm
kentın onceden duşunulmuş bir plana göre yap ld ğ
gos erme e ır. apı ma zemesi, alüvyon ovasının
sun~uğu kerpi~tir. Evlerin dlş yüzbri
ç~°uıur~
sıvanmıştır; ıçte ağaç dıkmeler ve bunların üzerı·nd
a ı ar, uzerı opra a aplı düz çatıları destekle
D!key ağaçlar, genellikle ince olan duvarlara çatıyı ~:şı~~d~
boylece yardımcı oluyordu. Ancak, bu Neolitik merkezin
daha geç katlarında ağaç dikmelerin yerini b lirli
aralıklarla konmuş olan, "paye" adını verdiğimiz dikd- ~
kesitli duvar çıkıntıları ya da başka bir deyimle or gen
sütunlar almaktaydı. yarım
İki ya da tek odalı Y_~pıl~rın i?l?ri genellikle aynıdır. 25 m2'yi
bulan tek odanın guneyınde gırış merdiveni ve ocak f e
bir deponun yer aldığı mutfak kısmı bulunmaktadır. Yuf~~ıda
değinilen ağaç dikmeler doğu taraftadır. Odanın duvarlarına
b!tiş!~ olarak ya~ılan_sekiler, oturma ve yatma için kullanılan
bır tur_ kez:evet gore~ı Y_?-J?.maktaydı.Ölüler de evlerin içine ve
bu sekılerın altına şomı:luyordu. Duvarlar boya ile panolara
ayrılıyor: b1;t1'.ların_ıçlerı kırmızı boya ile boyanıyordu.
Bu evle~ı~ ıçındekı eşyalar ,bize Neolitik devrin teknoloji ve
ekonomısı hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir. Çanak-çömlek
en eski katta daha az kullanılmaktayken daha sonraları
yayg~1'.laşmıştır. ~uz:~da_ ~emen söylememiz gerekir ki,
Neolitık ça~da _besın uretımıne geçilmiş olmasına rağmen, ilk
başlarda pışmış toprak kaplar yapılması bilinmiyordu. Bu
nedenle, Neolitik çağın bir evresi Akeramik dediğimiz çanak
çömleksiz bir dönemdir ve Anadolu'da birkaç Neolitik
merkezde bu evre s~ptanabilmiştir. Çatalhöyük'de kapların
yapımında sadece kıl kullanılmıyordu; geniş kaplar çeşitli
büyüklüklerde kaseler ve kapaklı kutular tahtadan ya,pılmak
taydı. Tahıl samanından veya bataklık sazlarından yer
hasırları örüldüğü gibi kapaklı sepetler rı,, üretiliyordu.
Kemiklerden ise, bız, iğne, kaşık ya da çeşıtli aletlere sap
yapmakta yararlanılıyordu. Aletler ve silahlar, genellikle,
kalın şişe camını andıran "obsidyen" adını verdiğimiz siyah
renkli volkanik camdan ve çakmaktaşından yapılıyordu.
Obsidyenin çok geniş bir kullanımı olmasına karşılık,
çakmaktaşı sadece, tören hançerleri gibi, özel aletlerin
yapımında hammadde olarak işe yarıyordu. Ok ve mızrak
uçları, her çeşit bıçak ve orakların maddesi ise obsidyen
idi.
Bundan, dünyada bildiğimiz ilk aynalar da yapılmıştı. Bt
aynalar yalnız süslenme amacıyla değil.fakat herhalde büyiı
ve tapınma için de kullanılıyordu. Çatalhöyük en eski dokuma
ürünlerinin de bulunduğu yerdir. Kömürleşmiş kumaş
kalıntılarından, bunların, bitki liflerinden ya da yün ve
hayvan kılı karışımından dokunmuş olduğu anlaşılmıştır.
Diğer yandan, hayvan postları, kürk ve derilerden de giysi
olarak yararlanılmıştır. Kadın giysileri omuzda iğne ile
tutturuluyor, erkek giysilerinde ise kemer veya kemik
iğnelerle kumaşların kaymaması sağlanıyordu. Süs eşyası
olarak boncuklar kullanılmıştı. Törenlerde ise, leopar derisi
giyildiği duvar fresklerinde görülmektedir.
Maden işçiliğinin ilk örnekleri de Çatalhöyük'de ortaya
çıkarılmıştır. Kurşun ve bakırdan yapılmış bazı boncuk ve
iğne gibi küçük eşyalar metalurjinin ilk örnekleridir. Diğer
yandan Çatalhöyük'deki aşağıda sözünü edeceğimiz duvar
resimlerini yapmak için kullanılan boyaların üretilmesinde de
çeşitli minerallerin gerekli olduğu düşünülürse.Neolitik çağda
dahi insanların bazı madenleri işleyebilme düzeyine
eriştiklerini söylemek mümkündür. Yalnız Çatalhöyük'de
değil, Diyarbakır'ın Ergani ilçesinin 7 km. güneybatısında
bulunan Çayönü Tepesi'nde de bakır ve malahit'den
dövülerek yapılmış bız parçaları, telden dövülmüş iğneler,
boncuklar ve ufak kürecikler Neolitik çağda başka yerlerde
de insanların maden kullanmaya geçmiş olduklarını
kanıtlamaktadır. Ancak, bu maden kullanımı yaygın değildir
ve çok ilkel olduğu anlaşılan yöntemlerle (ısıtma ve dövme)
yapılmaktadır. .
Çatalhöyüğün, Anadolu'dan hatta komşu ülkelerden soyutlan
mış bir kültür olmadığı, Neolitik çağda dahi gelişkin bir
ticaret yaşamının var olduğu, bulunan çeşitli eşyadan
anlaşılmaktadır. örneğin, Akdeniz kökenli bazı deniz hayvanı
kabukları, Ergani madeninden gelen bakır, Toroslar'dan ·
çıkarılan kurşun, Suriye'den getirilen tablasal çakmak taşı,
iç Anadolu'da bulunan türkuvaz benzeri apatit taşı, uzak ve
yakın çeşitli merkezler arasında gelişkin bir ticaret ağının
kurulmuş olduğunu vurgulamaktadır.
Evlerden bazıları, tapınak olarak düzenlenmiştir. Bunlar,
plan ve iç bölümleme bakımından diğer evlerden farklı
değildir. Buralarda rahip ya da rahibeler aileleri ile birlikte
oturmaktaydılar. Ancak, farklı olan şey, duvarlardaki
resimler ve dinsel içerikli kabartmalar ile heykelcikler ve
sekilerin altında bulunan, daha zengin gömü a·rmağanları
konulmuş mezarlardır. Heykelciklerde çoğunlukla kadınlar
tasvir edilmiştir, erkek tasvirleri azdır. Bunlarda her yaş
gurubu temsil edilmektedir. Figürinler arasında genç kızlar
ve erkeklerle yaşlı kadınla_r ve eriskin erkekler. insanlarla

hayvanların bir arada tasvirlerine de rastlanmaktadır.
Doğuran veya doğurganlığı vurgulanmış, iki yanına konmuş
leoparların başlarına yaslanmış bir tanrıça ile çift başlı bir
kadın figürini dikkati çeken örneklerdendir. Kabartmalar iki
tiptedir. Yüksek kabartmalar ve tam plastik olarak işlenmiş
hayvan başları. Kabartmalarda genel olarak, kollarını ve
bacaklarını iki yana açmış, veya sadece kollarını dans eder
durumda açmış olarak gösterilen kadınlar tasvir edilmiştir.
Kabartmalarda erkek figürlerine rastlanmamakla birlikte,
bunların yerini yine plastik olarak işlenmiş boğa başlarının
tuttuğuna inanılmaktadır. Bu boğa başlarının boynuzları
gerçek hayvan boynuzları ile yapılmıştır. Tüm ?!ara~ tasvir
edilen tek hayvan leopardır. Duvar resımlerı konu
bakımından büyük bir değişkenlik göstermektedir. Bazıları
sadece tek renkli kırmızı panolardan ibaretken, diğerleri
geometrik tekstil motifleri ile bezenmiştir. Ayrıca, ev biçimli
bezemeler dikkati çekmektedir. Diğer yandan bazı duvar
resimleri konuludur. Bir tanesinde bir kentin arkasında
bulunan bir yanardağın indifa etmesi tasvir edilmiştir.
Birkaçı ise, ölümle ilgili sahneleri içermektedir. Böylelerinde,
başsız cesetleri gagalayan abartılmış büyüklükteki akbaba
lar; bir akbabayı elindeki sapan taşıyla, parçalamaya
çalıştığı cesetten uzaklaştırmaya uğraşan bir insan veya
kanlı insan başlarını taşıyan bir adam gibi, dehşet verici
konular canlandırılmıştır. Bir resimde, saz ve hasırlardan
yapılmış bir yapının altında insan başları ve insan bedenine
ait parçalar tasvir edilmiştir. Birkaç duvar resmi ise
hayvanların tuzağa düşürülerek yakalanmasını konu almıştır.
İlgi çekici olan taraf bu hayvanların yakalanmaya çalışılması
fakat ·avlanmamasıdır. Tasvir edilen hayvanlar boğalar,
yaban geyikleri, yaban domuzları, aslanlar ve ayılardır.
Duvar resimleri beyaz badanalanmış ve perdahlanarak
parlatılmış bir zemin üzerine yağ ile karıştırılarak elde edilen
ve genellikle maden kökenli olan, kırmızı, sarı ve siyah renkli
doğal boyalarla yapılmıştır. Resimler, üzerlerine tekrar
badana çekilmek suretiyle yenileniyor, bazı sahneler aynen
tekrarlandığı gibi, bazıları da konu değişikliğine uğruyordu.
Bazı duvar resimlerinin yüz kez yapılıp bozulduğu
üzerlerindeki ince boya tabakalarından anlaşılmaktadır.
Kabartmalar ise saman topakları, tahta veya çamur üzerine
ince kil ile yapılmıştır.
Çatalhöyük insanları bilinmeyen bir nedenle, hafire göre 1 Ö
6300, genellikle kabul edilen tarihlemeye göre ise 1 Ö
5700-5600 yıllarında Çarşamba Çayı'nın diğer kıyısındaki Batı
Çatalhöyük'e geçmişlerdir. Hemen hemen aynı tarihlerde,
Çatalhöyük'den yaklaşık 300 km. batıda Burdur'un 26 km.
güney~atısında bulunan Hacılar Höyüğü'nde saptanan Geç
Neolilık evrede de bir tahribat görülmektedir. Bu devreden
sonra 'Anadolu tarihöncesinde yeni bir dönem, kelime anlamı
Bakır-taş olan Kalkolitik çağ başlamaktadır.
~nadolu'd~k( Neolitik 1;1erkezler, sadece bu adı geçenlerden
ıbaz:et d~ğ_ıld_~r ... Tarsus ta, Mersin'de, Hatay Amuk Ovası'n
dakı çeşıtlı hoyuklerde, Göller Bölgesi'nde (Erbaba, Suberde)
ve İç Anadolu'da (Aşıklı Höyük, Can Hasan) bu çağa ait
yerleşmeler bulunmaktadır.
2. NEOLİTİK'DEN KALKOLİTİK ÇAĞA GEÇİŞ
1957-60 y_ılla_rı _arasında kazılan Hacılar'da başlıca 3 kültür
saptanabılmıştır: Bunlardan en yenisi Erken Kalkolitik devre
ait ikincisi Geç Neolitik, en eskisi ise Akeraınilc Neolitik kültüre aittir.
Hacılar'ın G~ç N~oli~k yerleşmesiyle Çatalhöyük Neolitik'i
arasınd~ mımarı yonden göze batan başlıca ayrılık
Hacılar da evlere_ kapıdan değil, doğrudan doğruya bir
avluya açılan genış kapılardan girilmesidir. Evler arasında
bulunan dar sokaklar da, kent dokusu içinde ilk defa burada görülmeye başlar.
Avcılığın, tarımın öncelik kazanması sonucu etkinliğini
kaybetmesiyle Kalkolitik toplum yaşamında bazı değişimler
ortaya çıkmıştır. Örneğin, Erken Neolitik sonlarında
azalınaya başlayan avlanma ile ilgili büyük duvar resimleri
y:3pılm~z olmuş, erkek tasvirleri azalarak, bereketlilik
sımgesı olan kadın figürleri artmış ve yaygınlaşmıştır.
Çatalhöyük'deki t~pınaklar da Hacılar'da artık yokt11r.
Çakmaktaşı aletlerin yapımı herhalde gittikçe daha çok
kullanılan bakır karşısında gerilemiştir.
Hacılar'da ölüler evlerin içine değil de yerleşme dışındakı
mezarlıklara gömülmeye başlamıştır.
Dini tasvirler figürleri eski geleneklere
çok azalmakla beraber leoparlarla birlikte gösterilen
tanrıça heykelcikleri sanat
eserleri repertuarında önemli bir yer tutmaktadır. Bunlarda
kullanılan malzeme içinde kil, taşa göre ağırlık kazanmıştır.
Resim sanatı da, duvarlara değil, boya bezekli pişmiştoprak
kaplara çoğu kez geometrik motifler biçimin_d~ uygulan~~k
tadır. Hacılar Erken Kalkolitik çağı keramığı, gerek bıçım
gerek bezeme yönünden aşılamaz bir düzeye ulaşmış!_ır:.'
Erken Kalkolitik çağın sonlarına doğru Hacılar buy~k bıı:
yıkıma uğramış, yeni gelenler burada bir savunma sıstemı
yapmışlar. fakat bu yerleşme de düşman saldırısı sonunda
tümüyle ortadan kalkarak höyük terk~ edilmiştir. Anc~k:
Mersin ve yine Konya bölgesindeki Can . l_-lasan gıbı
yerleşmelerde bir Orta Kalkolitik çağ [yakl_aşık IÖ 47~0-4?00)
gelişmesini sürdürmüştür. Çok renklı bezemeli,
ınce
keramiğin ortaya çıkışı bu çağın özelliğidir. Piş~ıiştoprak
figürin ve heykelciklerin yapımında bu ~ağda ?ır azalma
olduğu da gözlenmektedir. Bunun nedenı, belkı ele lev~a
halinde dövülmüş bakırdan yapılma figürinlerin artık ter?ıh
edilmesidir. Balkanlar'da
bu tip figürinler ele geçmcsıne
rağmen Anadolu'da böyle eşyanın en çok çıktığı mezarlıklar 
bu döneme ait- henüz bulunamadığı için bu Vfll'sayımın
doğruluğunu kesinlikle iddia etmek mümkün olamamaktadır.
Geç Kalkolitik çağı (lö 4000-3000) en iyi biçimde yansıtan
merkez Denizli-Çivril yakınındaki, Büyük Menderes'in
kaynağında bulunan Beycesultan'dır. Hiç kesintisiz bir
yerleşmeye sahne olan bu höyükte 40 tabaka saptanmıştır.
Bunlardan en eski 20 kat Geç Kalkolitik çağa tarihlenmelcte
dir.
Bu çağdaki y~rleşim merkezleri, lstanbul'da
göre sürmektedir: Erkek Fikirtepe'den,
Samsun'da İkiztepe'ye, Çanailale bölgesindeki Kumtepe'den
İç Anadolu'daki
Büyük Güllücek'e, Göller Bölgesi'ndelci
yine çocuklar ya da Kuruçay'dan,
Amuk Ovası'na ve Doğu Anadolu'ya kadar
yayılan, geniş bir dağılım gösterirler.
.
Beycesultan'a yerleşen insanların göçebe olmadıkları tarım
ve hıwvancılığı bildikleri, dokuma üretiminde usta oldukları
kurdukları ilk yerleşmed~ çıkan buluntulardan anlaşılmakta
dır. Buradakı başka bır belge de, erken devirlere ait
katlard~n. birinde çıkan bir madeni eşya topluluğudur. 13ir
çôml~k-ıçme -~o~muş b~ eşyalar, bir hançer parçası, bir
o~a~:ıki .?ı~, uç ığne, bırkaç parça dövülmüş bakır ile bir
·
gumuş yuzukten meydana gelen bir koleksiyon oluşturmakta
d~:1'
O_ zamanın değerli bir madeni olan bakırın, böyle
g~n~elik yaşamda kullanılabilen eşyaların yapımına harcana
bılmış olması, bu madenin eskiye oranla daha bol
bulunabildiğini kanıtlamaktadır.·
Bu çağın yapıl~rı. genellikle, içlerinde ocakları ve tahıl
depolama yer!erı bulunan, bazılarında seki veya platformlar
yapılmış dık?ortgen planlı, tek odalı, kerpiç evlerdir. Evlerin
bazılarına bınanın dar kenarında bulunan bir sundurmadan
geçilerek girildiği dikkati çekmektedir. Bu ev planı daha
s?_nraki çaŞ,larda ö~ellikle Batı Anadolu'da
ve Ege
dunyasında megaron olarak nitelenen yapılarda uygulan
mıştır. Evlerin döşemelerinin altında kaba çömlekler içine
konmuş çocuk iskeletleri bulunmasına karşılık erişkin
insanlara ait mezarlara rastlanmaması mezarlıl<lar~n yerleş
me dışında olması gerektiğimı işaret etmektedir. Dinsel
görüşler hakkında bilgi verecek fazla malzeme yoktur. özel
olarak yapılmış tapınaklar Geç Kalkolitik çağa ait yerleşme

katlarında bulunmamıştır. Ancak, çağın sonlarında, stilize
gövdeli, daire biçimli başlı, mermer bir idol tipi ortaya
çıkmaktadır.
Keramik, eski devrelerden çok farklıdır. Bu çağın ağır ve
kaba çanak-çömleği ile örneğin Hacılar'ın üstün bir beğeni
anlayışı ile bezenmiş boyalı keramiği arasındaki ayrılı~. her
iki çağın apayrı geleneklere sahip
olduğunu açıkça gostermektedir.

3. ESKİ TUNÇ ÇAĞI

Anadolu'da madenciliğin yaygınlaşması, ?ne?. de ?eğındığımız
gibi, daha çok eskilerden beri madenlerın, ozellıkl~ b1;1:kırı?,
az da olsa kullanılmasından kaynaklanan uzun bır surecın
sonucudur Gelişimini 'eski' 'orta', 'son' olarak üç döneme
böldüğümü
Tunç çağlarıdın ıooo yılı ~şkın bir sür~yi
kapsayan 'eski' döneminin ancak son evresınde tunç eşya ılk
kez gerçekten çoğalmıştır. Bakır eşya hep yeniden eritilerek
tekrar tekrar kullanıldığı için, arkeologlar. armağan olar~k
ınezarlara konmuş veya yangın gibi bir felake~le tahrıp
edilmiş bir yapıda bırakılmak zorunda kalınmış değılse, bakır
eşyaya çok sık rastlamazlar. Bu bakımdan, Eski Tunç çağının
ilk iki evresinde madenciliğin önem kazanmış olduğu, ele
geçen tunç eşyanın sayısının fazla oluşundan çok, taş
aletlerin ortadan kalkmış olmasından ve bu çağların parlak
perdahlı yüzleri, madeni kulpların benzeri kul?.ları, ~eski~
omurgaları, akıtacaklarındaki sert kıvrımlar ve uzer~erındekı
oluk ve yiv biçimindeki bezemeleriyle açıkça madem kapları
taklit eden çanak-çömleğinden anlaşılmaktadır.
Eski Tunç çağı, genellikle İÔ 3~2-~
Batıda Troia ve çevresinde, güneyde Elmalı yakınındaki
Semayük'te, Konya yakınındaki Karahöyük ve ay~. yöredeki
diğer höyüklerde, İç Anadolu'da
Karaoğlan, 'Etiyokuşu,
Ahlatlıbel, Polatlı, Bitik, Gordion, Koçuınbeli, Yazırhöyük,
Büyük Güllücek, Alişar, Alacahöyük, Kültepe, Hashüyük,
Acem Höyük'te, Doğu Anadolu'da Malatya dolaylarında,
Elazığ bölgesinde, Erzurum'daki Karaz, Pulur ve Güzelova'da
ve Kuzey Anadolu'da Samsun-Sinop dolaylarında görülmek
tedir. Fakat, metalurji alanındaki büyük gelişmeler, özellikle
iç Anadolu'nun kuzey kesiminde ortaya çıkarılan buluntular
yardımıyla kanıtlanmaktadır. Alacahöyük'deki mezarlarda
bulunmuş olan ve artık herkes tarafından tanınan güneş
kursları, dağ keçileri, boğalar ve sistruın adını verdiğimiz
çıngıraklar bu çağın eserleridir. Dikdörtgen biçimli, üstleri
ağaç veya taşlarla kapatılmış mezar odalarında gömü
armağanı olarak böyle değerli eşyanın çok sayıda bulunması,
bu mezarların yönetici sınıfa ait kişilerin gömüldüğü yerler
olduğunda kuşku bırakmamaktadır. O devirdeki yöneticilerin
zenginliği başka merkezlerdeki
mimari kalıntılarla da
doğrulanmaktadır. Mersin ve Troia'da bu çağa ait tahkimatlı
yapılar meydana çıkarılmıştır. Özellikle, ilk kazıların
üstünden bir yüzyıl geçmesine rağmen henüz gerçekten
Homeros'un Troia'sı olup olmadığı tartışılan, fakat artık hep
bu adla anılan Çanakkale bölgesindeki Hisarlık Höyüğü'nün
ikinci katında, yani Tı ıia II'de bulunan, etrafı kalın surlarla
çevrilmiş bir alanın ortasındaki dikdörtgen planlı, içlerine
dar taraflarındaki bir verandadan
geçilerek megaron adı ile arkeoloji literatürüne
girilen ve girmiş yapılar, ~~ll~rı 8:rasına
tarihlenir. Bu 1000 yıl içinde yeşermış bu tun kulturlerın ayn~
özellikleri parlaşması beklenemez. Bu çağın yerleş~elerı
güneydoğuda slahiye Bölgesi, Çukurova ve Amuk Ovasında,
yöneticilere
ait saray ya da saray kompleksi olarak
nitelenmektedir. Troia'nın 45 m. uzunlukta ve 13 ın. genişlikte
olan bu sarayına karşılık, halkın evleri, Mersin'de ya da
Lesbos Adası'nda Thermi'de yapılan kazıların gösterdiği gibi,

çok daha basit ve mütevazi ölçülerdedir.
Bu çağın dinsel yapıları Beycesultan'ın bu döneme
tarihlenen _katlarında gün ışığına çıkarılmıştır. Tapınak
olarak kullanılan mekanlarda genellikle bir tanrı ve bir
tanrıçadan oluşan bir kutsal çifti simgeleyen figürler ve
bunların önünde sunulacak kurbanlar için kaplar bulunmak
tadır. Ayrıca, kutsal mekanın dışında, herhalde tanrılara
sunulan kurban ekmeklerinin hazırlanması için ocaklar da
vardır. Tapınakların bazılarında -Çatalhöyük'deki
gibi
stilize boynuz çıkıntılar ile boğa başını simgeleyen sunaklar
dikkati çekmektedir. Eski Bronz çağı Anadolu kültürleri gerek
kendilerinden önceki, gerek sonraki çağlarla olduğu kadar
komşu coğrafi mekanlarla da bir bağıntı içindedir. Neolitik
Çatalhöyük'den tanınan kutsal hayvan boğa, Beycesultan
_sunaklarında ve Alacahöyük standartlarında sürdüğü gibi,
Hitit tanrılar topluluğunun başındaki fırtına tanrısının da
kutsal hayvanı olarak önemini korumuştur. Hatti ve sonra
Hitit dinsel inançlarının birçoğunun köklerinin Neolitik çağa
kadar gittiğini tahmin etmek güç değildir. Anadolu bu çağda
keramik biçimleri, ev türleri ve yapı teknikleri ile dinsel
semboller bakımından, bir yandan Ege dünyası ve Balkanlar
ile ilişkili görünürken, ettiğimiz
madencilik diğer yandan yukarıda sözünü
eserleri açısından Kafkasya ile
bağıntısını açıkça belli etmektedir. Kafkasya'nın Kuban
bölgesindeki Maikop'ta Kurgan adı verilen mezarlarda
bulunan madeni eşya ile İç Anadolu'nun kuzey kesimindeki
Alacahöyük ya da Horoztepe gibi merkezlerde gün ışığına
çıkarılan madeni eşyalar arasındaki benzerlik, metalurji
alanında gelişkin bir ustalık düzeyine ulaşmış bir toplumun
Kafkasya'dan Anadolu'ya yayılmış olmasıyla açıklanmak
istenmektedir.
Gerçekten de, bu eserlerin yaratıcıları
genellikle kabul edildiği gibi Anadolu'nun yerli halkıolan
Hattiler
midir, yoksa halk Hattili'dir de, bu mad_encilik
bilgisini getirenler Alaca mezarlarının sahipleri olan yönetici
sınıftan kişiler Hititler'in öncüleri ve onlarla aynı soydan olan
Hint-Avrupa kökenli insanlar mıdır? Yoksa, bütün benzerlik
ler Neolitik çağdan beri var olan bölgeler arası ticaret
nedeniyle oluşan bir kültürel etkileşmenin sonucu mudur?
Henüz bunların cevabını kesinlikle veremiyoruz, ama bilinen
bir
gerçek şudur ki, tarihöncesi Anadolusu, insanlığın
gelişiminde saptanabilen bütün aşamaları yaşamış şanslı bir
toprak parçasıdır.
Eski Bronz Çağından sonra Anadolu, önce Protohistorilc
sonradan Historilc çağlarına başlamış ve maddi kültür
belgelerinin yanında bundan sonra yazılı belgeler de yer
almıştır.

BİBUOGRAFY A

Hitit Öncesinde Anadolu
ALKIM, U.B., Anatolia I, Geneva, 1968.
BLEGEN, C. W., Troy and Trojans, London, 1963.
BLEGEN, C.W., Troy, CambridgeAncientHistory,
1964.
ESİN, U., ilk üretimcilige geçiş evresinde Anadolu ve Güney Dogu Avrupa,
II- Kültürler Sorunu, İstanbul, 1981.
LLOYD, S., Early Anatolia, Harmondsworth, 1956.
LLOYD, S., MELLAART, J., BeycesuJtan I., London, 1962.
LLOYD, S., Early Highland Peoples of Anatolia, London, 1967.
MELLAART, J . .Anatolia (c. 4000-2300 B.C.), Cambridge Ancient History,
1965.
MELLAART, J . .Anatolia before c. 4000 B.C. and Anatolia c. 2300-1750 B.C ..
Cambridge Ancient History, 1966 a.
MELLAART, J.,The Chalcolithic and Early Bronza Ages in the Near East and
Anatolia, Beirut, 1966 b.
MELLMRT. J.,Çatal Hüyük, a neolithic Town in Anatolia, London, 1967.
MELLAART, J . .Excavations at Hacılar, Edinburg, 1970
MELLAART, J. ,The Neolithic of the Near East, London, 1975.
MELLAART, J.,The Archaeologyof Ancient Turkey, London. 1978.

Kaynak


Anadolu Tarihi Ansiklopedisi

Doç. Dr. Ali M. Dinç ol

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Messages In This Thread
HİTİTLER ÖNCESİNDE ANADOLU 1 - by RasitTunca - 03-13-2024, 06:36 AM

Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)