10-06-2018, 02:44 AM
(This post was last modified: 06-04-2024, 02:25 AM by RasitTunca.)
Resimli Nasrettin Hoca Fıkraları
Fıkra; Fıkralar; Komik Fıkralar; En Komik Fıkralar; Çok Komik Fıkralar; Fıkra Oku;
YEMEĞİN BUGUSU PARANIN SESi
Resimli nasrettin hoca fıkraları ile ilgili resim
Hoca Akşehir'de Kadılık vazifesini yürütürken karşısına iki adam çıkmış. Birisi öteden beri cimriliği ile tanınmış, bir aşçıdır. Öbürü ise boynu bükük bir fakir. Aşçı sözü almış:
- Hocam demiş, bu adamdan davacıyım ben. Dükkanın önünde kuru fasülye pişiriyordum. Tencerenin kenarından buğusu çıkıyordu yemeğin. Bu adam elinde bir somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Nihayet koca bir ekmeği bitirdi. Ondan fasülye buğusunun ücretini istedim, vermedi.
Hoca anlatılanları dikkatle dinledikten sonra fakire dönüp :
- Doğru mu bunlar? diye sorar.
- Evet, der fakir adam.
- Öyleyse para keseni çıkar bakalım.
Zavallı fakir, Kadı efendiye karşı gelemez. İçinde üç beş akçe bulunan kesesini hocaya uzatır.
Hoca bu sefer aşçıyı çağırır yanına. Keseyi kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başlar. Sonra da :
- Haydi der aldın işte alacağını!
Aşçı: - Nasıl olur? diye şaşkınlığını belli eder. Paramı
vermediniz henüz.
Hoca cevap verir:
- Fazla uzatma der, yemeğin buğusunu satan, paranın da sesini alır elbet!...
İŞE YARAR ŞEY
Resimli nasrettin hoca fıkraları ile ilgili resim
Bir gece yarısı derin bir uykuya dalan Hoca'yı, hanımı telaşla uyandırır. Hoca uykulu uykulu sorar:
- Ne var hanım? Ne diye uyandırıyorsun beni?
Hanımı:
- Kalksana efendi der korkulu bir sesle. Aşağı katta tıkırtılar duyuyorum. Eve hırsız girdi galiba.
Hoca hiç aldırış etmez;
- Merak etme hanım der, eğer işe yarar bir şey bulursa gidip alırız elinden!.
DÜNYANIN DENGESi
Resimli nasrettin hoca fıkraları ile ilgili resim
Hoca'nın, her sorunun altından kalktığını duyan bir adam:
- Benim soruma bir cevap bulamaz diye öğünür.
Günlerden bir gün yolda karşılaşırlar. Adam sorar :
- Hocam der, söyler misin, sabah olupda insanlar evlerinden çıkınca ne diye hep aynı yöne gitmezler de kimi o yana, kimi bu yana gider?
Hoca hemen cevabını verir sorunun:
- Yahu efendi der, herkes aynı yöne gidecek olursa dünyanın dengesi bozulurdu!.
HOCANIN CEVABI
Bir gün Nasrettin hoca kedisini dere kenarında yıkıyor. Oradan geçen bir köylü ise Nasrettin hoca’ya sormuş
-Hoca sen bu kediyi yıkıyorsun ama iyi de bu kedi ölmez mi? Demiş.
Hoca:
-ölmez ona bir şey olmaz demiş.
Daha sonra köylü gitmiş. Nasrettin hoca yıkmaya devam etmiş. Bir de bakmış ki kedi elinde ölmüş. Köylü tekrar Nasrettin hocanın yanından geçer olmuş ve sormuş;
Köylü:
-Hoca hoca ben sana ne dedim. Bu kedi yıkarken ölür dememiş miydim?
Hocada bu lafın altında kalır mı? Yapıştırma cevabı.
-Ben yıkarken ölmedi ki sıkarken öldü demiş.
KADI
Nasrettin Hoca kadılık yaparmış. İki kişi birbirinden davacı olmuş. Nasrettin Hoca 1. kişiye;
Sen haklısın,demiş.
Sonra 2. kişiye de;
Sen haklısın,demiş.
Nasrettin Hoca’nın karısı demiş ki;
Bey sen ikisine de sen haklısın dedin,demiş.
Nasrettin Hoca;
Sen de haklısın, demiş.
Kulak Isırılır mı?
Hoca Merhum kadı iken adamın biri gelip:
— Kadı Efendi filan adam benim kulağımı ısırdı, hakkımın alınmasını istiyorum, der. Kulak ısırdığı iddia edilen adam ise ısırmadığını iddia ederek adamın kendi kulağını kendisinin ısırdığını söyler.
Nasreddin Hoca merhum biraz sonra hüküm verecektir. Siz bekleyin ben şimdi gelirim, der ve arka odaya geçer. Hoca Merhum orada insanın kendi kulağını ısırıp ısıramayacağını kontrol etmektedir. Fakat kulağını ısırmaya uğraşırken sırtüstü yıkılır ve başı yarılır. Biraz sonra mahkemeye başı sargılı olarak çıkar. Adam iddiasını tekrarlar ve:
— Bu adam benim kulağımı ısırdı, davacıyım, der. Davalı ise:
—Kadı Efendi bu adam kendi kulağını kendisi ısırdı, ben ısırmadım, diyerek iddiayı reddeder. Bu sefer adam:
— Hiç insan kendi kulağını ısırabilir mi? Bunun sözlerinin saçmalığı meydanda, diyerek adamın iddiasını çürütmek ister. Bu söze Hoca merhum karışır ve şöyle der:
— Isırır efendim ısırır. Hatta ısırmak değil, ısırmak için uğraşırken düşer de başını bile yarar.
O Dua Sende Bu Akıl Bende Olduğu Müddetçe…
Hoca Merhum bir gece evin damında bir ayak sesi duyup hırsız olduğunu anlar ve:
— Hatun geçen gece eve geldim, kapıyı o kadar çaldığım halde açmadın ben de şu duayı okudum ve ayın ışığına yapışarak yavaş yavaş bacadan girdim, der ve bir dua okur.
Hırsız Hocanın okuduğu duayı ezberler ve o da biraz sonra evdekilerin uyuduklarına kalbi kanaat getirince duayı okuyarak kendisini bacadan aşağı koyverir. Bir de bakarki kımıldar hali kalmamış, hurdahaş olmuş. Hoca Merhum hemen seğirtip:
— Hanım hırsızı yakaladım, çabuk ip getir diye bağırınca hırsız:
— Efendi kendini boşuna yorma, o dua sende, bu akıl bende olduğu müddetçe ben senin elinden nasıl olsa kurtulamam, der.
Ya Ben İçinde Olsaydım Halim Nice Olurdu?
Hoca Merhum bir gece bakar ki, adamın biri bahçenin içinde ellerini – kollarını açmış eve doğru bakıyor. Hoca Merhum bir hırsız olduğuna kanaat getirerek içeri girmeye bile sabredemeden:
— Hanım çabuk, benim okla yayı getir, diye seslenir. Hocanın hanımı işin farkında değildir. Hemen içerden yay ile oku getirip Hoca’ya verir. Hoca kenarlardan adama biraz daha yaklaşıp vargücüyle yayı gererek oku fırlatır ve göbeğinden vurduğunu anlayıp içeri girer, yorganı kafasına çekip yatar.
Sabah namazına gideceği zaman bakarlar ki, hocanın cübbesi yok. Hanım hemen hatırlar ve:
— Hoca Efendi, cübbeyi akşam yıkamış da ben sermiştim, sabaha kadar kurusun diye der. Hanımından bu sözleri duyan Hoca hemen şükür secdesine kapanarak «Şükürler olsun ya Rabbi» Diye dua etmeye başlar. Hanımı Hocaya sorar:
— Hoca Efendi nedir bu sevincin yahu! Biz de bilelim de biz de şükredelim, deyince Hoca Merhum şöyle der:
— Hatun görüyorsun cübbenin halini değil mi? Ortasında avuç içi kadar yırtılmış. Ya ben içinde olsaydım halim nice olurdu?
Timurkenk ve Hoca
Timurlenk, ordusunda kullandığı fillerden bir tanesini hoca merhumun bulunduğu köye gönderir ve arkasından da:
— Bu file elinizden geldiği kadar bakacak ve besleyeceksiniz, diye haber yollar.
Fil köyde istediği gibi dolaşmakta, dilediği bağ ve bahçeden beslenmektedir. Kimse çıkıp da:
— Bu nereden başımıza geldi. Timur ne yaparsa yapsın bunu köyümüzden alsın,diyemez ama, için için de sızlanmalar yayılmaya başlar. En sonunda köylüler bu işi gidip Nasreddin hoca ile beraber Timur’a söylemeye karar verirler.
Bir hey’et teşkil ederek sultanın huzuruna çıkmak üzere yola düşen köylüler, saraya yaklaştıkları zaman korkarlar ve geri dönerler. Hoca:
— Arkadaşlar etmeyin, eylemeyin, buraya kadar geldik. Ne olursa olsun bir varalım dediyse de söz dinletemez.
Yalnız başına kalan hoca Timur’un huzuruna çıkar ama, içinden de «Gösteririm ben size» der. Timur sorar hocaya:
— Hoca ne var, ne yok? Bir istediğiniz mi var, hayrola!? Hoca merhum:
— Sultanım, sağolun varolun, bizim köye bir fil gönderdiniz bizi memnun ettiniz. Hele köylülerimiz filden çok memnunlar. Yalnız, şu kadarlık var ki, hayvancağız yalnız olduğundan akşamları acı acı bağırıp duruyor. Sizden isteğimiz, mümkünse onun eşini de göndermenizdir, der.
Timur tabii ki, hocadan memnun olmuştur:
— Peki hoca hazretleri, en kısa zamanda onun eşini de gönderirim siz hiç merak etmeyin, der.
Hoca köye döndüğünde, köylüler merakla hocanın etrafını sararlar:
— Hocam mesele ne oldu? diye sorduklarında. Hoca için için gülerek:
— Müjdeler size! Hiç merak etmeyin pek yakında filin eşi de gelecek, der.
Elin Ağzı Torba Değil ki Büzesin
Bir gün hoca merhum, oğlunu eşeğe bindirmiş kendisi arkasından ağır ağır yürüyerek köye gidiyorlarmış. Yolda bunları görenler:
— Dünya tersine döndü galiba! Baksana hale! ihtiyar adam yerde yürüyor da parmak kadar çocuk eşeğin üzerinde. Ne ayıp şey değil mi? diye söylenmeye başlamışlar.
Bu sözleri duyan hoca merhum, merkepten oğlunu indirip kendisi binmiş. Biraz gidince birkaç kişiye daha rastlamışlar. Onlar da:
— Şu hale bakın siz! Koskoca adam binmiş eşeğe, parmak kadar çocuk arkasından yetişeyim diye ter döküyor, insanoğlu işte, hep kendini düşünür, diye konuşmaya başlamışlar.
Bu sözleri de duyan hoca:
— Oğlum en iyisi gel beraber binelim. Bakalım ne diyecekler? demiş.
Hoca önde, oğlu arkada giderken birkaç kişi daha görmüş onları. Onlar da:
— Şu insanoğlunda merhamet diye bir şey kalmadı. Baksana eşeğin beli nerdeyse yere değecek. Yerde yürüseler sanki ölecekler mi? Azıcık Allah korkusu olan insan böyle yapmaz, gibi sözler söyleyerek uzaklaşmışlar.
Hoca bu sefer:
— Oğlum en iyisi mi, ikimiz de yürüyelim, öyle ettik olmadı, böyle ettik olmadı. Bir de bu şekil deneyelim bakalım, demiş.
Eşek önlerinde, onlar arkada yollarına devam ederlerken, birkaç kişi daha görmüş bunları. Onlar da:
— Şunlarınki de akıl mı yani? Eşek önlerinde bomboş gidiyor da her ikisi de şu sıcakta yerde yürüyorlar, insan, boş eşşek olur da binmez mi hiç?!, demişler.
Bu sözleri de duyan hoca:
— Gördün ya oğul, her kafadan bir ses çıkıyor. Ne yapsan beğenmiyorlar. En iyisi bildiğinden şaşmayacaksın. Elin ağzı torba değil ki, büzesin!.. demiş.
Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca