07-29-2022, 07:33 PM
NAKŞİBENDİ TARİKATI’NIN GAYESi
Bu yüce tarikatın amacı, amelde (ibadetlerimizde) ihlas (samimiyeti) kazanmak için Allah
(c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün
sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah (c.c) rızası (Allah-u Tealanın Zatı) için
yapılmasıdır. Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak
için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.
1- Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediyeye uymak.
2- Gaflet’i tamamıyla gidermek.
İşte Nakşibendi Tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürid gafleti kovarak ve şeriata uyarak
başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve
uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki
düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar.
Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez.
Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid sünnete uyarak bütün
mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz;
dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya
yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır.
Mürid gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukufi kalbi (kalbin Allah’tan (c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut
her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur
ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi
Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken
bazı kurallar koymuşlardır.
SEKİZ ŞART
1. Tevbe niyetiyle abdest almak: Abdest alınırken yıkanan uzuvlarla işlenmiş olan günahlar
hatırlanarak Allah’tan (c.c) af dilenilir.
2. Tevbe niyetiyle boy abdesti almak: ‘Yarabbi ben bedenimin dışını su ile yıkadım
temizlemeye çalıştım; sen de ilahi nur ve irfanınla kalbimi temizle ve beni affet’ diye
yalvarmak gerekir.
3. Tevbe ve istihare niyetiyle iki rek’at namaz kılmak: Birinci rek’atta Fatiha Sûresi’nden
sonra Kâfirun Sûresi, ikinci rek’atta İhlas Sûresi okunmalıdır. Bilinmiyorsa istenilen sûre
okunur.
4. Kalb ve dil ile tevbeyi tekrarlamak: ‘Ya Rabbi ben pişmanım yapmış olduğum bütün
günahlardan keşke yapmasaydım inşaallah bir daha ben yapmayacağım.’ Bu sözleri üç defa
canı gönülden söyler. Sonra içi yanarak işlemiş olduğu günahlarını gözönüne getirir,
pişmanlık duyar. Gıybet ettiği, sövdüğü, incittiği, eziyet ve haksızlık yaptığı kişilerle
helalleşir. Namaz ve oruç gibi terkettiği farz ibadetlerini kaza eder.
5. Yirmibeş defa Estağfirullah demek: Hak yolun isteklisi tevbe ettikten sonra şu hadisi
şerifin hükmüne göre Allah’ın (c.c) tevbesini kabul ettiğini ve günahlarını da affettiğini
umudeder ve inanır: ‘Günahtan dönen sanki o günahları işlememiştir.’ Bu hadis-i şerifi
devamlı düşünerek ümidini Cehennem korkusundan üstün tutar. Çünkü günahlarından eser
kalmamıştır. Fakat: ‘Kalbim işlemiş olduğum günahlardan dolayı paslanmıştır. Üzerimden
günah gittiği halde, eseri olan pas ve kiri kalmıştır. Ancak istiğfar, yani affedilmeyle
temizlenebilir.’ diye düşünür ve günahlarının eserinin tamamen giderilmesi ve yeni işleyeceği
günah kirlerinin temizlenmesi için günde yirmibeş ile yetmişbeş arasında istiğfar eder.
İstiğfarı sünnete göre yirmibeşten az, yetmişbeşten fazla yapmamak gerekir. Ayrıca kalb
huzuruyla, içi yana yana acele etmeden yapılmalıdır.
6. Sekiz adet Fatiha okumak: Sadâtların aracılığı ve himmetleri sayesinde istiğfarla
kalbimdeki pas ve kir yok oldu, kalbim ilahi feyz almaya uygun hale geldi diye düşünerek
sekiz Fatiha okunur. Her Fatiha önce Peygamberimiz (s.a.v), âli ve ashabının (r.a) ruhlarına
sonra aşağıdaki isimleri yazılı zatların ruhlarına hediye olunur. Hediye ettikten sonra
himmetlerini hazır bilir. Sanki ruhen hazırdırlar; sesini işitirler, kendisini dinlerler. Sonra
Üstadı’nın kendisine lütufta bulunması için yalvararak onlardan himmet isteyerek ricada
bulunur.
a) Birinci Fatiha’yı Şah-ı Nakşibend ve Şeyh Seyyid Abdülkadir Geylanî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
b) İkinci Fatiha’yı Şeyh Abdülhâlık Gücdevânî ve İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına.
c) Üçüncü Fatiha’yı Mevlana Hâlid-i Zül-cenaheyn ve Seyyid Abdullah (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
d) Dördüncü Fatiha’yı Seyyid Taha ve Seyyid Sıbğatullah Arvâsî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
e) Beşinci Fatiha’yı Şeyh Abdurrahman-ı Tahî ve Şeyh Fethullah-ı Verkânisî (k.s)
Hazretleri’nin ruhlarına;
f) Altıncı Fatiha’yı Şeyh Muhammed Diyauddin ve Şeyh Ahmed Haznevi (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
g) Yedinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdülhâkim el-Hüseyni ve Seyyid Muhammed Raşid elHüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhlarına;
ı) Sekizinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdül-bâkî el-Hüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhaniyetlerine
hediye etmek gerekir.
7- Ölüm Rabıtası (Ölümü düşünmek): Sadarların himmet ve feyzlerinin hazır olduğu ve
kalbin de feyzi alacak duruma geldiği düşünülür. Fakat mal, evlat, dost ve akrabalara bağlılık,
dünyanın lezzeti ve zevki bu feyzi almaya engeldir. Bu nedenle ölüm düşünülür: ‘Yatağımda
can çekişiyorum, ölmek üzereyim. Azrail (a.s) ruhumu almaya geliyor, Şeytan da imanımı
çalmak üzere hazır bekliyor. Akrabalarım ve evladım etrafımda toplandı. Bütün mal ve
servetim gözümün önüne geliyor. Şeytandan imanımı kurtarmak için yardım umarak bunlara
teker teker bakıyorum.
Fakat bana hiçbiri yardım edemez. Anlıyorum ki; malın, servetin, evladın ve akrabanın insana
bir yararı yok, hepsi boşmuş. Şüphe yok ki benim için Allahu Teâlâ’dan (c.c) başka yardımcı
ve sığınak yoktur, ondan başka her-şey faydasızdır, kalbimden O’ndan başka her-şeyi silmem
ve yalnız O’na yönelmem gereklidir. Onun dışındaki şeylere de ancak onun izniyle
yönelebilirim. Ben ancak Allah (c.c) lütfuyla, Sadatın ve mürşidimin himmeti ile bu dünyadan
imanla ayrılabilirim ve şu anda kelime-i şehadeti getirerek son nefesimi imanla veriyorum.
Ruhum bedenimden ayrıldı. Şimdi elbiselerimi soyuyorlar, ama günahlarım hâlâ üzerimde
görünmez elbise gibi duruyor. Malım, servetim, evladım, akrabalarım ne olur günahlarımı da
soyun! Hayır, yararı yok. Benim Allah-u Teâlâ’ya (c.c) yönelmem lazım, ancak ona
yalvarırsam günahlarım affolunur. Şimdi de cesedimi yıkamaya götürdüler, yıkadılar,
kefenliyorlar. Gerçi bedenimi yıkadılar ve örttüler, fakat günahlarımı temizleyemediler ve
örtemediler. Günahlarım yine benimle beraber kaldı. Malımın, servetimin, evladımın ve
akrabamın yine faydası yok. Ancak Rahim olan Allah-u Teâlâ’nın (c.c) affetmesi ile
günahlarım temizlenebilir ve örtülebilir. Sonra tabutumu aldılar, musalla taşına koydular.
Cenaze namazımı kıldılar. Akrabalarım ve namazımı kılanlar günahlarımın bağışlanması için
dua ettiler. Ancak duayı kabul edecek olan Allah’tır (c.c). Dilerse kabul, dilerse reddeder. Bu
duruma akraba ve evladımın etkisi yoktur. Yine beni insanlar omuzlarına aldılar, cenazemi
taşıyorlar, fakat günahlarımı taşıyamazlar. Sadece Allah (c.c) günahlarımı üzerimden
kaldırabilir. Beni şimdi kabir denen karanlık çukura koydular. Yalnız başıma korkunç ve
karanlık yerde Münker ve Nekir meleklerinin sorularıyla başbaşa kaldım. Hiçbir yardım
edenim yok, ne akraba, ne dost, ne evlat ve ne de mal. Ancak ve ancak Alemlerin Rabbi olan
Allah-u Teâlâ’nın sevgisi, şefkati ve merhameti beni bu durumdan kurtarabilir. O’nun dışında
her türlü sevgi ve bağlılık boştur.’
Talib yukarda anlatıldığı gibi düşünmekle herşeyden ilgisini keser. Sadece Allah-u Teâlâ’nın
(c.c) emrettiği ve izin verdiği en önemli gereksinimlerini elde etmek için görevine döner.
Bu anlatılan ölüm rabıtası tarikat yolunda zikirden önemlidir. Çünkü bu sayede insan masiva
(Allah (c.c) dışındaki herşey) ile ilgisini kesebilir. Yoksa ölümü düşündürmenin amacı müridi
korkutmak değildir. Gerçeği bilenler Nakşibendi Tarikatı’nın yüce gayesinin ve temelinin
muhabbetullah (Allah sevgisi) olduğunu belirtirler. Yeni başlayanların ölüm rabıtasından ve
ölümü düşünmekten korkmaları Allah (c.c) sevgisine engeldir. Cenab-ı Hak’tan başkasına
yönelmek kör nefsin hırsı ve hatası sonucu olur. Halbuki esas amaç Cenab-ı Hakk’a
yönelmektir. Yönelmeye layık tek varlığın Allah-u Teâlâ (c.c) olduğunu anlayan mürid, bu
durumun gereği olarak başka şeylerden yüz çevirerek O’na yönelir. O’nun en fazla sevilmesi
gereken varlık olduğuna inanır, O’nun sıfatlarını bilmek ister ve O’na kavuşmayı aşırı arzu
eder. Sevgi; O’nu görmeyi, O’nun boyasıyla boyanmayı ve O’nunla buluşmayı gerektirir. Bu
da ancak sıfatlarının öğrenilmesi ve O’nu çok sevmekle gerçekleşebilir.
Marifet, Allah-u Teâlâ’yı (c.c) bilmek ve O’nun ahlakıyla ahlâklanarak sıfatlarının tam olarak
hissedilmesidir. Böylece Hakk’ın sıfatları müride yansır, herhangi bir günah tehlikesi anında
O’nun azabının şiddetini şüphe etmeksizin içinde duyar. Bu da nefsini dizginlemesine yol
açar. Büyük günah işleyince ümitsizliğe düşmez. O’nun rahmet ve bağışlayıcılığının
sonsuzluğuna inanır. İyi halleri ve ibadetleriyle böbürlenmez ve kendinde varlık görmez. Bu
hallerin gerçekleşmesi ancak taklidin dışında kâmil (olgun) imanla ve imanın ilmel yakîn’den
aynel yakîn’e; ondan da hakkel yakîn derecesine ermesiyle olur. (Bu taklitten; ilme;
duygularla hissetme ve hak ve hakikat’e erme ve bulma derecesidir). Cenab-ı Hakk’tan (c.c)
başkasına yönelen ve gafletle zikreden kişinin imanı kuru taklitte kalır, muhabbet ve marifet’i
elde edemez. Bundan dolayı insan kâmil, mükemmel, arif ve bilgili bir şeyhe bağlanarak
tarikata girmeli ona uyarak yol almalı, marifet ve muhabbeti elde ederek ilahî hakikatlere
kavuşmaya çalışmalıdır.
8- Mürşid Rabıtası: Bir şeyhe bağlanmak, onu sevmek ve onunla ilgilenmek vacibdir.
Böylece mürid gerçek sevgiye ve marifet’e yükselmeye güç bulur. Bunun için Nakşibendi
büyükleri rabıta usulünü koymuşlardır. Rabıta kalbi tam sevgi ve cezbeyle üstada
bağlamaktır. Ruhen ve kalben üstada bağlanan mürid onun hoşnut olduğu şeyleri bilerek veya
sadece yönlendirmesiyle nefsinin arzularını bırakmayı başarır. Rabıta’da mürid kabul edilme
ve reddedilme korkusuyla davranmalıdır. Üstadını yücelterek ve heybetle düşünmelidir. Şeyh
rabıtasıyla ortaya çıkan durumlar ilerde açıklanacaktır.
Mürid üstadını devamlı düşünür; kendisinin kabul edileceğini veya reddedileceğini tam olarak
bilemediğinden sıkıntı ve ızdırab içinde adeta hasta gibi uyur. Yani ne tam emin olur ne de
aşırı korkar.
Yukarda açıklanan sekiz şart müridin dinlenebilmesi için gece yerine getirilir. Gündüz
teveccüh başlayana kadar da birşey yenilip içilmez. Müjde veya sıkıntıyla yorumlanabilecek
bir rüya görme ümidiyle istihareye niyetlenerek uyunur. Rüya görürse teveccühten önce
üstadına anlatır. Gördüğü rüya ve uykusundaki sıkıntılı veya ferah hali müridin mizacını ve
eğitim yeteneğini belirler. Buna göre de uygun ders verilir.
Teveccüh ve kalb durumuyla ilgili edebler müride öğretilir; kendinden önce halkaya
girenlerden ayrı olarak sağ ayağını sol ayağının altına koyup, sağ kalçası üzerine oturması
bildirilir.
Bu yüce tarikatın amacı, amelde (ibadetlerimizde) ihlas (samimiyeti) kazanmak için Allah
(c.c) sevgisinin elde etmeye çalışmaktır. İhlas; dünya ve ahiret çıkarı gözetmeden bütün
sözlerin, hareketlerin ve ibadetlerin Allah (c.c) rızası (Allah-u Tealanın Zatı) için
yapılmasıdır. Bu gayeye sadece sünnete uymak ve gafleti yok etmekle erişilir. Bunu sağlamak
için bu yolun isteklisinin iki şeye devam etmesi gerekir.
1- Ruhsat ve bid’at’lardan kaçınarak Şeriat-ı Muhammediyeye uymak.
2- Gaflet’i tamamıyla gidermek.
İşte Nakşibendi Tarikatı bu iki esastan ibarettir. Mürid gafleti kovarak ve şeriata uyarak
başarılı olabilir. Bu yolun isteklisi açlık, tokluk, susma ve öfke halindeyken, uykuda ve
uyanıkken, dostları ve yabancılarla görüşürken, yalnızken ve topluk içerisindeyken kalbindeki
düşünceleri bir noktada toplayıp nefsini dizginler; böylece kalbinin uyanık kalmasını sağlar.
Bu kişiyi fitne ve ayrılık rüzgarları etkileyemez.
Aksine felaket bela ve ayrılık halinde daha fazla uyanık olur. Mürid sünnete uyarak bütün
mekruh ve haramları hatta en iyi davranışın (hilaf-ı evla) dışındaki uygulamaları bile yapmaz;
dinin emirlerini yerine getirir. Eskiden yapmış olduğu haram ve mekruhlardan veya
yapmadığı dini emirleri için istiğfar eder. Bunlar uyulması gereken önemli kurallardır.
Mürid gafleti gidermek için çaba sarfederek huzur alışkanlığı kazanmaya çalışır. Buna vukufi kalbi (kalbin Allah’tan (c.c) uyanık olması hali) denir. Bu yalnız zikir veya rabıta ile yahut
her ikisi ile şiddetle kalbe yönelmeyle kazanılır. Hak yolcusu kalbinin üzerinde o kadar durur
ki gaflete girmek istese giremez ve huzur alışkanlığını bırakmak istese bırakamaz. Nakşibendi
Tarikatı’nın büyükleri huzuru elde etmek için bu yola girmeyi isteyenlere uyulması gereken
bazı kurallar koymuşlardır.
SEKİZ ŞART
1. Tevbe niyetiyle abdest almak: Abdest alınırken yıkanan uzuvlarla işlenmiş olan günahlar
hatırlanarak Allah’tan (c.c) af dilenilir.
2. Tevbe niyetiyle boy abdesti almak: ‘Yarabbi ben bedenimin dışını su ile yıkadım
temizlemeye çalıştım; sen de ilahi nur ve irfanınla kalbimi temizle ve beni affet’ diye
yalvarmak gerekir.
3. Tevbe ve istihare niyetiyle iki rek’at namaz kılmak: Birinci rek’atta Fatiha Sûresi’nden
sonra Kâfirun Sûresi, ikinci rek’atta İhlas Sûresi okunmalıdır. Bilinmiyorsa istenilen sûre
okunur.
4. Kalb ve dil ile tevbeyi tekrarlamak: ‘Ya Rabbi ben pişmanım yapmış olduğum bütün
günahlardan keşke yapmasaydım inşaallah bir daha ben yapmayacağım.’ Bu sözleri üç defa
canı gönülden söyler. Sonra içi yanarak işlemiş olduğu günahlarını gözönüne getirir,
pişmanlık duyar. Gıybet ettiği, sövdüğü, incittiği, eziyet ve haksızlık yaptığı kişilerle
helalleşir. Namaz ve oruç gibi terkettiği farz ibadetlerini kaza eder.
5. Yirmibeş defa Estağfirullah demek: Hak yolun isteklisi tevbe ettikten sonra şu hadisi
şerifin hükmüne göre Allah’ın (c.c) tevbesini kabul ettiğini ve günahlarını da affettiğini
umudeder ve inanır: ‘Günahtan dönen sanki o günahları işlememiştir.’ Bu hadis-i şerifi
devamlı düşünerek ümidini Cehennem korkusundan üstün tutar. Çünkü günahlarından eser
kalmamıştır. Fakat: ‘Kalbim işlemiş olduğum günahlardan dolayı paslanmıştır. Üzerimden
günah gittiği halde, eseri olan pas ve kiri kalmıştır. Ancak istiğfar, yani affedilmeyle
temizlenebilir.’ diye düşünür ve günahlarının eserinin tamamen giderilmesi ve yeni işleyeceği
günah kirlerinin temizlenmesi için günde yirmibeş ile yetmişbeş arasında istiğfar eder.
İstiğfarı sünnete göre yirmibeşten az, yetmişbeşten fazla yapmamak gerekir. Ayrıca kalb
huzuruyla, içi yana yana acele etmeden yapılmalıdır.
6. Sekiz adet Fatiha okumak: Sadâtların aracılığı ve himmetleri sayesinde istiğfarla
kalbimdeki pas ve kir yok oldu, kalbim ilahi feyz almaya uygun hale geldi diye düşünerek
sekiz Fatiha okunur. Her Fatiha önce Peygamberimiz (s.a.v), âli ve ashabının (r.a) ruhlarına
sonra aşağıdaki isimleri yazılı zatların ruhlarına hediye olunur. Hediye ettikten sonra
himmetlerini hazır bilir. Sanki ruhen hazırdırlar; sesini işitirler, kendisini dinlerler. Sonra
Üstadı’nın kendisine lütufta bulunması için yalvararak onlardan himmet isteyerek ricada
bulunur.
a) Birinci Fatiha’yı Şah-ı Nakşibend ve Şeyh Seyyid Abdülkadir Geylanî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
b) İkinci Fatiha’yı Şeyh Abdülhâlık Gücdevânî ve İmam-ı Rabbani (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına.
c) Üçüncü Fatiha’yı Mevlana Hâlid-i Zül-cenaheyn ve Seyyid Abdullah (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
d) Dördüncü Fatiha’yı Seyyid Taha ve Seyyid Sıbğatullah Arvâsî (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
e) Beşinci Fatiha’yı Şeyh Abdurrahman-ı Tahî ve Şeyh Fethullah-ı Verkânisî (k.s)
Hazretleri’nin ruhlarına;
f) Altıncı Fatiha’yı Şeyh Muhammed Diyauddin ve Şeyh Ahmed Haznevi (k.s) Hazretleri’nin
ruhlarına;
g) Yedinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdülhâkim el-Hüseyni ve Seyyid Muhammed Raşid elHüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhlarına;
ı) Sekizinci Fatiha’yı Şeyh Seyyid Abdül-bâkî el-Hüseyni (k.s) Hazretleri’nin ruhaniyetlerine
hediye etmek gerekir.
7- Ölüm Rabıtası (Ölümü düşünmek): Sadarların himmet ve feyzlerinin hazır olduğu ve
kalbin de feyzi alacak duruma geldiği düşünülür. Fakat mal, evlat, dost ve akrabalara bağlılık,
dünyanın lezzeti ve zevki bu feyzi almaya engeldir. Bu nedenle ölüm düşünülür: ‘Yatağımda
can çekişiyorum, ölmek üzereyim. Azrail (a.s) ruhumu almaya geliyor, Şeytan da imanımı
çalmak üzere hazır bekliyor. Akrabalarım ve evladım etrafımda toplandı. Bütün mal ve
servetim gözümün önüne geliyor. Şeytandan imanımı kurtarmak için yardım umarak bunlara
teker teker bakıyorum.
Fakat bana hiçbiri yardım edemez. Anlıyorum ki; malın, servetin, evladın ve akrabanın insana
bir yararı yok, hepsi boşmuş. Şüphe yok ki benim için Allahu Teâlâ’dan (c.c) başka yardımcı
ve sığınak yoktur, ondan başka her-şey faydasızdır, kalbimden O’ndan başka her-şeyi silmem
ve yalnız O’na yönelmem gereklidir. Onun dışındaki şeylere de ancak onun izniyle
yönelebilirim. Ben ancak Allah (c.c) lütfuyla, Sadatın ve mürşidimin himmeti ile bu dünyadan
imanla ayrılabilirim ve şu anda kelime-i şehadeti getirerek son nefesimi imanla veriyorum.
Ruhum bedenimden ayrıldı. Şimdi elbiselerimi soyuyorlar, ama günahlarım hâlâ üzerimde
görünmez elbise gibi duruyor. Malım, servetim, evladım, akrabalarım ne olur günahlarımı da
soyun! Hayır, yararı yok. Benim Allah-u Teâlâ’ya (c.c) yönelmem lazım, ancak ona
yalvarırsam günahlarım affolunur. Şimdi de cesedimi yıkamaya götürdüler, yıkadılar,
kefenliyorlar. Gerçi bedenimi yıkadılar ve örttüler, fakat günahlarımı temizleyemediler ve
örtemediler. Günahlarım yine benimle beraber kaldı. Malımın, servetimin, evladımın ve
akrabamın yine faydası yok. Ancak Rahim olan Allah-u Teâlâ’nın (c.c) affetmesi ile
günahlarım temizlenebilir ve örtülebilir. Sonra tabutumu aldılar, musalla taşına koydular.
Cenaze namazımı kıldılar. Akrabalarım ve namazımı kılanlar günahlarımın bağışlanması için
dua ettiler. Ancak duayı kabul edecek olan Allah’tır (c.c). Dilerse kabul, dilerse reddeder. Bu
duruma akraba ve evladımın etkisi yoktur. Yine beni insanlar omuzlarına aldılar, cenazemi
taşıyorlar, fakat günahlarımı taşıyamazlar. Sadece Allah (c.c) günahlarımı üzerimden
kaldırabilir. Beni şimdi kabir denen karanlık çukura koydular. Yalnız başıma korkunç ve
karanlık yerde Münker ve Nekir meleklerinin sorularıyla başbaşa kaldım. Hiçbir yardım
edenim yok, ne akraba, ne dost, ne evlat ve ne de mal. Ancak ve ancak Alemlerin Rabbi olan
Allah-u Teâlâ’nın sevgisi, şefkati ve merhameti beni bu durumdan kurtarabilir. O’nun dışında
her türlü sevgi ve bağlılık boştur.’
Talib yukarda anlatıldığı gibi düşünmekle herşeyden ilgisini keser. Sadece Allah-u Teâlâ’nın
(c.c) emrettiği ve izin verdiği en önemli gereksinimlerini elde etmek için görevine döner.
