Thread Rating:
  • 95 Vote(s) - 2.86 Average
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
Şemûyel Aleyhisselâm
#1
Dini-1 


Şemûyel Aleyhisselâm

Dipnot Karoglan : Aslinda Samuel ismail aleyhisselamin latince ve incilde ve tevrattaki ismidir ve Şemûyel diye ayri birisi yokdur benim inancima göre, o, Hz ibrahimin hacerden olma oglu Samuel’dir ve yani ismail aleyhisselam dir vesselam.

Şemûyel Aleyhisselâm

Şemûyel b.Bali[1], b.Alkama[2], b.Yerham, b.Yehu, b.Tehu, b.Savf´dır. [3]

Şemuyel Aleyhisselâm, İsrail oğullarından[4]ve Hârûn Aleyhisselâmın zürriye-tindendi. [5]

Şemuyel Aleyhisselâmın annesi Hanne olup[6] Lâvi b.Yâkub Aleyhisselâmın Hanedanına mensuptu. [7]



Şemuyel Aleyhisselâmın Doğuşu, Peygamber Oluşu Ve Bazı Faziletleri:



İsrail oğulları; bid´atları çoğaltıp günahlarını büyüttükleri zaman Allah´a vermiş oldukları sözü terk ettiler.

Yüce Allah da[8], Gazze, Askalan[9] ve kral idaresi altında bulunan ve Mısırla Filistin arasındaki sahillerde[10] oturan Amâlıka kavmini, onlara musallat etti. [11]

İsrail oğullarının yurdları, çiğnendi; erkekleri, öldürüldü. [12]

Pek çok[13] çocukları, esir edildi. [14]

Esirler arasında kralların oğullarından, dörtyüz kırk çocuk ta, bulunuyordu. [15]

İsrail oğulları, her yıl, Amâlıka hükümetine Cizye ödemek zorunda kaldılar. İsrail oğullarının, Kutsal kitabları olan Tevrat´ları, ellerinden alındı. [16]

Düşmanlarıyla karşılaştıkça, sayesinde, yardıma kavuştukları ve içinde Mûsâ ve Hârûn Aleyhisselâm Hanedanlarından kalan bir takım Mukaddes Emânetler bulunan Tâbûtüssekîne´leri de, Âmâlıkların eline geçti. [17]

İsrail oğulları; düşmanlarıyla savaşırken, yanlarında bulunacak bir Peygamber göndermesini, Allân´dan, dilemeğe başladılar. [18]

Lavi b.Yâkub Aleyhisselâma dayanan[19] Nübüvvet Hanedanından, ancak, hâ­mile bir kadın kalmıştı. [20]

İsrail oğulları içinde iki Hanedan vardı ki: biri Nübüvvet (Peygamberlik) Hane­danı, diğeri de: Hükümdarlık Hanedanı idi.

Nübüvvet Hanedanı: Lavi b.Yâkub Aleyhisselâma dayanan Hanedan olup Mûsâ ve Hârûn Aleyhisselâmlar, onlardandı.

Hükümdarlık Hanedanı da, Yehûza b.Yâkub Aleyhisselâma dayanan Hânedân´-dı ki, Dâvud ve Süleyman Aleyhisselâmlar da, onlardandı. [21]*

İsrail oğulları; Lâvi b.Yâkub Aleyhisselâm Hanedanına mensub olan hâmile ka­dının, bir oğlan çocuğu doğurması hakkında gösterdikleri arzuya bakıp, kız do­ğurduğu takdirde, onu, bir oğlanla değiştirmesinden korkarak, kendisini, bir ev­de göz altında tuttular. [22]

Kadın ise, kendisine, bir oğlan çocuğu ihsan etmesi için, Allâha yalvarıp dur­makta idi.

Oğlan doğunca:

"Allah, duamı, kabul etti." dedi ve ona[23]: Şem´un[24] veya Şemuyel[25], ya da, İşmuyel[26] adını verdi.

Şem´un Aleyhisselâm[27], büyüdü.

Annesi, onu, Tevrat öğrensin diye Beytülmakdis´e teslim etti.

Beytülmakdis Bilginlerinden[28], Salih bir zat olan[29] Şeyh, onu, yetiştirmeyi, üzerine aldı ve oğul edindi. [30]

Şemuyel Aleyhisselâm, erginlik çağına basıp onu, Yüce Allah, İsrail oğullarına Peygamber olarak göndereceği zaman, Cebrail Aleyhisselâm, onun yanına vardı.

Şemuyel Aleyhisselâm, o sırada, Şeyh Babasının yanında uyumakta idi ve Şeyh Babasından başka hiç kimseye güvenmezdi.

Cebrail Aleyhisselâm da, ona, Şeyh Babasının sesiyle: "Ey Şemuyel!" diyerek seslendi.

Şemuyel Aleyhisselâm, korku ve telaşla, döşeğinden fırlayıp Şeyh´ın yanına vardı ve:

"Ey Babacığım! Beni, Sen mi çağırdın " diye sordu.

Şeyh Baba:

"Hayır! Seni, ben çağırmadım!" deyip onu, korkutmak istemedi ve:

"Ey Yavrucuğum! Dön de, döşeğinde uyu!" dedi.

Şemuyel Aleyhisselâm, döşeğinde dönüp uyudu. [31]

Cebrail Aleyhisselâm, ikinci kez gelip Şemuyel Aleyhisselâma aynı şekilde seslendi.

Şemuyel Aleyhisselâm da, yine, aynı korku ve telaşla yerinden fırlayıp Şeyh´in yanına vardı ve:

"Ey Babacığım! Beni, Sen mi çağırdın " diye sordu. [32]

Şeyh Baba:

"Haydi, dön de, döşeğinde uyu!

Ben, seni, üçüncü kerre çağırırsam, bana, cevap verme, aldırış etme!" dedi. [33]

Cebrail Aleyhisselâm, üçüncü gelişinde, Şemuyel Aleyhisselâma görünüp:

"Kavminin yanına git! Onlara, Rabbın tarafından Elçilikle görevlendirildiğini, tebliğ et!

Çünki, Allah; onların içinden, seni, Peygamber olarak göndermiş bulunuyor."

dedi. [34]

Şemuyel Aleyhisselâm, İsrail oğullarının yanına varıp Allah tarafından, kendi­lerine, Peygamber olarak gönderildiğini söylediği zaman, onu, yalanladılar ve:

"Sen, Peygamberliğe özenmekle, acele ettin! Biz, senin sözüne önem vermeyiz.

Eğer, doğru söylüyorsan, Peygamberliğine, bir delil ve alâmet olmak üzere[35], bize, bir hükümdar gönder (tayin et) de, Allah yolunda savaşalım." dediler.

O da, onlara:

"Ya üzerinize bir muharebe farz kılınıp ta, savaşı tutmayıverirseniz " dedi.

Onlar:

"Biz, Allah yolunda ne diye savaşmayalım

Hem yurdlarımızdan çıkarıldık, hem evladlarımızdan (mahrum olduk[36]

Hem de, Cizye´ye mahkûm edildik!" dediler. [37]

İsrail oğullarının işlerinin kıvamı; kendilerinin, ancak, bir hükümdarın başkanlı­ğı altında toplanmalarına ve hükümdarın da, Peygamberi dinlemesine bağlı idi.

Hükümdar, orduyu, sevk ve idare eder, düşmanla savaşırdı.

Peygamber de, hükümdarın işini, yoluna koyar, ona, doğru yolu gösterir ve Yüce Allâh´dan telakkî eylediği haberleri getirirdi. [38]

Şemuyel Aleyhisselâm; İsrail oğullarından, ıtâat, cemâat ve cihad hakkında ke­sin söz aldığı zaman, onlara, bir hükümdar göndermesi için[39], Yüce Allâha düa etti. [40]

Kendisine, bir Asa[41], bir de, içinde başa sürülen yağ bulunan bir boynuz verildi. [42]

"İçinde, başa sürülecek yağ bulunan boynuza, bak! [43]

Boynuzdaki yağ, kaynamağa başlarsa, yanına girecek olan o adam, İsrail oğul­larının hükümdarıdır. Yanına girdiği zaman, yağdan, onun başına sür ve kendisi­ni, İsrail oğullarına hükümdar yap!" denildi. [44]

Şemuyel Aleyhisselâm, İsrail oğullarına:

"İste, Sahibinizin boyunun uzunluğu, bu Asa´nın uzunluğu kadar olacaktır!" dedi. [45]

Bunun üzerine, İsrail oğulları, hemen kendi boylarını, o Asa ile ölçtülerse de, hiç birinin, Asa kadar uzun boylu olmadığı görüldü. [46]

Bünyamin b.Yâkub, b.İshak[47], b.İbrahim Aleyhisselâm soyundan gelen[48], Merkebinin üzerinde su satan Tâlût[49], Merkebini, gayb edince, yollarda, onu, aramağa çıkmıştı. [50]

Tâlût´la uşağı[51], köylerinden çıkıp geceye kadar, Merkeplerini aradılarsa da, bulamadılar.

Aramağa devam ederek İsrail oğullarının şehrine girdiler. Çok ta, acıktılar. [52]

Şemuyel Aleyhisselâmın evine rastladılar. [53] Düşkünler, muhtaçlar, ona sığı­nırlardı. [54]

Tâlût´un uşağı:

"Keski, şu Peygamberin yanına girip Merkebin işini, ona, bir sorsaydık, her halde, o, bize bir yol gösterir ve bu hususta bize hayır düa ederdi." dedi.

Tâlût:

"Olur!" dedi. [55]

Şemuyel Aleyhisselâmın yanına girdiler ve Merkebin yittiğini, ona haber verdiler.

Yağ Boynuzundaki yağ kaynayıp taşmağa başlayınca, Şemuyel Aleyhisselâm, kalkıp[56] sekiz arşın uzunluğundaki[57] Asayı, Tâlût´un boyuna ölçtü. Uzunluğu, tam geldi.

Ona:

"Başını, bana, yaklaştır!" dedi. [58]

Yağ boynuzunu alıp[59] onun başına, Mukaddes yağı sürdü. [60]

"Ey Merkep arayıcısı! Bu, aradığın şeyden, senin için, daha hayırlıdır! [61]

Sen, İsrail oğullarının hükümdarısın! [62]

Seni, İsrail oğullarına hükümdar yapmamı, bana, Rabbım emretmiştir." dedi. [63]

Tâlût:

"Demek, ben, İsrail oğullarına hükümdar olacağım hâ! " dedi.

Şemuyel Aleyhisselâm:

"Evet!" dedi.

Tâlût:

"Sen, benim kabilemin, İsrail oğulları Hanedanları içinde en aşağı seviyede bulunduğunu bilmiyor musun " diye sordu.[64]

Şemuyel Aleyhisselâm: "Evet! Biliyorum!" dedi. Tâlût:

"Sen, benim Ev halkımın, İsrail oğulları Ev halkları içinde en aşağı seviyede bulunduğunu bilmiyor musun " diye sordu.´"´

Şemuyel Aleyhisselâm:

"Biliyorum!" dedi.

Tâlût:

"Pek âlâ! Hükümdarlığıma hangi şey delil ve alrhet olacak " diye sordu.

Şemuyel Aleyhisselâm:

"Senin hükümdarlığına delil, döndüğünde, Merkebi, babanın bulmuş olması­dır!" dedi. [65]

Şemuyel Aleyhisselâm, İsrail oğullarına:

"Gerçekten, Allah, size, hükümdar olarak Tâlûtu, göndermiştir." dedi. [66]

İsrail oğulları:

"Biz, onu, bulamadık!" dediler.

Şemuyel Aleyhisselâm:

"O, Merkeplerin sahibidir!" dedi.

İsrail oğulları:

"Nerededir o " dediler ve aramağa gittiler.

Bulup boyunu, ölçtüler ve ölçüye uygun buldular. Ona:

"Sen, hangi kabiledensin " diye sordular.

Tâlût; onlara, kabilesini, haber verince, kaçtılar, onu, istemediler. [67]

İsrail oğullarının büyükleri, Şemuyel Aleyhiselâmın yanına varıp:

"Tâlût´un bize hükümdarlık edecek ne hali var :

Kendisi, ne içlerinden Peygamber çıkan[68] Peygamber Hânedânındandır[69],

ne de, içlerinden hükümdar çıkan[70] hükümdarlık Hânedânındandır! [71]

Sen de, bilirsin ki: Hükümdarlık ve Peygamberlik, Lavi Hanedanından ve Ye-hûza Hanedanından olur. [72] O, ne Lâvi, ne Yehûza oğullarındandır.

O, ancak, Bünyamin Hânedânındandır. [73]Sen, (onun, Allah tarafından hüküm­dar tayin edildiğini söylemekle) şu âna kadar bundan daha büyük yalan söylemiş değilsin! [74]

Bizler, kral hanedanına mensubuz. [75]

Biz, hükümdarlığa, ondan daha lâyık iken ve ona, maldan da bir bolluk verilme­mişken, nasıl olur da, bizim başımızda, hükümdarlık, onun olabilir !" dediler.

Peygamber:

"Şüphesiz ki: Allah, onu, sizin üstünüze beğenip seçmiştir.

Ona, bilgice, vücudca da, bir üstünlük vermiştir.

Allah, mülkünü, kime dilerse, ona, verirdir.

Allâh(ın rahmeti, ilmi, her şeye yaygın ve lutfu keremi) boldur.

Gerçek Bilicidir." dedi. [76]

Tâlût´a; boyunun uzunluğundan dolayı, Tâlût denilmişti.

Omuzları ve başı, halkın üzerinde görünürdü.

Kendisi, İsrail oğulları içinde, vücudca, en güçlü, kuvvetlisi olduğu gibi, en gü­zel yüzlüsü idi de. [77]

Bilgide, savaşa aid bilgilerde de, herkesten üstündü. [78] İsrail oğulları:

"Yüce Allanın, onu, bizim üzerimize hükümdar yaptığını hangi alametle anla­yacağız " dediler. [79]

Şemuyel Aleyhisselâm, onlara;

"Gerçekten, onun hükümdarlığının açık alâmeti, size, o Tâbût[80]´un gelmesi ola­caktır ki, içinde, Rabbinizden, bir Sekînet ve Mûsâ Hanedanıyla Hârûn Hanedanı­nın metrûkâtından bir bakıyye vardır.

Melekler, onu, yüklenecek (getirecek)lerdir.

Elbette, bunda size bir alâmetfve ibret)vardır eğer, iman etmiş (kimse)lerseniz!" dedi. [81]

Bunun üzerine, İsrail oğulları: "Razı olduk!" dediler. [82]



Tâbût´un Geri Gelişi Ve Tâlût´un Hükümdarlığının Gerçeklenişi:


Âmâlıklar; İsrail oğullarını hezimete uğratmış, ellerinden, Tâbût´u alıp[83] Filis­tin kariyelerinden bir kariyeye[84], Ürdün´e[85] götürmüşler, içinde, taptıkları put bulunan puthânedek[86] en büyük putun[87] ayağının[88] altına koymuşlardı. [89]

Bu put, Amâlikaların putlarının en büyüğü olup altundan yapılmıştı. [90] Böylece, put, yukarıda, Tâbut ta, alta konulmuş bulunuyordu. [91] Ertesi günü, sabaha çıkılınca, put, altta, Tâbut ise, üstte durmakta idi.

Hemen, putu, alttan alıp Tâbût´u, alta, putun ayaklarını da, Tâbutun üzerine koydular.

Fakat, ertesi günü, sabaha çıkınca, pufun eli ve ayakları kırılmış ve Tâbût´un altına atılmış bulundu!

Birbirlerine:

"İsrail oğullarının İlâhına hiç bir şeyin karşı koyamayacağını anladınız değil mi " dediler.

Tâbût´u, puthâneden çıkarıp kariyelerinin bir köşesine koydular. Bu sefer, oradaki halk ta, boyun ağrısına tutuldular, [92] ve: "Bu da, ne !" dediler. [93]

İsrail oğulları esirlerinden orada bulunan ve Peygamberlerin oğulları soyun­dan gelen[94] bir kadın:

"Bu Tâbut, aranızda kaldıkça, hoşlanmadığınız şeylerin başınıza geldiğini, görür durursunuz!

Onu, kariyenizden çıkarınız!" dedi. [95]

Amalıkalar:

"Sen, yalan söylüyorsun!" dediler.

Kadın:

"Sözümün doğruluğuna alâmet: hiç bir vakit sapana koşulmamış olan ve bu­zağıları da, yanında bulunan iki inek getirirsiniz.

Onları, bir arabaya koştuktan sonra, Tâbutu, arabaya koyarsınız, Buzağıları, geride bırakıp İnekleri, sürersiniz.

Onlar, Tâbutu götürürler. Sizin arazinizden çıkıp İsrail oğullarının arazisine va­rınca, boyunduruklarını kırarak dönüp buzağılarının yanına gelirler!" dedi.

Amalıkalar, böyle yaptılar.

İnekler, onların arazisinden çıkıp İsrail oğullarının arazisine varınca, boyundu­ruklarını kırdılar.

Arabayı ve arabanın üzerindeki Tâbutu, İsrail oğullarının biçilmiş ekinlikleri için­de bırakarak buzağılarının yanına geldiler. [96]

Rivayete göre: inekler; İsrail oğullarının biçilmiş ekinliklerine kadar dört Melek tarafından sürülüp götürülmüştü. [97]

Melekler; Tâbût´u, yüklenip halkın gözleri önünde, yer´le gök arasında, Tâlût´-un evine kadar taşıdılar. [98]

Onun hükümdarlığı, böylece kararlaştı ve gerçekleşti. [99]



Kral Tâlût´un Câlût İle Çarpışmağa Gidişi:



Yaşlı, yaşlılığından, Hasta, hastalığından, Âmâ, âmâlığından,

Özürlü de, özründen dolayı olmadıkça, hiç kimse geride kalmamak üzere, Tâ-lût´un askerleriyle birlikte Beyt-i Makdis´ten çıkıp Câlût ile savaşmağa gitmesi, Yüce Allah tarafından Şemuyel Aleyhisselâma emredildiği ve Tâbût´u da, gör­dükleri zaman, İsrail oğulları;

"Bize, Tâbut, gelmiş olunca, o, bu hususta, hiç kuşkusuz, yardım eder!" dedi­ler ve savaşmağa seğirttiler.

Tâlût:

"Binasını, yapıp bitirmeyen bina yapıcısı adam,

Ticaretle uğraşan tüccar,

Üzerinde borç bulunan adam,

Nişanlanmış ve henüz evlenmemiş adam... bana, gerekmez!

Böyleleri, benimle birlikte gitmesin!

Bana, kalbi, her şeyden boşalmış, ferah gençlerden başkası tâbi´ olmasın!" dedi.

Bu şart üzere[100], yâni: yaşlılar, hastalar, özürlüler ve sanatı icâbı, geri kalan­lar dışında, hiç kimse geri kalmaksızın[101]´, seksen bin kişi toplandı. [102]

Çok sıcak bir günde yola çıktılar. [103]

İsrail oğulları, kendileriyle düşmanları arasında su azlığından şikâyet ettiler. [104]

"Biz, susuzluğa, dayanamayız!

Bize, bir ırmak akıtması için, Yüce Allah´a düa et!" dediler. [105]

Şemuyel Aleyhiselâm, Rabb´ine dua etti.

Yüce Allah, onlar için, bir ırmak akıttı. [106]

Bu ırmak: Filistin ırmağı[107], yâhud Ürdün[108], ya da, Ürdünle Filistin arasın­daki tatlı sulu Edma[109], yâhud Ürdün´deki Sehm ırmağı idi. [110]

Amalıkların hükümdarı Câlût; vücudca, insanların en irisi, en güçlü ve en ce­saretlisi olup askerlerinin önünde yürürdü.

Adamları, ancak, onun, düşmanını yenmesinden sonra, yanında toplanırdı. [111]

İsrail oğulları; Câlût´a ve ordusuna bakınca:

"Bu gün, bizim, Câlûta ve ordusuna dayanacak gücümüz yoktur!" dediler. [112]

Tâlût, Şemuyel Aleyhisselâmın emriyle[113], İsrail oğullarına:

"Şüphesiz ki, Allah, sizi, bir ırmakla imtihan edicidir.

İşte, kim, ondan (kana kana) içerse, benden değildir.

Kim, onu, tatmazsa, artık, o, bendendir.

Eliyle, bir avuç alanlar, başka, (onlara, o kadarına müsâade var) dedi.

Derken (ırmağa varır varmaz) içlerinden birazı, müstesna olmak üzere ondan, bol bol içtiler.

Nihayet, o (Tâlût) ve maiyetindeki Mü´minler, vaktâ ki, onu (ırmağı) geçtiler.

(Beri yanda kalan, ırmağı geçemeyenler):

"Bu gün, bizim, Câlût´a ve ordusuna karşı (duracak) takatimiz yoktur!" dediler.

Âhirette, muhakkak, Allâha kavuşacaklarını bilenler (ve itâatla ırmağı geçenler) ise:

"Nice az bir cemâat, daha çok cemaata -Allâhın izniyle- galebe etmiştir. Allah, sabr (ve sebat) edenlerle beraberdir!" dediler. Onlar, Câlût ile askerlerine karşı çıktıkları zaman:

"Ey Rabbimiz! Üzerimize (yağmur gibi) sabr yağdır! Ayaklarımıza, sebat ver! Bu kâfirler güruhuna karşı, bize yardım et!" dediler. [114]

Tâlût´un askerlerinden pek çoğu, Câlûtla karşılaşmaktan korktukları için, ırmak­tan içtiler.

Ancak, su içmeyenler, Tâlûtla birlikte ırmağı geçtiler. [115] Irmağın suyundan, avuçta değil de, kanasıya içenler, susadılar. Avuçları ile içenler ise, suya kandılar ve susamadılar. [116]

Irmağı geçip Câlût ve onun ordusu ile çarpışanların sayısı, Eshab-ı Bedr´in sa­yısı kadar, üç yüz on küsurdu. [117]

Câlût ve askerleri; Tâlûtla ve askerleriyle karşılaşıp[118] birbirleriyle çarpışma­ya hazırlandıkları zaman[119], Câlût, Tâlût´a:

"Benim kavmim ve senin kavmin, ne için öldürülsün Ya sen, karşıma çık, be­nimle çarpış! Ya da, istediğin kimse, karşıma çıkıp benimle çarpışsın!

Eğer, ben, seni öldürürsem, senin mülk ve saltanatın, benim olsun!

Eğer, sen, beni öldürürsen, benim mülk ve saltanatım, senin olsun!" diye ha­ber gönderdi. [120]

Bu teklif, Tâlût´a, çok ağır geldi. [121]

Ordusunun içinde nida ettirerek[122]:

"Kim, Câlût´u, öldürürse, kızımı, onunla evlendireceğim! [123]

Mülk ve saltanatımın[124] ve servetimin[125] yarısını, kendisine bırakacağım! [126]

Mülkümde onun Mührünü de, geçerli kılacağım!" dedi. [127]

Câlût´la çarpışmaktan korkarak hiç bir kimse Tâlût´un dâvetine icabet etmedi.

Bunun üzerine, Tâlût, Şemûyel Aleyhisselâma başvurup onun bu hususta, Al­lah´a düa etmesini istedi. [128]

Yüce Allah, Şemûyel Aleyhisselâma:

"Allah; Câlût´u, filanın oğullarından filanın eliyle öldürecektir!

Câlût´u, öldürecek olanın alâmeti de şu yağ boynuzu, onun başına konulunca, içindeki yağ kaynayacaktır! [129]

İsa´nın oğlu, Câlût´u, öldürecek kimsedir!´

Ben, onu, senden sonra, Halîfe yapacağım..

O, davar çobanıdır.

İsa´ya, söyle: oğullarını, sana, birer birer göstersin!" diye Vahy etti.

Bunun üzerine, Şemûyel Aleyhisselâm, İsa´yı çağırıp kendisine:

"Oğullarını, bana getirip göster! [130]

Yüce Allah, oğullarının içinden birisinin eliyle Câlût´u öldüreceğini, bana Vahy etti!" dedi.

İşa:

"Olur ey Allah´ın Peygamberi!" diyerek[131], oğullarından, her biri direğe ben­zeyen on ikisini getirip Şemûyel Aleyhisselâma gösterdi.

İçlerinde en boylu boslu, güzel yüzlü ve görünüşte, en üstünü ve hoşa gider olanı da, bulunuyordu.

Yağ boynuzu, birer birer onların başları üzerine konulduğu halde, hiç bir şey görülmedi. [132]

Bunun üzerine, Yüce Allah, Şemûyel Aleyhisselâma;

Allah´ın, insanları suretlerine, görünüşlerine göre değil, kalblerinin iyiliğine ve

düzgünlüğüne göre, üstün tuttuğunu, Vahy ile bildirdi. [133] Şemûyel Aleyhisselâm, İsa´ya:

"Senin, bunlardan başka, oğlun var mı " diye sordu. [134] İşa:

"Yoktur!" dedi. [135] Şemûyel Aleyhisselâm:

"Yâ Rab! İşa, kendisinin, başka oğlu bulunmadığını söylüyor!" dedi. Yüce Allah:

"Yalan söylüyor o!" buyurdu. Şemûyel Aleyhisselâm, İsa´ya:

"Rabb´im, senin, yalan söylediğini, bunlardan başka, bir oğlun daha bulundu­ğunu, bana haber verdi!" dedi. [136]

İşa:

"Ey Allah´ın Peygamberi! Doğrudur! Benim, Dâvud adında bir oğlum daha vardır.

Fakat, halkın, onun kısa boyluluğunu ve çelimsizliğini, görmesinden utandı­ğım için, koyunlarımı güttürmek üzere, kendisini, geride bıraktım!" dedi.

Şemûyel Aleyhisselâm:

"Nerededir o " diye sordu.

İşa:

"Filan vadinin filan yerinde[137], filan dağın, filan yerindedir." dedi. [138]

Şemûyel Aleyhisselâm, hemen, o tarafa doğru gitti ve onu, oradaki vadide buldu.

Kendisinin, vadide akan sel sularına ve su biriken çukurlara davarları düşür­memek için, ikişer ikişer taşıyıp geçirmeğe çalıştığını görünce[139]:

"İşte, hiç şüphesiz, budur o! [140]

Hayvanlara, böyle acırsa, o, insanlara, daha çok acır!" dedi.

Yağ boynuzunu, onun başına koyunca, içindeki yağ, kaynamağa başladı. [141]

Demir Tennûr´un içine girince de, vücudu, onu, doldurdu! [142]

Şemûyel Aleyhisselâm; Allah tarafından, kendisine verilen Yağ Boynuzu ile de­mirden yapılmış Tennûr´u, Tâlût´a gönderdi. [143]

Câlût´u, öldürecek olan adamınızın başına, Yağ boynuzu, konulunca, içindeki yağ, kaynayacak, o, yağdan başına sürünecek, süründüğü yağ, yüzüne akma­yacaktır.

Yağ boynuzu, aynı zamanda, onun başında bir Tac şeklini alacaktır. Kendisinin vücudu da, Tennûr´un içine girince, onu, dolduracaktır!" dedi.

Tâlût; İsrail oğullarını, birer birer çağırıp başlarına Yağ boynuzunu koymak ve vücudlarına da, Tennûr´u ölçmek suretiyle deneme yaptı ise de, onlardan, hiç birine uygun gelmedi. [144]

Tâlût; böylece, denemeyi yapıp boşaldıktan sonra, Dâvûd Aleyhisselâmın ba­basına:

"Senin oğullarından, görmediğimiz, geride kalmış olan, var mı " diye sordu. Dâvûd Aleyhisselâmın babası: "Evet! Vardır. Oğlum Dâvûd kaldı. Kendisi, bize yiyecek getirir." dedi. [145]







--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebi-Arais s.265, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.217, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5.

[2] Taberî-Tarih c.1 ,s.242, Sâlebî-Arais s.265, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5.

[3] Taberî-Tarih c.1,s.242, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.2.S.5

[4] ibn.Kuteybe-Maarif s.20

[5] Sâlebî-arais s.265, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5

[6] ibn.Kuteybe-Maarif s.20

[7] Taberî-Tarih C.1.S.242, Sâlebî-Arais s.263, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.217

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/163.

[8] Sâlebî-Arais s.262

[9] Sâlebî-Arais s.262, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5

[10] Sâlebî-Arais s.262, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.217

[11] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî-Arais s.262, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.217, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5

[12] Taberî-Tarih c.1,s.242

[13] Sâlebî-Arais s.262, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5

[14] Taberî c. 1,5.242, Sâlebî s.262, Ebülfida C.2.S.5

[15] Sâlebî-Arais s.262

[16] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî-Arais s.262, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.217.

[17] Taberî-Tarih c.1,s.242.

[18] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî-Arais s.263, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.217.

[19] Ebülfİda-Elbidaye vennihaye c.2,s.5.

[20] Taberi c.1,s.242, Sâlebî s.263. İbn.Esîr C.1.S.217, Ebülfida c.1,s,5.

[21] Sâlebî-Arais s.266.

* Lâvi ve Yehuza Hanedanından başka Hanedandan Hükümdar ve Peygamber çıkmamıştı. (İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.46)

[22] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî s.263, İbn.Esîr c.1,s.217.

[23] Taberî c.1,s.242, Sâlebî s.263, İbn.Esîr s.217, Ebülfida c.2,s.5.

[24] Taberî-Tarih c.1,s.242.

[25] Sâlebî-Arais s.263.

[26] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.217, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5.

[27] Taberî-Tarih c.1,s.242.

[28] Taberî-Tarih c.1,s,242, İbn.Esîr-Kâmil c.1s,.217.

[29] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2,s.5.

[30] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî-Arais s.263, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.217.

[31] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebi-Arais s.263, İbn.Esir-Kâmil c.1,s.218.

[32] Taberi-Tarih d.s.242, Sâlebî-Arais s.263, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.217-218.

[33] Taberi-Tarih C.1.S.242, İbn.Esîr-Kâmil c.l.s.218.

[34] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebi-Arais s.264, İbn.Esîr-Kâmil c.1.s.218.

[35] Taberî-Tarihc.1,s.242.

[36] Bakare: 246.

[37] Taberî-Tarih c.l.s.242.

[38] Sâlebi-Arais s.264.

[39] Sâlebi-Arais s.265.

[40] Taberî-Tarih d,s.242, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.218.

[41] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî s.264, İbn.Esîr-Kâmil c.l.s.218.

[42] Sâlebi-Arais s.264, İbn.Esîr-Kâmil C.1,S.218.

[43] Sâlebi-Arais s.265.

[44] Salebi s.265, İbn.Asâkir-Tarih c.7s.46, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.218.

[45] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî-Arais s.265, İbn.Esır-Kâmil c.1,s.218.

[46] Aynı Kaynaklar.

[47] Salebi s.265, İbn.Asakir-Tarih c.7,s.45, ibn.Esîr c.1,s.218, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.2.S.6.

[48] Sâlebî-Arais s.265. İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.45.

[49] Kendisinin Debbağ olup deri dabakladığı da, rivayet edilir. (Mes´ûdi-Murucuzzeheb c.1,s.54-55, Salebi s.265. İbn.Asakir C.7.S.46, İbn.Esir-Kâmil C.1.S.218).

[50] Taberî s.242, Sâlebî s.265, ibn.Asâkir s.47, ibn.Esir s.218.

[51] Taberî s.245, Salebi s.265, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.46.

[52] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.45.

[53] Taberî s.244, Sâlebî s.265, İbn.Asakir-Tarih c.7,s.46..

[54]. İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.45.

[55] Sâlebî-Arais s.265.

[56] Sâlebî-Arais s.265, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.46.

[57] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.45.

[58] Şâlebî-Arais s.265.

[59] ibn.Asâkir c.7,s.46.

[60] Sâlebî-Arais s.265, İbn.Asakir-Tarih C.7.S.46.

[61] İbn.Asakir-Tarih C.7.S.46.

[62] Taberî-Tarih c.1,s.244, Sâlebî-Arais s.265, İbn.Asakir-Tarih c.7,s.46.

[63] Sâlebî-Arais s.265, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.46.

[64] Tâlût: Ne içlerinden Peygamber, ne de, hükümdar çıkan iki Hanedandan birisine mensub olmayıp Bünyamin b.Yâkub Aleyhisselâmın soyundan gelen Hanedana mensubdu. (Sâlebî-Arais s.266).

[65] Taberî-Tarih c.1,s.244, Sâlebî-Arais s.265.

[66] Taberî-Tarih c.1,s.242, Sâlebî-Arais s.265-266, İbn Esîr-Kâmil c.1,s.218.

[67] ibn.Asâkir-Tarih c.7,s.45.

[68] ibn.Asâkit-Tarih c.7,s.46, Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.302.

[69] Yâkubi-Tarih c.1,s.49, İbn.Asâkir c.7,s.46, Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.302.

[70] ibn.Asâkir-Tarih c.7,s.46, Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.302.

[71] Yâkubî-Tarih C.1.S.49, İbn.Asâkir-Tarih C.7.S.46, Mîr Hâvend-ravza s.302.

[72] ibn.Asâkir-Tarih c.7,s.46.

[73] Yâkubî-Tarih c.1,s.49.

[74] Taberî-Tarih c.1,s.242, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.218.

[75] Taberî-Tarih c.1,s.242-243, Sâlebî-Arais s.266, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.218.

[76] Bakare: 247.

[77] Sâlebî-Arais s.266.

[78] Sâlebî-Arais s.266, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.46.

[79] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.46.

[80] Tâbut ile Mûsâ Aleyhisselâmın Asasının Taberiye gölünün içinde bulunduğu ve Kıyametten önce çıkarılacağı da, söylenir. (Taberî-Tefsir c.2,s.6O9)..

[81] Bakare: 248.

[82] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.47.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/163-170.

[83] Taberî-Tarih c.1,s.244, Sâlebî-Arais s.268, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.46.

[84] Sâlebî-Arais s.268, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.47.

[85] Sâlebî-Arais s.268.

[86] Taberî-Tarih c.1,s.244, Sâlebî-Arais s.268, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.47.

[87] Taberî-Tarih c.1,s.244, Sâlebî-Arais s.268.

[88] Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.286.

[89] Taberî-Tarih c.1 ,s.244, Sâlebî-Arais s.268, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.47, Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.286.

[90] İbn.Asakir-Tarih C.7.S.47.

[91] Taberî-Tarih C.1.S.244.

[92] Taberî-Tarih c.1,s.244, Sâlebî-Arais s.268.

[93] Taberî-Tarih C.1.S.244.

[94] Sâlebî-Arasi s.268.

[95] Taberî-Tarih c.1,s.244, Sâlebî-Arais s.268.

[96] Taberî-Tarih C.1.S.244.

[97] Sâlebî-Arais s.26.

[98] Taberî-Tarih c.1,s.243, Sâlebî-Arais s.269, İbn.Esir-Kâmil c.1,s.219.

[99] Sâlebî-Arais s.269, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.219.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/170-171.

[100] Sâlebi-Arais s.269.

[101] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.48.

[102] Taberî-Tarih c.1,s.243, Sâlebî-Arais s.269, ibn.Esır-Kâmil c.1,s.219.

[103] Sâlebi-Arais s.269.

[104] Sâlebi-Arais s.269.

[105] Sâlebi-Arais .269, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.48.

[106] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.48.

[107] Taberî-Tarih c.1,s.243, ibn.Esîr-Kâmil c.1s.219.

[108] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.219.

[109] Sâlebi-Arais s.269.

[110] İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.48.

[111] Taberî-Tarih c.1,s.243.

[112] Taberî-Tarih c.1,s.243.

[113] Sâlebî-Arais s.269.

[114] Bakare: 249-250.

[115] Taberî-Tarih c. 1 ,s.243.

[116] Taberî-Tarih C.1.S.243, Sâlebî-Arais s.269.

[117] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.4,s.29O, Buharî-Sahih c.5,s.5, Sâlebi-Arais s.269, İbn.Asâkir-Tarih c.7,s.49, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.219.

[118] Sâlebî-Arais s.270.

[119] Taberî-Tarih c. 1 ,s.248.

[120] Taberî-Tarih c.1,s.248 , Sâlebî-Arâis s.270.

[121] Sâlabi-Arais s.270.

[122] Taberî c.1,s.248, Sâlebî s.270, ibn.Asâkir-Tarih c.7,s.48.

[123] Taberî C.1.S.245, Sâlebî s.270, ibn.Asâkir c.7,s.48.

[124] Sâlebî-Arais s.245, Sâlebî s.270, ibn.Asâkir c.7,s.48.

[125] ibn.Asâkir-Tarih c.7,s.48.

[126] Sâlebî-Arais s.270, ibn.Asakir-Tarih c.7,s.48.

[127] Taberî-Tarih c.1,s.245, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.

[128] Sâlebî-Arais s.270.

[129] Taberî-Tarih c.1,s.247.

[130] Sâlebî-Arais s.270.

[131] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585.

[132] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Sâlebî-Arais s.270.

[133] Taberî-Tarih c.1,s.247, Sâlebî-Arais s.270, Mir Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.304.

[134] Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Sâlebî-Arais s 270.

[135] Sâlebî-Arais s.270, Mîr Hâvend-Ravzatussafa Terceme s.305.

[136] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-Müstedrek c.2,s.585, Sâlebî-Arais s.270-271.

[137] Aynı Kaynaklar.

[138] Taberî-Tarih c.1,s.247.

[139] Taberî-Tarih c.1,s.247, Sâlebî-Arais s.271, Mîr-Hâvend Ravzatussafa Terceme s.305.

[140] Taberî-Tarih c.1,s.247, Hâkim-müstedrek c.2,s.585, Ravzatussafa Terceme s.305.

[141] Taberî-Tarih C.1.S.247, Sâlebî-Arais s.271.

[142] Sâlebî-Arais s.271.

[143] Taberî-Tarih c.1,s.245, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.220.

[144] Taberî-Tarih c.1,s.245, Sâlebî-Arais s.270, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.22O.

[145] Taberî-Tarih c.1,s.245.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/171-176.

Kar©glan Başağaçlı Raşit Tunca
Smileys-2
Reply


Forum Jump:


Users browsing this thread: 1 Guest(s)