Welcome, Guest
You have to register before you can post on our site.

Username
  

Password
  





Forum Statistics
» Members: 27
» Latest member: Fahriye
» Forum threads: 9,460
» Forum posts: 10,171

Full Statistics

 
Oku-1 TESBİH
Posted by: RasitTunca - 10-11-2024, 09:10 PM - Forum: Sanal Dergi - No Replies

TESBİH

Alm. Gebetskette (f), Fr. Chapelet (m), İng. Prayer beads. Allahü teâlâyı kemal, üstünlük sıfatlarıyla sıfatlandırıp, O’na layık olmayan bütün noksan sıfatlardan uzak kılmayı ifâde eden bir zikir, hatırlama. Tesbih: Sübhânallah demektir. Tesbih bir ibâdettir. Dînimizde namazda, namazdan sonra ve diğer zamanlarda yapılan tesbihler vardır. Namaz içinde rükûda üç kere Sübhâne Rabbiyel-Azîm, secdede üç kere Sübhâne Rabbiyel-A’lâ demek, namazdan sonra Âyetel Kürsî okumak, otuz üç kere Sübhânallah, otuz üç kere Elhamdülillah, otuz üç kere Allahü ekber demek, tesbih çekmek olup, mühim sünnetlerdendir.

Allahü teâlâyı tesbih ederken şaşırmamak için namazlardan sonra ve diğer zamanlarda çekilen, çeşitli maddelerden yapılmış, ortasındaki delikten ipliğe dizilmiş, belirli şekilde doksan dokuz veya otuz üç tâne bu işe mahsus olan araca da tesbih denilmiştir.

Namazlardan sonra yapılan tesbihlerin, parmakla veya bir âletle yapılması bidat değil, Peygamberimizin takriri sünnetlerindendir. Çünkü Peygamber efendimiz; hanımlarından Safiye vâlidemize tesbihleri çekerken sayıyı şaşırmamak için çakıl tânelerini kullanmasını emretmiş; yine bir kadının tesbihleri çekirdek tâneleriyle saydığını gördüğü halde men etmemiştir. Tesbih çekerken sayıyı belli etmek için ipe düğüm atarak tesbih çeken sahâbîlerin olduğu bildirilmiştir.

İslâm âlimleri ve evliyânın büyükleri tesbihi kullanmışlardır. Evliyânın büyüklerinden olan Cüneyd-i Bağdâdî kuddise sirruh, tesbih hakkında; “Beni Allahü teâlâya yaklaştıran bu nesneyi terk edemem” buyurarak ölüm döşeğinde dahi tesbihi elinden bırakmamıştır. Yine büyük âlim Abdülkâdir-i Geylânî; “Bâzı büyükler elinde tesbih olduğu hâlde uyur, uyandığı zaman onu yine çekilir hâlde görürmüş, dilini de hakkı zikreder bulurmuş.” buyurmuşlardır.

Tesbihin başlangıcı ve tesbih sanatı, Peygamberimizin tesbihle ilgili takriri sünnetine uyularak başlanmış ve zamanla gelişmiştir. Özellikle Osmanlılar döneminde tesbihçilik sanatı daha da gelişerek 19. yüzyılda doruk noktasına çıkmıştır. Türk el sanatları içinde çok kıymetli, şâheser nitelikte tesbihler yapılmıştır. Bugün Topkapı Sarayında, Osmanlılar zamânında yirmi dört cins ağaç, yüz elli kadar da taştan yapılmış çok kıymetli, hepsi birbirinden güzel tesbihler bulunmaktadır.

Dünyânın en güzel tesbihleri İstanbul’da yapılmıştır. Tesbihler yapılırken, özellikle yeşim, mercan, kehribar, zümrüt, yakut gibi kıymetli ve sert taşlardan yapılacak tesbih tânelerinin aynı şekil ve hacimde yapılması çok zahmetli ve mahâret isterdi. Mücevher taşlarının tıraş edilmesi, hattâ ondan daha zor işlenen bâzı tesbihlerin yapılması on sene kadar sürerdi. Yapılan bu tesbihler o zamanlar birkaç bin altın liraya satılırdı.

Güzel ve kıymetli olan tesbihler onları yapan ustaların isimleriyle anılırdı. Bu tesbihler tornada çekildiği için onları yapanlara “çeken” tâbir olunurdu. Tesbih çeken ustaların dükkânları daha çok Bâyezîd çevresindeydi. Bu sanatkârların meşhurlarından bâzıları şunlardır: Horoz lâkaplı Sâlih Usta, Tophâneli İsmet Usta, Hasan Usta, Nûri Usta gibi.

Ağaç tesbihlerin îmâl edilişinde seçilen ağaçlar, önce ince çubuklar hâline getirilir. Sonra bu çubuklar testereyle küçük küçük doğranır, bu parçalar uzun çalışmalardan sonra yuvarlanır, delikleri açılırdı. Taştan yapılan tesbihlerse elmas tozu ile çarkta aşındırılarak traş edilmek üzere işlenirdi.

Tesbihte başlıca şu kısımlar bulunur:

İmâme: Tesbih ipinin iki ucunun içinden geçirilip, tepesinde düğümlenen uzunca bir sap görünümünde olan, tesbihin başlangıç noktasını belli eden kısım.

Püskül: İmâmenin ucunda bulunan ipekten süslü kısım. Buna kamçı da denir.

Nişâne: Her otuz üç tânede bir, yassıca ve ortası delik kısım, buna durak da denir.

Sandal ağacı, öd ağacı gibi kokulu ağaçlardan ve amberden yapılan tesbihler güzel koku verir. Rengi, tatlı bir kırmızı olan mercan tesbihler çok kıymetlidir.

Tesbih, insanlara Allahü teâlâyı hatırlatan bir vâsıta olduğundan, örfümüze de girmiştir. Anadolu’da yaşayan örflerimizden biri de, ölen bir babanın tesbihi Kur’ân-ı kerîmi ve saati büyük oğula verilir. Büyük oğul babanın yerini tuttuğundan örfe sadık kalarak Kur’ân-ı kerîmi okur, tesbihi çeker. Böylece, âile yapısından gelen feyz ve bereket devam ederdi.

Kur’ân-ı kerîmde tesbihle ilgili birçok âyet-i kerîme vardır. Hadid sûresi 1. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Göklerde ve yerde ne varsa hep Allah’ı tesbih etmektedir.”; İsra sûresi 44. âyet-i kerîmesinde meâlen; “Yedi gök ve yer, bir de bunlar içinde bulunanlar (insan, cin ve melekler) Allah’ı tesbih ederler. Hiçbir varlık, yoktur ki, O’nu hamd ve tesbih etmesin. Fakat siz onların tesbihini (dillerini bilmediğinizden) anlamazsınız.” buyurulmaktadır.

Peygamber efendimiz hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmaktadır: “Bir kimse gece yatarken günde yüz defâ “Sübhanallahi vel hamdülillahi velâ ilahe illallahü vallahü ekber” derse, o kimse tesbih, tahmid ve tekbir eylemiş olur.” Bunu çok okumakla kusurlarının, günahlarının affedilmesini istemiş olur. Böylece günah ve sevaplarını düşünerek kendini muhâsebe yapar. Yine bir hadîs-i şerîfte; “Cenâb-ı Allahın dinde sevgili, dilde hafif, terâzide ağır olan iki şeyini bildiriyorum: “Sübhanallahi ve bihamdihi, sübhanallahil azîm.” Diğer bir hadîs-i şerîfte; “Bir günde yüz defâ “Sübhanallahi ve bihamdihi” derse o kimsenin günahları deniz köpüğü kadar çok olsa (kul hakları hâriç) affolunur.” buyrulmuştur.

Kaynak

Rehber Ansiklopedisi

Print this item

Oku-1 TERZİ VE TERZİLİK
Posted by: RasitTunca - 10-11-2024, 09:09 PM - Forum: Sanal Dergi - No Replies

TERZİ VE TERZİLİK

Alm. Schneider (-in f) (m), und Schneider-ge-werbe, -handwerk n, -kunst (f), Fr. Tailleur (m), et métier (m), de tailleur, couture, İng. Tailor, dressmaker and tailoring, dressmaking. Deri, kumaş ve buna benzer şeylerden erkek veya kadın elbisesi biçip diken kimse. Günümüzde elbise dikenlere “terzi”, bu mesleğe de “terzilik” ismi verilmektedir.

Terzilik; târihi çok eskilere dayanan bir meslektir. İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselâm zamânından beri insanlar giyinme ihtiyaçlarını dokuma, deri ve buna benzer şeylerden elbiseler dikerek karşılıyorlardı. Daha sonraları kumaş dokuma sanatı gelişti. Dokunan bu kumaşları kesip biçme, dikip süsleme, insan vücûduna uydurma durumu ortaya çıktı. Bu işin ortaya çıkması, terziliğin ilk adımı oldu. Kur’ân-ı kerîmde ismi geçen, ilk defâ kalemle yazı yazan İdris aleyhisselâm, ok ve yay kullanmanın yanında terzilik mesleğini de insanlara öğretti. Bunun için İdris Peygambere (aleyhisselâm), terzilerin ve âlimlerin pîrî dendi. Yüz seksen kadar da şehir kurduğu rivâyet edilmektedir.

Bu işler zamanla gelişerek cemiyetin bir ihtiyacı hâline geldi. Çeşitli ustalık ve ince zevke dayanan bir meslek şekline döndü.

Terzilik mesleği; “biçki” ve “dikiş” denen iki ana kâideye dayanmaktadır. Terzilerin mesleklerinde yükselebilmesi ve iş yapabilmeleri için, bu iki kâideyi iyi bilmeleri lâzımdır. Ayrıca biçki işleriyle uğraşan erkek terzilere “makas” ismi de verilmektedir.

1. Biçki: Kesilip dikilecek kumaşların, onu giyecek kişilerin ölçülerine ve modellerine göre biçme işine denir.

2. Dikiş: Biçki kadar önemlidir. Kumaşlar biçildikten sonra, kesilen parçaların birbirine eklenmesi, onların birbirine uydurulması işidir. Dikiş kendi başına ihtisas isteyen bir sanattır. Terzilikteyse çok daha mühimdir.

Biçki ve dikişten sonra terzilik mesleğinin içinde bulunan prova etme işi de çok önemlidir. Prova; elbisenin henüz tamamlanmadan dikilen, kişinin vücûduna uygun olup olmadığını öğrenmek için yapılan denemedir, kontroldür. Dikişte ve biçkide bir hatâ varsa bu sırada düzeltilir.

İlk zamanlar erkek ve kadın elbiselerini aynı terziler dikerlerdi. Günümüzde genel olarak erkek ve bayan terzileri ayrıdır. Bâzı yerlerdeyse hem erkek ve hem kadın elbise dikimleriyle uğraşan erkek terziler de vardır.

Son yıllarda ise konfeksiyonculuk (hazır elbise sanâyii) çok geliştiğinden ısmarlama elbise diken terzilik mesleğine rağbet azalmıştır.

Kaynak

Rehber Ansiklopedisi

Print this item

Oku-1 TERSÂNE
Posted by: RasitTunca - 10-11-2024, 09:09 PM - Forum: Sanal Dergi - No Replies

TERSÂNE

Alm. Werft (f), Marinearsenal (n), Fr. Arsenal (m), İng. Dockyard, maritime arsenal. Gemi inşâ ve bakımının yapılması için gerekli teknik, lojistik imkânlara sâhip olan ve birçok fabrikanın bulunduğu geniş bir iş merkezine verilen isim. Tersânelerin ilk akla gelen imkânları meyilli kızak yapılar, kuru veya yüzer havuz, kaldırma kapasitesi tonlarca olan büyük vinçler, presler, giyotinler, makina tezgâhları, kaynak makinaları ve kalifiye teknik personeldir. Gemi inşâ ve bakım işlerinin aksamadan yürütülmesi için ayrıca malzeme akışını sağlayan lojistik imkânlar da tersânelerde büyük görevler icrâ eder. Bugünkü tersânelerde, inşâ edilecek gemilerin plânlarını tasarladıktan sonra çizen resimhâneyle iş sırasını ve yapılış şeklini târif eden plânlama kısmı da vardır.

Tersâneler, daha çok askerî maksatlarla kurulmuş olmakla birlikte hem gemilerin inşâsı için faaliyetlerini sürdürmüşler hem de arıza yapan gemilerin sistemlerinin tâmir işleriyle uğraşmışlardır. Dünyânın en büyük tersâneleri ABD’de bulunmaktadır. Bunlardan bir kısmı Boston, Newyork, Philadelphia, Norfolk, Charleston, San Fransisco, Long Beach ve Pearl Harbor askerî tersâneleridir. General Dynamics, General Motors ve daha birçok büyük firmanın özel gemi inşâ sahaları vardır. İngiltere’de büyük tersâneler Portsmonth ve Plymouth’ta; Fransa’nın büyük tersâneleri Cherbaurg, Brest ve Toulon’da bulunmaktadır. Avrupa’daki birçok devletin kendi tersâneleri mevcuttur.

Birinci ve İkinci Dünyâ harplerinde Alman gemi sanâyii çok ileri gitmişti. Bu savaşlar sonunda bu yüksek teknoloji ABD ve Sovyet Rusya’ya taşındı. Rusya savaştan sonra Doğu Almanya ve Polonya’daki tersânelerden söktüğü tezgâh, vinç ve diğer techizatı Leningrad, Nikoloyev, Kherson, Archangel, Sivastopol, Odessa ve Vladivostok tersânelerine taşı(Zeker) sistemlerini yeniledi.

Gemilerin açık denizlerde bakımının yapılabilmesi için İkinci Dünyâ Harbinden sonra yüzer havuzlar inşâ edilmiştir. Yüzer havuzların özelliği bir gemi gibi açık denizlerde hareket etmesi veya çekilmesidir. Havuz sarnıçlarına su alarak dalışa geçer, onarım görecek gemi havuz içine girerek havuzun tekrar yükselmesiyle karinası su üstüne çıkmış olur. Tersânelerin lojistik görevlerini icrâ eden büyük cephâne, akaryakıt, yiyecek gibi malzeme taşıyan seyyar yüzer birlikler de mevcuttur.

Tersânelerimiz: Türkler Anadolu’ya ayak bastıktan sonra denize açılabilmek için tersâneler kurarak kendi gemilerini kendileri yapmışlardır. Türkiye Selçukluları Alanya’da Alâiye Tersânesini kurmuşlardır. Aydıncık Tersânesi, Çanakkale havâlisinde yerleşmiş olan KarasiBeyliği tarafından, Sinop Tersânesi, Candaroğulları Beyliği tarafından kurulmuştur. Orhan Gâzinin emrinde çalışan Karesi asıllı Karamürsel Alp, Karamürsel kasabasında Bizans topraklarında çok gizli olarak tekneler inşâ etmiştir (Bkz. Karamürsel Alp). Karamürsel Beyin tekne tipleri bugün dahi kullanılmaktadır.

Osmanlılarda ilk düzenli tersâne Sultan Yıldırım Bâyezîd Han zamânında Gelibolu’da yapıldı. 1390 senesinde Saruca Paşa tarafından kurulan tersânede büyük gemiler yapılmaya başlandı. Donanma da buraya taşınınca Bizans’ın Akdeniz’le ilgisi kesilmiş oldu.

Gelibolu’dan sonra ikinci büyük tersâne İstanbul’da yapıldı. Fâtih Sultan Mehmed Han, Haliç’te Aynalıkavak semtinde küçük bir tersâne kurdurdu. Haliç Tersânesi adını alan bu tersâne, 1497 yılında Sultan İkinci Bâyezîd Han tarafından genişletildi. Kemâl, Burak ve Pîrî Reis tarafından idâre edilen donanmanın gemilerinin bir çoğu burada inşâ edilmiştir. Mısır ve Suriye’yi fetheden Yavuz Sultan Selim Han, Papa Onuncu Leon’un kendi aleyhine bir ittifak hazırladığını duyunca, bir donanmayla Akdeniz hâkimiyetini elde etmeyi düşündü. Vezir-i âzam Pîrî Mehmed Paşayı bu işe memur ederek dedesi Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yapılan ve babası tarafından genişletilen Tersâneyi 1515’te daha da büyüterek üstleri kapalı kızaklar inşâ ettirdi. Bu tersânede Kânûnî Sultan Süleyman Han 1527’de göz tâbir edilen kapalı kızakları iki yüze çıkararak, tersâne ihtiyaçları için lüzumlu ambar ve mahzenleri inşâ etmek sûretiyle, Haliç’te mükemmel bir imkân vücûda getirdi.

Gemi inşâsının Avrupa tekniklerine uygun olarak yapılması maksadıyla, Baron de Tott’un tavsiyesi üzerine Haliç’te Karaoğlu semtinde mühendislik eğitimi veren bir okul açıldı (1776). Avrupa’dan gemi inşaat mühendisleri getirildi.

1789 yılında Sultan Mahmûd Han tarafından Haliç Tersânesi tekrar genişletildi. Gemi boylarının büyümesi dolayısıyla kızaklarda tâmirat zor olduğundan kuru havuz yapma yönüne gidildi. Haliç Tersânesinin Azapkapı yönünde bir kuru havuz inşâ edildi. Daha sonra 1825 yılında boyu 85,34 m, genişliği 19,20 m ve çektiği su 7,31 m3 olan gemileri alabilecek ikinci bir taş havuz inşâ edilmiştir. 1857 yılında üçüncü havuza başlanmış fakat Sultan Abdülmecîd Hanın 1860’ta vefâtı üzerine inşaat durmuş, daha sonra Sultan Abdülazîz Han zamânında tekrar başlanmış 1869’da tamamlanmıştır. Bu taş havuz 115,82 m uzunluğunda, 21,94 m genişliğinde, 8,53 m3 su çeken gemileri havuzlamaya elverişli büyüklüktedir.

Sultan Mahmûd Han zamânında inşâ edilen taş havuz, 1874 yılında Sultan Abdülazîz Han tarafından büyütülmüş, böylece bu havuz 153,92 m boyunda, 19,20 m genişliğinde, 7,31 m3 su çeken gemileri havuzlamaya müsâit bir hâle gelmiştir. Tanzimat devrinde tersânenin Hasköy kısmına Vâlide Kızağı, Taşkızak ve Ağaçkızak inşâ edilmiştir ki, Taşkızak’ın inşaatı 1840’ta bitirilmiştir.

Haliç Tersânesinde bu havuzlar hâlen kullanılmakta olup, sâdece kapakları değiştirilmiştir. Ecdattan kalan bu eserler tamâmen Türk mühendis ve işçisinin emeğiyle yapılmıştır. Bugün özel teknikler kullanılarak yapılan havuz inşaatları düşünüldüğünde eskilerin, o günkü imkânlarla nasıl yapılabildiği hâlen tam olarak bilinmemektedir. O günlerden kalan bu taş havuzlardan başkaca hiçbir taş havuzumuz (Kuru havuz) yoktur. Pendik Tersânesinde 1969 senesinde büyük bir kuru havuz inşaatına başlanmışsa da sâdece hafriyatı yapılıp bırakılmıştır.

Öte yandan Yavuz Sultan Selim Han zamânında sınırlar Mısır’a kadar ulaşınca harekât ve lojistik destek kolaylıkları sağlamak maksadıyla Süveyş ve Mısır kaptanlığı adıyla bağımsız bir kaptanlık kurdular. Bu donanma 1532 yılında 80 parça olarak Mısır Beylerbeyi Süleyman Paşa zamânında kurulmuştu. Gemi ihtiyaçlarını karşılamak için de Süveyş Tersânesi tesis edilmişti. Bu donanmayla Hint ve Umman denizlerinde faaliyet gösteren Portekizlilerle mücâdele edildiği gibi, Hindistan taraflarındaki İslâm ülkelerine de yardım yapılmıştır.

Osmanlılar Macaristan’ı fethettikten sonra, Tuna Nehri üzerindeki Rusçuk şehrinde tersâne yaptılar. Burada hafif nehir gemileri yapılır ve onarılırdı. Ayrıca kışın gemiler, bu tersânede kışlarlardı. Yerleri bakımından önemli olan bu tersânelerin yanında Basra ve çevresini korumak için Birecik (Urfa)te küçük bir tersâne kuruldu. Hafif gemilerin yapıldığı bu tersânede 18. yüzyıl sonlarında Fırat’ta çalışmak için hafif bir filo (ince donanma) donatılmıştı. Büyük harp gemisi inşaasına müsâit Gemlik Tersânesiyse 19. yüzyıl sonuna kadar faaliyetini sürdürmüştür.

Diğer bir Osmanlı tersânesi de İzmit Tersânesidir. Eski şekli bilinmeyen bu tersânenin muhâfaza duvarları 1838 yılında Sultan İkinci Mahmûd Han tarafından yapılmıştır. Bu tersânenin kapasitesi hakkında bir fikir edinilmesi için muhtelif senelerde inşâ edilmiş bâzı gemilerin vasıfları aşağıda verilmiştir.

Feyziye Kalyonu: 1836’da inşâ edilmiştir. Geminin boyu 60,35 m, genişliği 16,76 m ve çektiği su 7,01 m3tür.

Feyzi Rahman Firkateyni: (Firkateyn: Üç direkli, hem güvertesinde, hem ambarında otuzdan yetmişe kadar topu olan 1500 kadar mürettebatlı, yalnız yelkenle yürüyen ve yelken donanımı tam, ağır harp gemisi) 1828 yılında inşâ edilmiştir. Boyu 39,32 m, genişliği 10,67 m ve çektiği su 4,57 m3tür.

Hüdâvendigâr Firkateyni: 1860 yılında inşâ edilmiştir. Boyu 52,42 m, genişliği 31,1 m ve çekdiği su 6,40 m3tür.

Peyki Ticâret Gemisi: 1840 yılında inşâ edilmiştir. Boyu 36,58 m, genişliği 8,53 m, çekdiği su 1,83 m3tür.

Şadiye Kalyonu: 1857 yılında inşâ edilmiştir. Boyu 97,54 m, genişliği 17,68 m, çektiği su 8,38 m3 olup, makine beygir kuvveti 650’dir.

Bugün Türkiye’de gemi inşâ edebilecek kapasitede; Pendik Tersânesi, Camialtı Tersânesi, Gölcük Tersânesi, Taşkızak Tersânesi mevcuttur. Camialtı Tersânesiyle Taşkızak Tersânesi Osmanlılar zamânından kalma tersâneler olup, tezgah kapasiteleri yönünden geliştirilmiştir. Gölcük Tersânesi Komutanlığının kuruluşu 1926 senesine rastlar. Yavuz’un havuzlanması maksadıyla başlatılan onarım tesisleri 1942 senesinde makine fabrikası, döküm fabrikası ve tekne fabrikalarının inşaasıyla tersâne hâline dönmüştür. Tersânenin asıl gelişmesi 1947 senesinden sonra NATO yardımları çerçevesinde olmuştur. Bugün Gölcük Tersânesinde denizaltı, muhrip, fırkateyn, çıkarma araçları 30.000 dwt’luk sivil gemiler yapılabilmektedir. İstanbul Tuzla’daki Pendik Tersânesi Türkiye’nin en büyük tersânesi olup, 1980 senesinde tam faaliyete geçmiştir. Büyük tersâneler yanında küçük tâmir atelyeleri de faaliyetlerini sürdürmektedir.

Kaynak

Rehber Ansiklopedisi

Print this item