Bu anlatılan ölüm rabıtası tarikat yolunda zikirden önemlidir. Çünkü bu sayede insan masiva
(Allah (c.c) dışındaki herşey) ile ilgisini kesebilir. Yoksa ölümü düşündürmenin amacı müridi
korkutmak değildir. Gerçeği bilenler Nakşibendi Tarikatı’nın yüce gayesinin ve temelinin
muhabbetullah (Allah sevgisi) olduğunu belirtirler. Yeni başlayanların ölüm rabıtasından ve
ölümü düşünmekten korkmaları Allah (c.c) sevgisine engeldir. Cenab-ı Hak’tan başkasına
yönelmek kör nefsin hırsı ve hatası sonucu olur. Halbuki esas amaç Cenab-ı Hakk’a
yönelmektir. Yönelmeye layık tek varlığın Allah-u Teâlâ (c.c) olduğunu anlayan mürid, bu
durumun gereği olarak başka şeylerden yüz çevirerek O’na yönelir. O’nun en fazla sevilmesi
gereken varlık olduğuna inanır, O’nun sıfatlarını bilmek ister ve O’na kavuşmayı aşırı arzu
eder. Sevgi; O’nu görmeyi, O’nun boyasıyla boyanmayı ve O’nunla buluşmayı gerektirir. Bu
da ancak sıfatlarının öğrenilmesi ve O’nu çok sevmekle gerçekleşebilir.
Marifet, Allah-u Teâlâ’yı (c.c) bilmek ve O’nun ahlakıyla ahlâklanarak sıfatlarının tam olarak
hissedilmesidir. Böylece Hakk’ın sıfatları müride yansır, herhangi bir günah tehlikesi anında
O’nun azabının şiddetini şüphe etmeksizin içinde duyar. Bu da nefsini dizginlemesine yol
açar. Büyük günah işleyince ümitsizliğe düşmez. O’nun rahmet ve bağışlayıcılığının
sonsuzluğuna inanır. İyi halleri ve ibadetleriyle böbürlenmez ve kendinde varlık görmez. Bu
hallerin gerçekleşmesi ancak taklidin dışında kâmil (olgun) imanla ve imanın ilmel yakîn’den
aynel yakîn’e; ondan da hakkel yakîn derecesine ermesiyle olur. (Bu taklitten; ilme;
duygularla hissetme ve hak ve hakikat’e erme ve bulma derecesidir). Cenab-ı Hakk’tan (c.c)
başkasına yönelen ve gafletle zikreden kişinin imanı kuru taklitte kalır, muhabbet ve marifet’i
elde edemez. Bundan dolayı insan kâmil, mükemmel, arif ve bilgili bir şeyhe bağlanarak
tarikata girmeli ona uyarak yol almalı, marifet ve muhabbeti elde ederek ilahî hakikatlere
kavuşmaya çalışmalıdır.
8- Mürşid Rabıtası: Bir şeyhe bağlanmak, onu sevmek ve onunla ilgilenmek vacibdir.
Böylece mürid gerçek sevgiye ve marifet’e yükselmeye güç bulur. Bunun için Nakşibendi
büyükleri rabıta usulünü koymuşlardır. Rabıta kalbi tam sevgi ve cezbeyle üstada
bağlamaktır. Ruhen ve kalben üstada bağlanan mürid onun hoşnut olduğu şeyleri bilerek veya
sadece yönlendirmesiyle nefsinin arzularını bırakmayı başarır. Rabıta’da mürid kabul edilme
ve reddedilme korkusuyla davranmalıdır. Üstadını yücelterek ve heybetle düşünmelidir. Şeyh
rabıtasıyla ortaya çıkan durumlar ilerde açıklanacaktır.
Mürid üstadını devamlı düşünür; kendisinin kabul edileceğini veya reddedileceğini tam olarak
bilemediğinden sıkıntı ve ızdırab içinde adeta hasta gibi uyur. Yani ne tam emin olur ne de
aşırı korkar.
Yukarda açıklanan sekiz şart müridin dinlenebilmesi için gece yerine getirilir. Gündüz
teveccüh başlayana kadar da birşey yenilip içilmez. Müjde veya sıkıntıyla yorumlanabilecek
bir rüya görme ümidiyle istihareye niyetlenerek uyunur. Rüya görürse teveccühten önce
üstadına anlatır. Gördüğü rüya ve uykusundaki sıkıntılı veya ferah hali müridin mizacını ve
eğitim yeteneğini belirler. Buna göre de uygun ders verilir.
Teveccüh ve kalb durumuyla ilgili edebler müride öğretilir; kendinden önce halkaya
girenlerden ayrı olarak sağ ayağını sol ayağının altına koyup, sağ kalçası üzerine oturması
bildirilir.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca